Prof. Dr. Özer OZANKAYA


ATATÜRK’E VE CUMHURİYET DEVRİMLERİNİN ÖNCÜLERİNE SAYGI VE GÖNÜL BORCUYLA

TÜRK MEDENİ KANUNUNUN YILDÖNÜMÜNDE TÜRK MEDENİ KANUNUNUN 94. YILDÖNÜMÜNDE AKP YÖNETİMİNİN ÖNERDİĞİ "1921 ANAYASASI VE KURULUŞ AYARLARI"NDAN NE ANLAMAK GEREKİR?


- Yıl 1923. Cumhuriyet henüz ilân edilmemiş. Tunalı Hilmi Bey I. Büyük Millet Meclisi'nde yeni seçimler için yapılacak nüfus sayımında kadınların da sayılmalarını önerince büyük itirazlar kopmuş, yüksek sesli eleştiriler yapılmıştı. Konuşmacı, amacının kadınlara seçme hakkı vermek değil, YALNIZCA SAYILARINI BİLMEK olduğunu bile anlatamadan kürsüden inmek zorunda bırakılmıştı.

İşte ABD'nin, İngiltere'nin İslam ülkelerini sömürge olarak tutmak, İsrail'in de güvenliğini sağlamak amacıyla başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi, eşbaşkanlığı eliyle Türkiye'de de örneğin Türk Medeni Kanunu öncesindeki "aile ve kadın yaşamı ayarlarına" dönmeyi amaçlamıştır.

Bu Cumhuriyet öncesi "ayarlar"ının, her toplumun olduğu gibi ulusumuzun da en önemli yarısını oluşturan kadın nüfusa, yani annelerimizi, geleceğin annesi kızlarımızı nasıl bir aşağılık konumda tutmakta olduğunu Osmanlı Devleti'nin Tanzimat düzenlemeleri yapmak zorunda kaldığı dönemin aydınlarından ikisinin kaleminden özetleyelim:

Tanınmış yazar Şemsettin Sami 1881'de, demek ki Atatürk'ün doğduğu yıl, yayınladığı, benim de Türk harfleriyle ve Osmanlıcadan Türkçemize aktararak yayınladığım KADINLAR adlı kitabında, "Osmanlı toplumunda kadınlara tanınan nitelik ve önemin düşüklüğünden” yakınırken şunları yazıyordu:

"..kadın kimi kez erkeklerin malı, mülkü, kimi zaman da onların oyuncağı, eğlencesi, süsü sayılagelmiştir."

"Genel bir bakışla bakılırsa kadının da olağan bir insan olduğu görülür; kısrağın attan ne kadar farkı varsa, kadının da erkekten o kadar farklı olması gerekir. Kısrak atın kullanıldığı her işte kullanıldığı gibi, kadın da erkeğin gördüğü her bir işi görebilir... Kadın insanın her yaşta, her zaman ve her durumda gereksindiği bir sığınak ve toplum bireylerini birbirine bağlayan bağdır... "

"Bu dünyada görülen kabahatlerin, kusurların, eksiklerin, kötülük ve bozgunculukların birinci etkeni ve nedeni, bilim ve eğitim eksikliğidir. Kadınlarda görülen kusur ve kabahatleri de eğitimlerinin eksikliğinden başka bir şeye bağlayamayız. 'Kadın terzi olur mu, kadın tüccar olur mu, kadın doktor olur mu?' gibi kanıtsız, doğrulamasız bir takım boş inanç ve adetlerden dolayı, nüfusun yarısı boş duruyor. Bir yandan da bu işsizlik, kadınları, kötülüklerin anası olan tembelliğe götürüyor... vücutlarını paslandırıyor. Sözün kısası, insan toplumu, biri erkeklerden, öbürü kadınlardan oluşan iki eşit bölüme ayrılmış olduğu halde, bu iki bölümden birisi bilgisiz, tembel, eğitimsiz bulundukça, insan toplumunun istenen biçimde ilerleyip uygarlaşmasına olanak bulunamaz."

Geliyoruz 1914 yılına. Celâl Nuri, Mukadderat-ı Tarihiye adlı kitabında aynı konuda şunları yazıyor:

"İnsan türünün dişi yarısı, dünyanın ileri ülkelerinde, günden güne haklarını geri almaktadır... İnsanlığın her iki yarısı aynı eşitlik konumunda çalışacak, bunun sonucu olarak aile yaşamı değişecek ve şimdiki cinsel ilişkiler daha akla uygun bir durum alacak.. Avrupa yüzyıllardan beri bu amaca doğru ilerliyor.

Oysa bizde kadınlar başka, erkekler başka bir dünya oluşturuyor; biri öbürünü tanımıyor; biri öbürüyle ilişkide değil. Bu büyük çelişki gerçekten de Osmanlının yıkılışının en önemli etkenidir. Kadınlar doğal olmayan bir yaşama mahkûm bulunuyorlar. Bizde kadınlar bugünkü durumda büyük bir bunalım geçirmektedirler.

"Oysa bugünkü durumumuzun sürdürülmesi hem tehlikeli, hem de olanaksızdır. Eğer bunda diretecek olursak toplumumuz hemen hemen kangren olur. Bu hapisilik yaşamı yaşam değildir. Şunu da söyleyelim ki bu ne asıl islam kurallarına, ne de Türk âdetlerine uygun değildir.

Böyle ileri bir zamanda eski çağlar örf ve âdetlerini korumaya olanak bulunamayacağından, toplumumuz içten içe kokuşmaktadır. Kadın şimdi içinde kıvrandığı sınırlamalarla ne annelik ve eğiticilik, ne de eşlik ve yaşam arakadaşlığı görevini yerine getirememektedir. Türk kadınları insanlığın kısıtlı üyeleri durumundadırlar. Kadının katkısı ve katılımı olmadan bir toplum ilerleyemez. Kadınsız bir toplum, dilsiz bir adama benzer. Yavaş yavaş âdetlerimizdeki bu orta-çağcıllıktan çıkmazsak, biz Türkler ve müslümanlar toplumca kötürüm oluruz.

İşte Büyük Orta-Doğu Projesinin eşbaşkanlığını üstlenen AKP'nin dönmek istediği "âyarlar" ulusumuzun en önemli yarısını oluşturan kadınlarımıza böyle bir toplumsal konum sağlamış olan "âyarlar" idi.

Peki, BOP'un tersyüz etmek istediği Atatürk Cumhuriyeti Türk kadınlarına nasıl bir toplumsal konum sağladı? Onu da önce Atatürk'ün kendisinden öğrenelim:

"Efendiler, daha önce de ulusumuz yenilik yolları üzerinde yürümeğe, toplumsal devrimlere girişmemiş değildir. Ama gerçek ürünler görülemedi. Bunun nedenini araştırdınız mı? Bence neden, işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu konuda açık söyleyeyim: bir toplum, bir ulus, erkek ve kadın denilen iki cins insandan kuruludur. Olanak var mı ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim, öbürünü bırakalım da, kitlenin tümü ilerleyebilsin? Olanak var mı ki, bir topluluğun yarısı topraklara zincirle bağlı kaldıkça, öbür bölümü göklere yükselebilsin? Kuşkusuz ilerleme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmalı, ilerleme ve yenilik alanında aşamalara birlikte ulaşılmalıdır.

...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir? Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."

Cumhuriyetin 10. yıldönümünde, bir LİSE ONUNCU YIL KIZ ÖĞRENCİSİ olan Prof. Dr. Hamide Topçuoğlu, o yıl nasıl bir duygu ve düşünce içinde olduğunu anlatırken, Türk kadınlarının Medeni Kanun temeli üzerinde kavuşmuş olduğu insan hak ve özgürlüklerini dile getirmekteydi.

".. Biz gerçekten ayrıcalıklı idik. Yani o küçük dünyamızda "kız öğrenci" olmak gibi bir itibar fazlalığımız vardı. Bütün büyükler erkeklere göstermedikleri bir takdir fazlasını bize ayırıyorlardı. Kadınların kamu yaşamına, sosyal ilişkilere tam bir yetki ve kişilik özgürlüğü içinde katılmasını amaç edinen Cumhuriyetin öncüleriydik biz.

"En başta gelen özelliğimiz, kendimizden, insanlık değerimizden hiç şüphe etmeyişimizdi. Kız çocuğu olmanın bir eksiklik olduğunu aklımızdan bile geçirmiyorduk.

"..Her mesleğin yalnız müntesibi değil, meşhuru olacaktık.

"..İçimizde nasıl bir güven duygusu vardı, hâlâ şaşarım ve çocukluğumun en çok hasretini çektiğim yanı bu duygu olmuştur. .. Ne ümitsizdik, ne de gayretsiz. Aşağılığın kendisine de, kompleksine de yabancıydık.

"O zamanın kız çocukları olarak ne rahat bir atmosfer içindeydik! Nasıl bir mucize olmuştu da kendimizi bir "ikinci cins" olarak görmek hiç aklımıza gelmemişti! Büyükler, kendi aralarında hakkımızda ne konuşurlardı bilemeyiz ama, yüzümüze karşı en ufak ayırt yapmazlardı.

".. Meslek sahibi olmayı da bir başka türlü yorumluyorduk biz: Bu, hayatını kazanmak için değildi sanki! Bu bir işe yarama, bir hizmet görme, bir başarı gösterme içindi.. Çalışma, meslek sahibi olma, miğde için değil, ruh içindir. Ve biz, karnımızı doyuran olsa da çalışacağız! Çünkü kişiliğimizi ancak görebildiğimiz "iş"le ispatlayacağız!

"Şimdi düşünüyorum da, bir kız çocuğu için, bu kendini güven içinde hissetmek, gelecekte kendi toplumu için bir şeyler yapabileceğine inanmak, kamu hayatında, erkek dünyasında bir azınlık muamelesi görmemek..., kendini "vatandaş" kavramının eşit seviyesinde hissetmek, başka ülkelerde ne uzun mücadeleler sonunda kazanılmış, hatta tamamı hâlâ kazanılmamış başarılardı.

"Atatürk kadını görevli kılmak yoluyla kurtarmıştı. Kadın meslektaşın karşısında, .. geleneksel saplantılarından kurtulamamış bir yarı-aydın zümre ile, cehaletinden sorumlu tutulamayacak olan halk kitleleri bulunsa da, arkasında koskoca bir modern devlet kudreti vardır."

Cumhuriyetin tüm siyasal, ekonomik, bilimsel, sanat ve düşünsel kadroları, ulusumuzu Cumhuriyet öncesine geri götürmek isteyen BOP tuzağı anayasa girişimlerinin gerçek yüzünü ulusumuzun her bireyine anlatmalıdırlar.

(Bknz.: Ö. Ozankaya, CUMHURİYET ÇINARI : MUSTAFA KEMAL'İ "ATATÜRK" YAPAN UYGARLIK TASARIMI, CEM Yay.)

 

 

 

...

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22