Ahmet ERDOĞDU


SİBİRYA ESİR KAMPLARINDA YEDİ YIL SARIKAMIŞ’TAN VLADİVOSTOK’A DR. YUSUF İZZETTİN BEY’İN ANILARI

SİBİRYA ESİR KAMPLARINDA YEDİ YIL SARIKAMIŞ’TAN VLADİVOSTOK’A DR. YUSUF İZZETTİN BEY’İN ANILARI


Değerli Okur,

Osmanlı İmparatorluğunun son savaşı olan I. Dünya Savaşı’na Sarıkamış Cephesinde 10. Kolordu, 30. Tümen 90. Piyade Alayı’na 22 Aralık 1914 tarihinde katılan Dr. Yusuf İzzettin Bey,27 Ocak 1915 tarihinde Kornes (Güvenlik) köyünde, Osmanlı ordusundaki Ermeni Yüzbaşı Rauf Bey’in yerlerini Ruslara bildirmesi üzerine esir düşer. 

Yusuf İzzettin Bey’le ilgili kitabı hazırlayan Prof. Dr. Bingür Sönmez kitabın sunuş yazısında, şunları söylemektedir: “Kahramanımız 27 Ocak 1915 gecesi başlayan esaretinin her aşamasından bize hiçbir yerde yayınlanmamış bilgiler veriyor. Tren yolculuğu sırasındaki tüm istasyonlar ve durak yerlerinde yaşadıkları, ilk esir grubu olarak geldikleri Nargin adasında gördükleri ve buradan sırasıyla Sibirya boyunca sık sık değiştirilen esir kamplarında yaşadıklarını bize fotoğraflarıyla anlatıyor.”

“Kahramanımızın Çita Esir Kampında bulunduğu sırada askeri hastanede doktorluk yaparken açtığı muayenehanede, kulak burun boğaz uzmanı olarak çalıştığını, yani bir muaye­nehane bile açtığını öğreniyoruz. 23 Şubat 1921 de, yedi yıllık esaretten sonra memlekete dön­mek için son esir kampı olan Vladivostok’tan diğer esirle birlik­te Hey Mey Maru (Heimei-Maru) gemisiyle, büyük bir sevinç ve heyecanla yola çıkarken, başlarına neler geleceğini tahmin bile edememişti. Okyanusları aşıp Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e çıktıkları zaman Midilli açıklarında bir Yunan torpidosu tarafından esir alınarak götürüldükleri Pire Limanı’na demir atan gemide geçen 4 ay açlık ve sefalet dolu ikinci esaret sırasında, hiçbir uluslararası kuruluşun gereği gibi ilgilenmediğini, yaşa­nan sıkıntıları ayrıntılı olarak öğreniyoruz. Kahramanımızın o şartlar altında sesini duyurduğu Kızılhaç’ın yardımı ile sadece sağlık görevlileri, yaşlılar, kadınlar ve Yunanlılara göre İstan­bul’a vardıktan sonra Anadolu’ya savaşmak üzere geçemeye­cek kadar malul olanlar, bir gemi ile İstanbul’a dönüyorlar. 395 esir [Aralarında Doktor Yusuf İzzetin Bey’le birlikte Doktor Binbaşı Osman, Yüzbaşı Ali Kemal ve Lütfü Beyler ile Baytarlar dahil olmak üzere]6 Ağustos 1921 günü Pire’den ayrılırken, gemide kalanların esareti 13 Ekim’e kadar devam eder ve götürüldükleri Nargin Adası kadar sefalet dolu olan Azinara Adası’nda 8 aylık esaret­ten sonra 19 Haziran 1922 tarihinde İstanbul’a gelirler.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra talih, kahramanımızı hasta olarak yattığı Sarıkamış Asker Hastanesi’nde görevlendirir. Sarıkamış’a esir olarak geldiği zaman kaldığı evi bulur, esir düştüğü Komes (Kışlakoy, Güvenlik) köyüne giderek evinde misafir kaldığı Sefer Ağa’yı arar. Sefer Ağa’nın öldüğünü, evi­nin harabe olduğunu görünce atına binerek köyden çıkarken ara sıra başını çevirerek köye bakar ve tekrar yakalanarak esir edilecekmiş paniği ile atını süratle sürerek köyden çıkar.”

Bu anıların kaleme alınmasına yardımcı olan Bahadır Dülger’e, yaşadığı savaş sonrası travmayı çok güzel tarif eder; “Korkunç bir rüya gürmüş gibiyim... Hani, çocukluk çağ­larının insanını ter içinde bırakan korkunç rüyaları vardır. Tıpkı onlar gibi... Yalnız bunlardan, o günlerin hatıra­larını içimde taşımadığım zehabına düşmeyin (zannet­meyin)... Ekseri gecelerimde o hayatı baştan yaşarım... Bitmeyen demiryolu seyahatlerine, sonsuz deniz yol­culuklarına çıkarım. Bazen ellerinde yalnız kılıçlar ile keşif taarruzu yapmaya çıkmış bir Kazak müfrezesinin bana doğru gelmesi ile uyanırım.  Bazen de son defa yüzünü görmeden gaip ettiğim annemi, o yarı müşfiki yanımda yaşar bulurum... Ona doğru koşarım... Fakat bunların hepsi birer hayal, birer seraptırlar... Uyanınca, önümden silinirler. Hulâsa ben öyle yarı hayal, yarı kor­ku içinde tuhaf bir ömür geçiririm.”

Doktor Yusuf İzzettin Bey, Sibirya Kamplarında yıllarca esir kalan kahraman subaylarımızdan birisi olarak birçok olaya şahitlik etmiştir. Bunlardan  biri de Osmanlı ordusunda görev yapan ve Ruslara esir düşen 3 Ermeni doktorla ilgilidir. Manoşyan, Altınyan ve Barsamyan adlı bu doktorlar, Sarıkamış’ta Ruslar tarafından Türk esir ve yaralılarına bakmakla görevlendirilmişler; “Bizim ordumuzun üniformasını taşıyan bu 3 sütsüz vatandaşlar, hasta ve zayıf düşmüş askerlerimiz tedavi edecek yerde onlardan intikam almaya kalkışmışlardı… Bizim gelmemiz ve tedavi vazifesini üzerimize almamız, bu kötü hareketlerin sona ermesine sebebiyet verdi.”

Bu da gösteriyor ki, Osmanlı ordusundaki Ermeni subay ve doktorların içerisinden bazıları yenilgiden sonra, ihanetlerini göstermişlerdir. Kitabı hazırlayan Prof. Dr. Bingür Sönmez,2003 yılında “Sarıkamış Dayanışma Grubunu” kurarak Sarıkamış Savaşları ile ilgili birçok bilinmeyenin gün yüzüne çıkmasına çok büyük katkısı olmuştur. Bu konuda da çalışmaları halen devam etmektedir.   

  ASİL BİR JAPON SUBAYI, YARBAY YUKİCHİ TSUMARA

Japon Yarbay Yukichi Tsumara kendine teslim edilen esirlerimizi kendi canı gibi korumuş, hiçbir baskı ve zorluktan yılmamış, Türk esirleriyle beraber sekiz buçuk ay boyunca çektiği yiyecek, içecek sıkıntısı ve hastalıklara geminin diğer Japon mürettebatı ile dayanmış ve görevini fazlasıyla yerine getirmiş bir subaydır.

Japonya’da bulunan esirlerimizden 1030 kişi (Bunların 12’si Türk esirlerin oralarda evlendikleri eşleriydi), 23 Şubat 1921 Çarşamba günü Vladivostok limanından kendilerini İstanbul’a götürecek olan Hey Mey Maru (Heimei-Maru)  gemisiyle yola çıkarlar.  Vladivostok-İstanbul arası 9007 deniz milidir. Yolculuk süresi ortalama 45 gündür.

Yolculuğun 40. günü 3 Nisan 1921’de Akdeniz’e girerler. 4 Nisanda Rodos ve Kerpe adalarından geçecek, Midilli Adası önlerine geleceklerdir. Yarbay Tsumara yönetimindeki gemi, 5 Nisan 1921 günü Midilli Adası önlerinden geçerken Yunan savaş gemileri tarafından durdurulur.  Yunanlılar, vapurda bulunan esirlerin tamamının kendilerine teslim edilmesini söylerler. Japon Yarbayın cevabı: “Hükümetimden bu yolcuların hepsini İstanbul’daki Türk hükümetine teslim etmek emri aldım ve bütün devletlerce kabul ve imzalanmış bir de protokol var elimde. Bu sebeple size bunları esir olarak veremem.” 

                                                   YUNANİSTAN’DA ESARET GÜNLERİ…!

Böylece gemideki esirlerin sekiz buçuk ay sürecek esaretleri başlar. Japon Sefareti devreye girmiş olmasına rağmen Yunanlılar, gemiyi Pire Limanı’na çekmişlerdir.  Yarbay Tsumara, “Yunan Devleti derse ki bu esirleri sizden alırız; o takdirde önce bizleri ve vapuru sonra da esirleri alırsınız” diyerek direnmeye devam eder.

Japon Yarbay’ın esirleri Yunanlılara teslim etmemesi üzerine Yunanlılar, esirlere yiyecek vermeme veya çok az verme yoluna giderler. Amaçları hem Japonları hem de Türkleri yıldırmaktır. Ama ne Japonlarda ne de Türklerde yılgınlıktan eser yoktur. Bunda başarılı olamayan Yunanlılar, gazetelere ve batı basınına Japon vapurunda salgın hastalık çıktığını yayarlar. Japon Yarbay Tsumara hemen tekzip eder ve Yunan hükümetine ağır bir yazı yazar.

Konunun Milletler Cemiyeti’ne aktarılması üzerine, 1921 yılının Temmuz ayının sonuna doğru gemiye cemiyet adına bir sıhhiye heyeti gelir, gemideki hasta ve yaralıları tespit eder. 6 Ağustos 1921’de esirlerden 395’i kadın, yaşlı, yaralı ve hasta kabul edilerek Olimpos adlı küçük bir Yunan vapuruyla Japon gemisinden alınarak İstanbul’a götürülür.

ESİRLERİMİZİN ASİNORA ADASI’NDAKİ ESARET GÜNLERİ

İtalya’nın Türk-Yunan Savaşı sonuna kadar kalan esirleri misafir olarak kabul etmesi üzerine, 18 Ekim 1921’de Akdeniz’deki Adası’na getirilirler. Esirler, Hey Mey Maru gemisinden adaya çıkarlar. Asinara Adası’na çıkarılanların sayısı 57’si subay, 514 er, erbaş ve sivil olmak üzere toplam 571 kişidir. Yarbay Tsumara, adada şöyle bir veda konuşması yapar: “Arkadaşlar, sizi, siz Türkleri tanımış olmak benim için hayatım boyunca taşıyacağım çok canlı ve daima yaşayan bir şeref ve iftihar meselesi olacaktır. Ve diyorum ki, siz Türkleri tanımış olmak fırsatına nail olduğumdan çok bahtiyarım… Sizlerde çok üstün bir seciye ve karakter, aynı zamanda fazilet gördüm… Sizler insanlığın övüneceği bir üstün insansınız… Parlak yarınlar sizindir. Çok üzgünüm sizleri sevdiğiniz vatanınıza götüremediğim için. Çünkü sizleri bu ıssız, insansız vahşi ve kötü yere indirdik. Umarım inşallah bu yerden de kurtulursunuz. Şimdi en iyi dileklerimle hepinizi selamlarım.” 

Japon Yarbay veda konuşmasını yaptıktan sonra sırasıyla tüm esirlerin ellerini sıkarken, gözyaşlarına da mani olamaz. Esirlerimiz sonunda Milletler Cemiyeti ve Hilal-i Ahmer’in teşebbüsleriyle 19 Haziran 1922 tarihinde Asinara Adası’ndan alınarak 25 Haziran 1922’de İstanbul’a getirilmişlerdir.

                         JAPON YARBAY’IN ADI İSTANBUL’DA BİR CADDEYE VERİLDİ

Japon Yarbay Tsumara’nın onurlu mücadelesi, hem Türkler hem de diğer ülke insanları için unutulmaması ve örnek alınması gereken bir davranıştır. Türk milleti de bunu yerine getirerek, Beykoz İlçesi, Ortaçeşme Mahallesinde bulunan Spor Caddesinin ismi Yarbay Yukichi Tsumara Caddesi olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesince 13 Şubat 2020 tarihli ikinci birleşiminde oybirliği ile 284 numaralı kararla kabul edilmiştir.

Değerli okur, gönül isterdi ki böylesine kahraman ve asil bir subayın heykeli dikilmeli.

NOT: Konuyla ilgili olarak Halil Ataman’ın “Harp ve Esaret-Doğu Cephesinden Sibirya’ya” ve Cemalettin Taşkıran’ın “Milli Mücadelede Türk ve Yunan Esirler” kitaplarından da yararlandık.

Bu yazıyı esirlerimizi getiren gemininVladivostok limanından hareket ettiği 23 Şubat 1921 tarihinin 101.yılında onları ve kahraman Yarbay Yukichi Tsumara nın anısına ithaf ediyorum.

 

Prof. Dr. BİNGÜR SÖNMEZ

1952 yılında Sarıkamış’ta dünyaya geldi. 1969 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi.1976 yılında Tıp Doktoru olarak mezun oldu. Aynı Üniversitede uzmanlık eğitimini aldıktan sonra,1984 yılında Londra St. Thomas Hastanesi’nde kalp cerrahisi asistanı ve Rayne Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Aynı hastanede 1987-1990 yılları arasında çalışarak koroner cerrahisi eğitimi aldı.1988 yılında doçent, 1997 yılında profesör oldu.

1990 yılı sonunda kesin dönüş yaparak birçok hastanede görev yaptı ve şu anda özel bir hastanenin Kalp Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. Radial Arter Greft Hazırlanması, Kalp Yogası ve Ateşe Dönen Dünya Sarıkamış, isimli kitapları ile birçok tıbbi derginin editör listesinde görevli olup Sarıkamış ile ilgili sinema, belgesel, kitap gibi tüm çalış­malara katkıda bulunmuş ve bilimsel danışmanlık yapmaktadır. Ülkem Ateş Çemberi İçinde İken Sarıkamış, Nargin, Kafkas Cephesi, Aşıkların Dilinden Sarıkamış, Sarıkamış’tan Çanakkale’ye isimli kitapları yayına hazırlamıştır. Prof. Dr. Bingür Sönmez, evli ve iki çocuk babasıdır.

 

Cumali Çek
22.02.2021 20:40:56
Düşündürücü olduğu kadar, tarihimizin bilinmeyenlerine ışık tutarak ufkumuzu aydınlatan anıları okuyucuyla buluşturduğunuz için teşekkür ediyorum. Saygılarımla,

HAKİM SUAT UÇAR
22.02.2021 20:57:48
Yazıyı okuduğumda çok etkilendim. Japonlsrın Türk lere duy dukları saygı-sevgi, Yunan lıların ise Türk lere olan kini Demek ezelden beri varmış.

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51