SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


HUZUR- YAZ YAĞMURU-BEŞ ŞEHİR- MAHUR BESTE- YAŞADIĞIM GİBİ- ŞİİRLER


Yapıtlarından birkaç örnek vererek bu çok yünlü, zengin kültürlü; bugünün okuyucularının genellikle romanları, öyküleri, denemeleri ve mektupları ile tanıdıkları, öğrencilerinin unutmadığı bir büyük şair ve yazardan söz açacağımı anlatabildim sanıyorum. 

AHMET HAMDİ TANPINAR... 23 Haziran 1901 - 24 Ocak 1962

TANPINAR, önce şairdir; diğer bütün yapıtlarında şiir duygusundan gelen bir duyuş, bir parıltı, derinlik, hayal dolu çağrışımlı bir anlatım vardır.

             

HEP AYNI GÜL

Hep aynı gül, aynı billur kadehte

Peşinde hayali güzel bir yazın,

Bu renkler bulunmaz kavs-i kuzehte 

Bu sesler şivesi olmuştur nazın...

 

Hep aynı gül, sonra ışıklı yüzün

Dinlenen bir yıldız boş gecemizde

Hep aynı gül, aynı zengin gülüşün

Parlar ve kapanır açtığı izde.

 

Mayıs 2018'de “Türk Romanında Mevlânâ ve Mevlevîlik Etkisi” adlı bir araştırma- inceleme kitabım yayımlanmıştı. O bakış açısıyla, Tanpınar’ın “Huzur” ve “Mahur Beste” adlı romanlarını da incelemeye çalışmıştım. 

Mümtaz karakteri, biraz da Tanpınar’dı “Huzur” romanında... Romanın ikinci bölümü, hep Nuran’la, Mümtaz’ın yaşadıkları mutlu yazı anlatır. Yaz sonu, Mümtaz’la Nuran’ın aşklarının da sonudur. 

“Mümtaz, yazı masasını, lambayı, kitaplarını düşündü. Plâklarını gözden geçirdi. Hepsi can sıkıcıydılar. Hayat, çok defa bir şeye asılmakla kabildir. Genç adam bu mucizeli bağlanışı hiçbir yerde bulamıyordu.” diye anlatır Mümtaz'ın hâlini Tanpınar...

Tanpınar da, Haldun Taner’in “Plâk ve Kitapların Isıttığı Odasında” başlıklı yazısında, "Tüm tutkularından dönüp dolaşıp geldiği, yine Narmanlı Yurdu’ndaki o bekâr odası olurdu. Plakları ve kitaplarının ısıttığı o odada hiçbir zaman yalnız kalmayacak. Hep zihnini birşeylerle oyalayarak, ona zevk verecek bir yazı, bir müzik ya da zengin yaşantısının bir hayalini yatağına alarak…” mutlu  olacaktır. Nasıl da Mümtaz’ı andırıyor Tanpınar...

Tanpınar şiirini şöyle tanımlar: “Şiir söylemekten ziyade bir susma işidir. İşte o sustuğum şeyleri hikâye ve romanlarımda anlatırım. Onun için mümkün olduğu kadar kapalı âlemler olmasını istediğim şiirlerimin anahtarlarını, roman ve hikâyelerim verir. Bununla birlikte roman anlayışım şiir anlayışımdan fazla ayrılmaz. Orada da rüya kelimesi için söylediğim şeyler, hatta rüya nizâmı hâkimdir. Şu farkla ki, şiirde dolayısıyla kendimin, hikâye ve romanlarımda kendimle beraber mümkün olduğu kadar hayatımın ve insanların – kendimden başkalarının – peşindeyim. Ve başkalarına ait zamanın peşinde..."

 

HER ŞEY YERLİ YERİNDE

Her şey yerli yerinde; havuz başında servi

Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan,

Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan.

Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi.

 

Her şey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak,

Serpilen aydınlıkta dalların arasından

Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman

Sessizlik dökülüyor bir yerde yaprak yaprak

 

Biliyorum gölgede senin uyuduğunu

Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin

Hazların âleminde yumulmuş kirpiklerin

Yüzünde bir tebessüm bir ağır öğle sonu

 

Belki rüyalarındır bu taze açmış güller,

Bu yumuşak aydınlık dalların tepesinde,

Bitmeyen aşk türküsü kumruların sesinde,

Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner.

 

Her şey yerli yerinde bir dolap uzaklarda

Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan,

Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan

Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgârda.

 

Sessizliğin yaprak yaprak döküldüğü bir öğle sonunda şairin izlenimleri… Zamanın bir “ânı”nı işlediği bir şiir...

 

BENDEDİR KORKUSU

Bendedir korkusu biten şeylerin

Çelik gagasında fecri taşıyan

Mavi Kartal benim...

                Pençelerimde

Asılmış bir zümrüt gibidir hayat

Sonsuzluk ısırır güzel kavsimde

Susamış bir ceylan gibi zaman!

 

Tanpınar, “Bendedir korkusu biten şeylerin” dizesinde söylediği gibi, yaşarken biten şeylerin korkusunu duyar. Bir kartal kadar da güçlüdür diğer yandan. Zümrüt değerindeki yaşamı pençelerinde taşırken düşürmekten korkar; ama bir yandan da düşürmeyeceğine inanır. Sonsuzluk, susamış bir ceylan gibi, yanında, yöresindedir. Şairdir, yaratıcıdır; ölümsüzdür o...

“Her Şey Yerli Yerinde” şiirinde ise “büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman”… Antalya’da şairi çok etkileyen Güvercinlik deniz mağarası, bu şiirde de yerini almış. “Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin” dizesinde...

Yine “rüya”, yine “zaman”, yine “deniz”, yine “aydınlık”, yine “tılsımlı uyku”…

Tanpınar, şiirlerinde rüya ortamı yaratmaya çalışır; seçtiğimiz şiirlerdeki dizelerden örnekleyelim: “Bir garip rüya rengi”

“Sarışın buğdayı rüyalarımızın”

“Akşamın mercan dalları gibi - Suda olgunlaşan rüyası”

“Bir rüyadan arta kalmanın hüznü”

“Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın”

“Belki de rüyası büyük cetlerin”

“Belki de rüyalarındır bu taze açmış güller”

“Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner.”

 

Fikret Ürgüp, Tanpınar’ın bekârlığı konusunda şunları yazar: “Ne kadar sever insanlığı! Ben böylesini görmedim. Hem de iddiasızdır. Üstelik şair. Yani kelimelerden yeni bir âlem yaratmak peşinde. Bu da güç bir meslek, ama, insanlık kadar değil.Ondaki insan sevgisi, müsamaha demektir. Karşısındaki gibi duymak, üzülmek ve sevinmektir. Tam ötekisinin duygularıyla. O kadar açıktır ve o kadar yakınlaşır insanlık ailesine. Yayılmış olduğu için de belki çok yalnızdır. Bu kadar çok sevgiyi bir tek kişiye bağışlayamadığı için bekâr ve yalnız.”

Mina Urgan, Tanpınar’ı çok genç yaşında iken tanıdığını anlatır bir yazısında... "15 yaşındaydım, okuldan kaçıp kaçıp can çekişen Ahmet Haşim’in ziyaretine, onun Bahariye’deki evine giderdim.

A. H. Tanpınar’la ilk kez Haşim’e giderken, vapurda karşılaştım. O da Haşim’i ziyarete gidiyormuş. A. Hamdi son derece alçak gönüllü, iddiasız bir adamdı. Bir ara o sıralar tek parti olan Halk Partisi’nde milletvekili oldu. Ben gençliğimin bütün küstahlığıyla saldırdım ona,‘Utanmıyor musun, para için kendini partiye sattın.’ diye söylendim."

"O zamanlar bilmiyordum onun çok önemli bir yazar olacağını, o, sadece gülümsüyordu bana, ’öfkelenme’ diyordu… Ondan 14 yaş küçük, gencecik bir kız saldırıyordu ona."

"Sonra Edebiyat Fakültesi’nde meslektaş olduk. O zamanlar çok güzel bir gelenek vardı Edebiyat Fakültesi’nde. Ecnebi filolojisi yapanlar Türkoloji bölümünden bir sertifika almak zorundaydı. Aynı şekilde Türkologlar da Fransız, Alman, İngiliz Filolojilerinden sertifika alırlardı. Bu güzel ve faydalı bir uygulamaydı. Bu düzenlemeden ötürü Ahmet Hamdi’yle meslekî bir yakınlığımız vardı."

"Fakültede yalnızca bayan okutmanlar ve bayan doçentlerden oluşan bir bölüm vardı. Kendi aralarında yoğun bir kavga içindeydiler sürekli. Hamdi, o bölüme başkan tayin edildi ve işi çok zor oldu. Bu hanımlardan iyice bezdiği bir gün alı al moru mor odama daldı ve ‘Mina sakın ağzını açma’ diye beni susturup oturdu. Ona bir kahve söyledim. Bir süre sonra anlatmaya başladı, bütün derdini döktü ve ‘Ben kadın dırdırı dinlememek için bekâr kaldım’ dedi."

" Mizah duygusu çok gelişmişti. Bacağını kırdığında ziyaretine gelen öğrencilerine, ‘Söyleyin bakalım hanginizin âhı tuttu?’ diye sataşıyordu. Hamdi, aşk konusunda çok ketumdu. Onun dertli bir aşkı olduğunu düşünürdük hep. Onun hayal dünyasını çok meşgul ederdi bu gizemli aşklar. Evli hanımlarla platonik ilişkileri olduğunu sanıyordum."

 

SABAHA KARŞI

Bir kadın başı duvarda

Uzanmış süzüyor beni,

Ve gülünç kuşlar dallarda

Kırpıyor kirpiklerini.

 

Eriyen parmaklarımda

Mumyalanıyor aydınlık

Sesler çınlıyor alnımda

Hafıza gibi dağınık.

 

Yüzler asılı dallarda

Küçük, sıska, kandil yüzler,

Onlar ağlıyor kemanda

Ve üzüntü dolu gözler.

 

Bir kadın başı duvardan

Uzanmış gülüyor bana,

Gülüyor ta uzaklardan

Sabahın boş aynasına.

 

Anılarındaki kadın, duvardan uzanmış, gülüyor ve şairi süzüyor.

Peki de nerede bu kadın, şairin yaşamının neresine saklanmış, görünüyor da biz mi görmüyoruz?

Adalet Cimcoz “Korkardı yalnız kalmaktan; gene de bir türlü evlenememişti; oysa genç dostlarına: ‘Sakın benim gibi bekâr kalmayın, evlenin’ diye az mı öğüt vermişti! Gerçekten korkardı yalnız kalmaktan, bu yüzden de değişik çevrelerle dostluk kurmuştu.” diye yazar.

Tanpınar A. Cimcoz’a yazdığı bir mektubunda da “Ve yalnızlık yoruyor” diye yazmıştır. Yaşından da şikâyetçidir. “Ah bu yaş meselesi, bu içimizden kendimize tuttuğumuz korkunç ayna. Hiçbir şey onun kadar zalim olamaz. Bu yamyam, bu korkunç maske, hayatımın her döneminde karşıma çıkıyor.” 

Bütün sanatçılar gibi Tanpınar da çok duyarlıdır; âşık olur; aşkların mevsimi de yazdır. “Bütün Yaz”, “Hatırlama” ve “Mavi, Maviydi Gökyüzü” şiirlerini anımsayalım.

 

 BÜTÜN YAZ

"Ne güzel geçti bütün yaz

Geceler küçük bahçede...

Sen zambaklar kadar beyaz

Ve ürkek bir düşüncede."

 

MAVİ, MAVİYDİ GÖKYÜZÜ

"Mavi, maviydi gökyüzü

Bulutlar beyaz beyazdı

Boşluğu ve üzüntüsü

İçinde ne garip bir yazdı...

 

Garip, güzel ve mahzun

Işıkla yağmur beraber,

Bir türkü ki gamlı, uzun,

Ve sen gülünce açan güller.

 

Kim bilir şimdi nerdesin?

Senindir yine akşamlar;

Merdivende ayak sesin

Rıhtım taşında gölgen var.

 

HATIRLAMA

Sen akşamlar kadar büyülü sıcak,

Rüyaların kadar sade, güzeldin,

Başbaşa uzandık günlerce ıslak

Çimenlerinde yaz bahçelerinin.

Ömrün bahçesinde sükûn, aydınlık

Boşanan bir seldi avuçlarından,

Bir masal meyvesi gibi paylaştık

Mehtabı kırılmış dal uçlarında.

 

SELAM OLSUN

Selam olsun bizden güzel dünyaya

Bahçelerde hâlâ güller açar mı

Selam olsun sonsuz güneşe, aya

Işıklar, gölgeler suda oynar mı

 

Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına

Günlerin geçişi ardı ardına

Hasretiz bir kanat şakırtısına

Mavi gökte kuşlar yine uçar mı

 

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan

Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan

Dönmeyen gemiler olduk açıktan

Adımızı soran, arayan var mı

 

Tabii ki adınızı soran, arayanlar var büyük öğretici, büyük şair ve yazar Tanpınar…

Sizleri, o herkesten başka duyarlı, herşeyi önceden gören, bilen, duyan ve bunları bize görmüş, duymuş, yaşamış gibi duyuran, yaşatan sizleri nasıl unuturuz! Tanpınar’ı “Kara Atlar” götürdü bilinmeze; ama arkasında yığınla ölümsüz, sonsuza dek yaşayacak eserler bırakarak.

Tanpınar’ın şiirlerinin okuyucusu hiç eksilmez, dolayısıyla Tanpınar da yaşamaya devam eder; istediği gibi “sonsuzluk”ta…

 

SİYAH ATLAR

Saçında gecenin soğuk rüzgârı

Bir gün kapatırsın bu ufukları

Beklersin köşende sessiz ve yorgun

Siyah atlarını son yolculuğun.

Ve dersin yavaşça kendi kendine;

Ömrün çemberinden kurtuldum yine…

 

                          SELAMINA SELAM OLSUN TANPINAR!

                                        HOŞÇA KALIN.

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92