Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


NE ZAMAN DİNECEK BU DELİ RÜZGÂR


Sosyal yaşamımın allak bullak olduğu bir mevsimdi. Sigara tutkunlarının dumandan medet umdukları gibi; meyhane köşesine oturmuş; kadehlerde teselli aradığım bir akşamdı. Henüz, gemilerim okyanusa açılacak kadar islim alamamışken; bir can dostum çıkageldi. Benim için, benden daha çok tasa çeken biriydi o.

İlk sözü, acımasızca; yerdeki dövüşçüye tekme atar gibi geldi: “ Böyle, ne olacak senin halin arkadaş?” Benim, kendime bin kere sorduğum soruydu bu. Beynimde, yüreğimde bir yerler bana küsmüş olmalı ki bir türlü yanıt gelmiyordu. Sorunun acımazlığı karşısında, isyan bayrağını açan duygularım halk ozanı babamdan miras kalan doğal söyleyişi dillendiriverdi:

“ Ne zaman dinecek bu deli rüzgâr;

Bu kaçıncı fire gönül dalımdan?.

Bir umut, bir ışık çıkmaz falımdan,

Hep zamansız yağar dağlarıma kar;

Ne zaman dinecek bu deli rüzgâr?”

Dostum, bir süre sessiz kaldı. Ne diyeceğini unutmuş gibiydi.

“ Bu şiiri önceden mi yazmıştın; şimdi mi söyledin?”

“ Ne fark eder dostum; hepsi benim yüreğimden kopup gelmiyor mu?”

“ Öyle değil. Bardağın dolması ile taşması ayrı şeylerdir” dedi.

Hâlâ yanıt aramakta ısrarlıydı gözleri;

“ Acımasız soruya verebileceğim yanıt bu idi dostum. Yinele desen, anımsayamam belki. O bir feryattı, yankılandı geçti.”

“ Anladım ki, dozu kaçmış bir hatır sormakmış benimkisi. Bağışla. Seni kırmak değildi amacım. Yardımcı olamamak bunaltıyordu beni. Şimdi dileğim o ki bu şiirin devamını yaz.”

***

 Saatler ilerledi. Kadehlerimiz birbiriyle yarışırken; şiir ağacı bir çiçek daha açıyordu:

Zehir yeşilidir dalımda yaprak;

Fırçamda renkler eylül sarısı;

Düşlerimle sarhoş, gece yarısı,

Onu anıyorsam, anılar ıslak.

Zehir yeşilidir dalımda yaprak.

Bahtımın pek parlak olmadığını mı söylemek istiyordu yüreğim? Kara bulutların, hep kapkara kalmayacağını umabilir miydi? Gelgitlerin esiriydi duygularım. Umutların düş girdaplarına düşüşü nasıl söylenebilirdi? Dalıp dalıp gidişimden sıkılıyordu dostum. Yeter artık demeye yaklaşırken ortaya çıkıveren dizeler, önünü kesiveriyordu fırtınanın. İkiyüzlü bir oyundu yaptığım. İçimde volkanlar patlarken, bir sahte gülücük, dudaklarıma gelip, oturmaya çalışıyordu. Arada bir dökülüveren dizelerse, çaresizce dökülen ruh boşalmasından başka neydi ki?

“ Acıları sardım gülümsemeye;

Gönül depremleri alnımda çizgi;

Hangi telde şimdi, o hüzzam ezgi?

Dilim yasaklıdır gülüm demeye,

Acıları sardım gülümsemeye.”

***

Kalkıyorduk artık. Merdiven başında vedalaşıyorduk. Ellerimiz buluşmuştu.

Yalnızlık gene açacaktı kapılarını. Arkadaşım son kez sallıyordu moral yelpazesini:

“Yarınlar güzelliklere gebedir. Yaşamak görevimizdir bizim” diyordu. Arkadaşımın boşuna yorulduğunu düşünürken, ayaküstü dökülüvermişti son dizeler:

Yalancı düşlerle yorgunum artık

Boğuldu yüreğim bir kaşık suda

Uyanmadı bahtım hâlâ uykuda

Bilinmez menzile sürgünüm artık

Yalancı düşlerle yorgunum artık…

***

O günlerden buyana 20’leri aştı yıllar. Başımıza kıyametler kopmadı.Hâlâ bilinen menzillere:

“ Sevmek, yaşamak ve yaşatmaktır” diyerek, yürümekteyiz.

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00