SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


ŞUBATIN ARDINDAN


"Çukurova bayramlığın giyerken

Çıplaklığın üzerinden soyarken

Şubat ayı kış yelini kovarken

Cennet demek sana yakışır dağlar"  -KARACAOĞLAN

 

Şubat ayı kış yelini kovdu; ama nice koçyiğitleri de aldı, götürdü. Acısını yaşamak bize 

kaldı...

 "O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın ...ne kaldık.” - YAŞAR KEMAL

 

"Can yine bülbül oldu, hâr açılıp gül oldu

Cânânıma varmaya her cânibim yol oldu."   - HASAN ÂLİ̇ YÜCEL 

 

Güzel atlara binip giden iki güzel insan; Yaşar Kemal ve Hasan Âli Yücel...

 

O güzel insanlara, başka bir güzel insanın yazdığı şiirle seslenmek istiyorum:

"Gel kardeşim gel beri...

Hey kurt, hey kuş, hey börtü böcek...

Ah, gidenler gelir mi geri?..

Açar mı bugün dört bahardır kanayan çiçek?..

Demek... Bizim yaşımızda... Insanlar ölecek..."   -ENVER GÖKÇE

                       -HASAN ÂLİ̇ YÜCEL-

 "Yazar Ahmet Hamdi Başar’ın naklettiğine göre sofra sohbetlerini çok seven Atatürk, karşısındakileri şaşırtmayı ve düşündürmeyi çok iyi biliyordu. 1930 yılında Sivas’ta bir yemek esnâsında çevresindekilere yine sorular soruyor, cevaplar istiyordu. Önce iktisat, liberalizm ve şiir kavramları hakkında davetlilerin düşüncelerini öğrenmek istedi; sonra gözüne Millî Eğitim Bakanlığı’nı temsil eden genç müfettiş Hasan Âli takıldı. Ona dönerek aşağıdaki konuşmayı başlattı: 

“ – Hasan Âli Beyefendi, siz felsefe okumuşsunuz. Elbette ki sıfırın ne olduğunu bilirsiniz. Bize ‘sıfır’ı tarif eder misiniz? 

Hasan Âli Bey, meşgûl olduğu bir saha üzerinde sual tevcih olunmasından memnûn... Hele bu sualin sıfır meselesi gibi kendisince mükemmelen bilinen bir mevzua taalluk etmesinden dolayı büsbütün memnûn. 

- Efendimiz, sıfır, hayatla ademin, varlıkla yokluğun...
- Anlamadım, hayat ebedî ise adem ebedî değil mi?
- Şüphesiz efendimiz, hayatın ebediyetinde...
- Hayır, ben size sıfırı soruyorum; sıfır adem demek midir? Sıfırla yokluk arasında ne fark vardır?
- Efendimiz, birisi yani sıfır, yaşanmış bir şeyin yokluğudur. Halbuki...
- Tuhaf şey! Şu saat varken, biraz sonra cebime sokarsam sıfır mı olur? Hayatı nasıl tasavvur ediyorsunuz?
- Efendimiz, sıfır yok demektir?
- Güzel!... Bu yok olan şey bir rakamın önüne, sağa geçince on misli yükseliyor; bu nasıl olur?
Hasan Âli Bey, sorular karşısında mağlûp olmak üzere... Dinleyiciler bu konuşmayı eğlenceli ve zevkli buluyorlar. Anlaşılan Atatürk de Hasan Âli Bey’i fazla sıkıştırmak, mağlûp etmek ve sonra da haşlamak için bu sualleri sormuyor. Maksat, iki saatten beri ciddi meselelerle uğraşmaktan doğan ağır ve yorucu havayı dağıtmak... Hasan Âli Bey, nereye gitse yakalanıyor, nihayet ilminden ziyâde zekâsını kullanmak icap ettiğini anlıyor: 

- Efendimiz, diyor, daima arkanızda ve solunuzdayım. Sıfır, işte efendimizin solunda olan bendenizim.” (Başar, 1981: 31-32). Dr. Mehmet Önal'dan alıntı

Hasan Ali Yücel,16 Aralık 1897’de İstanbul’da doğmuş; 26 Şubat 1961'de İstanbul'da yaşamını yitirmiştir. Şair Can Yücel’in babasıdır.

'İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirmiş; İzmir ve İstanbul’da edebiyat ve felsefe öğretmenliği, maarif müfettişliği yapmıştır.

Fransız eğitim sistemini incelemek üzere bir yıllığına Paris'e gönderilmiş,1932'de yurda dönüşte Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü görevine atanmıştır.

 1933-1935 arasında Milli Eğitim Bakanlığı Orta Eğitim Genel Müdürlüğü yapmıştır. 1935’te İzmir milletvekili seçilmiştir. 

1938'de Celal Bayar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmiş, 1946'ya kadar Refik Saydam ve Şükrü Saracoğlu hükümetlerinde de aynı görevi sürdürmüştür.

Birinci Eğitim Şürası’nı toplamış; Ankara Fen ve Tıp fakültelerini, İzmir Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu'nu, Balıkesir ve Edirne öğretmen okullarını eğitime açmıştır. Yüksek Mühendis Okulu’nun İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüşmesini sağlamıştır. Köy enstitülerini kurarak eğitim ve bilimi Türk köylerine kadar ulaştırmış;  Dünya klasiklerinin Türkçe’ye çevrilmesini sağlamıştır.

1950 seçimlerinde parlamentoya giremez ve İstanbula yerleşir. Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde makaleler yazar. 1958’de UNESCO Türkiye Milli Komisyonu üyeliğine atanır ve 1961’de Kurucu Meclis üyesi olur. 

İkinci Dünya Savaşı'nın sürdüğü yıllarda liseyi bitiren iki öğrenci, Can Yücel ve bir genç yurtdışında okumak için Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e giderler. Bakan, ikisi de çok başarılı olan çocuklara, “Ben milli eğitim bakanıyım, eğer oğlumu yollarsam yakışık almaz, ama seni yollayacağım” der. Yurt dışına gönderilen genç, beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil'dir.

Bilgi vermeye ara verip, oğlu Can Yücel'den dinleyelim Hasan Âli Yücel'i...

"Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim" diyen Can Yücel'den...

Can Yücel, bir röportajda Zeynep Oral'a okul yıllarıyla ilgili bilgi verir. İstanbul'da Boğaziçi  Okulu'nda okurken evde ikiz kardeşiyle kavga ettiği için leylî okula verildiğini ve çok üzüldüğünü anlattır. Futbol sayesinde tam okula ve yatılı olmaya alışırken Ankara yılları başlar. 

"Ankara'da Taşmektep. Ahır gibi. Bom... bir yer. Futbol da yok. Üstelik vekil oğlusun. Bom... bir durum. Hiç sevmedim... Ortaokul bitti. Atatürk Lisesi. Aynı numara. Orayı da sevmedim."

Sonra babasının önayak olduğu Klasik Şube...

"Harikaydı. Harika kadro. Nurullah Ataç, Cevdet Kudret ders veriyor. Nazım okuyoruz. Dünya Edebiyatı'nı tanıyoruz. Latince öğreniyoruz. Sekiz öğrenciyiz. Gazi Yaşargil de orada. Gazi, çok çalışkan, bize karışmaz. Orada komün kurduk. Harçlıklarımızı komüne verip para biriktiriyoruz. Dışarı gitmek için. Sonra tüm topladığımızı Gaziciğimize verdik

onu yolladık dışarı."

 Yıllar yıllar sonra Can Yücel'in büyük oğlu Hasan'ın yurt dışındaki öğretimini, o klasik şubedeki can dostlarından biri Gazi Yaşargil üstlenecektir.

 Hasan, doktor olur ve Can Yücel, gururunu, sevincini, "Oğul Vermişçesine" şiirinde dile getirir.

"Ne garip mimariymiş ki bu hayat" diye başlayan şiiri... Can Yücel'i, bu  garip mimaride

"yepeyeni bir hayat" karşılar. Çok sevinmiştir; sanki başına "sepeserin, masamavi bir damla" şapadanak düşmüştür. 

"Hasanım benim, insanım

Sahibül hayrat ve hasenâtım

Hekim olmuş oğlum, duydum

Duymakla lokmanlara doydum

Bakın dedim hakkımla gayrı

Ben işte şimdi şehitler oldum

Oh olsun dese de herkes

Ben ohh diyorum 

OHHHH!"

Röportajda dediklerine dönüyorum:

"Ben babama hep posta koyuyorum. Tek parti numarası vardı ya. Utanıyorum senden derdim. O da niye utanıyorsun diye çıldırıyordu. Arabasına binmezdim. Öyle bir gerginlik işte. Sonunda beni Cambridge'e postaladılar. (Yıl 1946).  Bu da çılgınlık. Ben Dil Tarih Fakültesi'nde Almanca öğrenmiştim. Alman Edebiyatı'nı biliyorum. İngilizce bilmiyorum. Niye yolluyorsunuz Cambridge'e. Çılgınlık işte!"

Cambridge'de kendini "kuş" gibi duyumsayan Can Yücel, oradan ayrılır; Linkfield'e gider. Bülent- Rahşan Ecevit oradadır. Ali Neyzi, Yavuz Bayraktar oradadır. "Havuzlu, tenis kortlu lüks evlerde oturuyorlar; ama yemek yiyecek paramız yok. Babam geldi ziyarete. Mezarlıktan ebegümeci toplayıp ikram ediyoruz." diyor.

Sonra Londra'ya gider, resim tarihi öğrenmek için. Orada ressamları bulur. "Avni, Bedri Rahmi'ler, Selim, Şadi Çalık, İlhan Koman... Orada hem eğlendik, hem öğrendik... Arada şişeye giriyoruz." diyor.

Şişeye girmek? Ne demek şişeye girmek?

"Hani reklam için. Karton levhalar takarlar önüne arkana, yürüyen reklam olursun. Para kazanmak için... Sonunda babadan emir geldi, memlekete dön diye. Oysa ben Paris'te patatesle idare ediyordum." 

Emre uyup döndüğünde yıl 1950... Baba mebusluğu kaybetmiştir. Boyuna imtihan kazanır; ama, işe alınmaz Can Yücel...

"Babamdan utanıyorum." dediğine bakmayın; o en çok babasını sevdi. Hasan Ali Yücel de çocukları...

Can Yücel, babası yaşarken, babasıyla çatışmalarını, babasına "posta koyma"larını, fikir 

ayrılıklarını anlatır; ama yazdığı "İTİRAF" şiiriyle de pişmanlığını, üzgünlüğünü, "keşke yapmasaydım." der gibi ifade eder:

İtiraf 

Konuşurduk da babamla bir zamanlar

Siyasetten-miyasetten

Halk Partisi'nden...

"Oğlum yüreğim sıkışıyor,

Beni öldüreceksin," derdi babam.

Şimdi düşünüyorum da ne o parti var

Ne de babam

Kendimden başka öldürecek.  -CAN YÜCEL

 Hasan Âli’nin şiirlerinde çocuklar, bir toplumun geleceğidir, umududur. Şâirin biri kız biri erkek olan ikizleri, Can ile Cânân’ın adları hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanılır şiirlerinde... Yukarıdaki alıntıda da Can ile Cânan tevriyeli kullanılmıştır.

Çocuklarımın Nefesi

 "Her şey silinmişti gözlerim için 

Fakat duyuyorum bu için için 

 Rûhuma akseden kesik sesleri; 

 Derinden soluyan bu nefesleri. 

Çıkıyordu iki küçük gövdeden, 

Başkaydı her türlü sesten, besteden. 

Birisi Cânânımdır, birisi Canım 

 Kaynıyor onlara baktıkça kanım.” - HASAN ÂLİ̇ YÜCEL

 

Adsız Çeşme

“İylik bir su; bırak aksın 

Gönül denen bu çeşmeden

Sen de böyle yapacaksın 

Hiç karşılık beklemeden 

Su yerine iylikle dol 

Yavrum adsız bir çeşme ol ” -HASAN ÂLİ̇ YÜCEL

Hasan Âli Yücel'in bestelenen şiirleri 

"Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz
Aşkın beni sermest ediyorken keder olmaz
Ölsem de senin uğruna canım heder olmaz
Sen saçlarını çözdüğün akşam seher olmaz 

Hicran gibi âlemde elîm derd-i ser olmaz
Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz
Dîdarına benzer şafak olmaz, seher olmaz
Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz

Dalgın ve ilahî eriten bir bakışın var
Bir anda bütün ruhumu birden yakışın var
Karşımda periler gibi nazan akışın var
Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz."   HASAN ÂLİ̇ YÜCEL

"Gözlerinden içti gönül neşeyi
Senden öğrendim gönülden sevmeyi
Sildi aşkın gözlerimden her şeyi
Senden öğrendim gönülden sevmeyi". - HASAN ÂLİ̇ YÜCEL

Bir başka yazımda Yaşar Kemal'le buluşmak dileğiyle, HOŞÇA KALIN...

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92