SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


TÜRKLERİN MİLLÎ ŞAİRİ- MEHMET EMİN YURDAKUL

EY MÜBAREK ANADOLU TOPRAĞI 


EY MÜBAREK ANADOLU TOPRAĞI 

"Yazık sana ağlamayan şiire

Yazık, sana titremeyen vicdana

Yazık, sana uzanmayan ellere

Yazık, seni kurtarmayan insana!" 


"Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;


Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,
Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;
Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!.."


 Şair, vatan sevgisinin lirik duygularını okurlarıyla paylaşıyor; şairlerin ve şiirlerinin bu toplum için taşıdıkları değerleri vurguluyor.


Dilin susması ya da bir dilin şair ve yazarlarının susması, simgesel anlamda o dilin ortadan kalkması anlamına da gelir. Susmak, konuşmamaktır;  işlevsiz kalma anlamı da 

vardır. Şairleri kendi dilinde konuşamayan  uluslar, giderek kendilik değerlerinden uzaklaşırlar. Ötekileşirler...


Türkçenin  sadeleşmesi bakımından  önemli çalışmaları yürüten Mehmet Emin Yurdakul   ulusal  ölçü olan hece ölçüsüne dönüşte de önemli bir rol oynar.


Halkçılık ve ulusalcılık ilkelerine içerik olarak hep bağlı kalan şair, aynı bağlılığı dil ve ölçü üzerinde de göstermiştir. "Kalkındırmak", onun halkçılığının ve ulusalcılığının temelidir; halkı kalkındırmak için de, ona anlayabileceği bir dille seslenmek birinci koşuldur. 


"Biz o şiiri isteriz ki çifte giden babalar,

Ekin biçen genç kızlarla, odun kesen analar,

Yanık sesin dinlerlerken gözyaşların silsinler.

 

Başlarını açık, beyaz sinesine koysunlar;

Yüreğinin, özleriçün çarpındığın duysunlar;

Bu çarpıntı, bu ses nedir? Neler diyor? Bilsinler." 


Bu isteğini, düşüncesini, "sanatını halkın hizmetine vermek" düşüncesi kadar gerçekleştirebilmiş midir? Bu konuda aynı ölçüde başarılı olduğu söylenebilir mi?


1869 yılında, İstanbul'da Balıkçı Salih Reis'in oğlu olarak doğmuş; yani halkın içinden çıkmış, zaman zaman arasında yaşamıştır. Uzun uzun gözlem yapmış; ona dayanarak 

halkı kalkındırma düşüncesine sahip olmuş; fakat, sonuçta halkla ilişkisini kesmese de,

"aydın zümre" ye karışmış, o zümrenin hayatını yaşamış, bütün ömrünce halkın hayat koşulları içinde kalamamış, yani "halkçı şair" olmuştur. 


Mehmet Emin, 1907'de Erzurum Gümrük Nazırlığı göreviyle İstanbul’dan uzaklaştırılır. II. Meşrutiyet’in ilanının arifesinde Trabzon Rüsûmat Nazırlığı’na gönderilir. 1909’da İstanbul’a döner, 26 günlük Bahriye Müsteşarlığı görevinden sonra Ekim 1909’da Hicaz Vali Vekilliği’ne, Mart 1910’da Sivas Vali'liğine gönderilir. Mayıs 1911’de bu görevinden istifa ederek İstanbul’a döner. İttihat ve Terakki’nin İstanbul Murahhaslığı görevini reddedince Ağustos 1911’te Erzurum Valiliği göreviyle yine İstanbul’dan uzaklaştırılır. 1912’de bu görevinden azledilir, böylece memurluk hayatı sona erer. 1913’te, Musul milletvekilliğine aday gösterilir ve seçilir.  


Ulusal hareketin gerçekleşmesi, başarılı olması yolunda çalışır, şiirler söyler. İzmir’in işgali üzerine İstanbul’da düzenlenen mitinglerde ulusal coşku uyandıran konuşmalar yapar.

1921 yılında, Yusuf Akçura ile birlikte İnebolu yolu ile Ankara'ya gider. ( Nisan 1921 )  Atatürk, onu, şu telgrafla karşılar:


“Türk milliyetperverliğinin ilâhi mübeşşiri olan şiirleriniz bugünkü mücahedemizin ruh-i hamasetine ufk-i tulû olmuştur. Teşrifinizden duyduğum memnuniyeti beyan ile sizi milletimizin mübarek babası olarak selâmlarım."

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal, 1 Nisan 1921 


Bir süre sonra şair, Sâmih Rıfat'la birlikte, Mustafa Kemal'in isteğiyle, ordunun ve halkın moral, yürek  gücünü kuvvetlendirmek, Millî Mücadalenin amaçları  konusunda aydınlatmak için Anadolu'ya gönderilir


Antalya'da bulunduğu sırada ADANA'nın Fransız kuvvetlerinden kurtuluşu  üzerine, kurtuluşun ilk söylevini vermek için Adana'ya davet edilir. "Dağlılar" adlı söylevini verir. Çok etkilenen, heyecanlanan Adanalılar, Atatürk'ten,  şairin  Adana'ya  yerleşmesini    isterler. 

Atatürk'ün ricasıyla bu şehirde yerleşen şair, bir süre sonra cephede bulunmak, orduyu bizzat gayrete getirmek isteğini duyarak Atatürk'e başvurur. Büyük Taarruz yaklaşmıştır       Atatürk ona, kısa bir süre sonra İzmir'de konuşabileceklerini bildirir. Türk ordusu İzmir'e

girince, Mehmet Emin de büyük güçlüklerle İzmir'e giderek Atatürk ile buluşur. Sonra birlikte  Ankara'ya dönerler.

Şair,  Şarkikarahisar milletvekili olmuştur. ( Şebinkarahisar) Sonraki dönemlerde, Urfa ve İstanbul'dan seçilerek TBMM'sinde görev almıştır. 14 OCAK 1944'te yaşama veda etmiştir. Ruhu şad olsun.


İSTİKLAL DESTANI

"Uçurum önünde koca dünyayı

Avuçla tutarak kurtaran sensin.

Mirası bölünen şu Türkiye'yi

Tabuttan çıkaran kahraman sensin."


"O senin açtığın alevden bayrak

Hürriyet kızının bir meş'alidir;

Dünyayı kızartan bu yeni şafak

Erguvan renklerin en güzelidir."


"Bunun her damlası bir fenerdir ki

Kırmızı ziyası bütün beşerin;

Çöllerde yol açan bir ülkerdir ki

Kanayan ayakla yürüyenlerin."


"Bu parlak yıldızı menfalarından

Paryalar, fellâhlar selamlıyorlar;

İrlanda, Somatra adalarından

Beyazlar, siyahlar selamlıyorlar. "

                               

CENGE GİDERKEN

Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur.

Türk evladı evde durmaz giderim.


Muhammed'in kitabını kaldırtmam;

Osmancık'ın bayrağını aldırtmam;

Düşmanımı vatanıma saldırtmam.

Tanrı evi viran olmaz, giderim.


Bu topraklar ecdadımın ocağı;

Evim, köyüm hep bu yerin bucağı;

İşte vatan, işte Tanrı kucağı.

Ata yurdun, evlat bozmaz, giderim.


Tanrım şahit, duracağım sözümde;

Milletimin sevgileri özümde;

Vatanımdan başka şey yok gözümde.

Yâr yatağın düşman almaz, giderim.


Ak gömlekle gözyaşımı silerim;

Kara taşla bıçağımı bilerim;

Vatanım için yücelikler dilerim.

Bu dünyada kimse kalmaz, giderim.


BENİM ÖMRÜM 

Genç çağdaydım, kendimi bir dikenli yolda buldum;

Hıçkırıklar işittim, gül ve bülbül bağlarından.

Felâketler topladım, Anadolu dağlarından;

Uzun sazlı âşıklar diyarında şair oldum.

 

Ezgi koydum, âhlarla, figanlarla Türk şi'rine,

Öz dilimle haykırdım, 'Ey milletim, uyan! ' diye;

Viran yurdun dolaştım, bir şehrinden bir şehrine;

Saç ve sakal ağarttım ben de, 'Vatan, vatan! ' diye.


BENİM ŞİİRLERİM

"-Sen kalbsizsin; hani senin gençliğin hayatı?

-Aşklarım mı? Bir nefeste solabilen bu şeyler,

Bir yanardağ ateşiyle kömür gibi karardı;

Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yel eser.

 

Evet, benim her şi'rimde yılan dişli diken var;

Sizler gidin bal verecek yeni açmış gül bulun.

Belki benim acı sesim kulakları tırmalar;

Sizler gidin, genç kızların türküsüyle şen olun.

 

Varın sizler, onlar ile korularda el ele

Gezin, gülün, bir çift bülbül aşkı ile yaşayın;

Yalnız kendi, yalnız kendi rûhunuzu okşayın.

 

Zavallı ben, elimdeki şu üç telli saz ile

Milletimin felâketli hayatını söyleyim;

Dertlilerin gözyaşını çevrem ile sileyim! "


O, heceyi bütün şiirlerinde kullanmış olmasıyla, ulusal konuları ele almasıyla ve bu konuları halkın anlayabileceği sade bir dille ifade etmeye çalışmasıyla kendisinden önceki şairlerden ayrılır ve bu konuda gerçek bir yol açıcı olur. Şiirlerinin estetik değeri ne olursa olsun, Türk ulusunun değerlerini dile getirerek yeni çığır açar. 

                   HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92