Ahmet ERDOĞDU


MONTRÖ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ ANTLAŞMASIDIR

Değerli Okurlar,


Kanal İstanbul’un gündeme gelmesiyle; Montrö Sözleşmesi’yle ülkemizin kazanımlarının tehlikeye gireceği endişesi, topluma hakim olmaya başlamıştır. Bu nedenle önce 126 emekli büyükelçi sonra da 103 emekli amiral ve 124 eski milletvekillerinden; “Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasının Türkiye’nin büyük kazanımlarını kaybettireceği ve bir beka sorununa yol açacağı” uyarıları gelmiştir.

Uzun bir süreden beri 1936 yılında imzalanmış olan Montrö Sözleşmesi üzerinde, çeşitli fikirler öne sürülmektedir. Hatta 12/04/2021 tarihli Aydınlık gazetesi, Atatürk’ün Montrö Antlaşması’ndan memnun olmadığı (makul ama parlak değil) şeklinde bir haber yer almıştı.

Bu duruma tepki gösteren Cengiz Özakıncı, “Lozan’a katılan tüm devletlerin Montrö’yü de imzalaması gerekirken salt İtalya’nın Montrö’ye katılmasının sağlanamamış olmasındandır” demektedir ki bu doğru bir tespit olup İtalya’da söz konusu antlaşmaya 1938 yılında katılmak zorunda kalmıştır.

Bizim de Montrö konusundaki düşüncelerimiz ve Atatürk’ün Montrö ile ilgili sözlerini de kapsayan değerlendirmelerini sunmamız farz oldu. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, ‘Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü’ kitabında, Atatürk’ün sözleşmenin imzalanmasından sonra bu konuda söylediklerini 20 Temmuz 1936 tarihli güncesinde şöyle belirtir: “Milletin yüksek seciyesine, ordusunun bükülmez pazısına ve uygar insanlığın aldatılamaz sağ duyusuna dayanarak ve güvenerek zekâ, mantık ve enerjinin bütün insanlığın muhtaç olduğu barış ve huzur veren sonuçlar doğurabileceğinin bir delili olan Montrö Konferansı eseri, cidden sevinmeye ve sevindirmeye değer bir tarihi olaydır.”

LOZAN’DAN MONTRÖ’YE, BOĞAZLARLA İLGİLİ GELİŞMELER

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile Boğazlar düşmandan temizlendi, Boğazlar ve İstanbul kurtarıldı. Ancak aynı tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin egemenlik hakları bakımından iki önemli sakıncası vardı. 1. Boğazlar askersizleştirildiği için Türkiye Boğazlarda asker bulunduramıyordu. 2. Boğazların yönetimi için Türkiye’nin başkanlığında bir Boğazlar Komisyonu kurulmuştu.

Sovyet Rusya’nın Boğazlarla ilgili programını ana hatlarıyla Lenin, daha 27 Ekim 1922 tarihinde Observer, Manchester Guardian gazetelerine şöyle açıklamıştı: “Birinci olarak Türkiye’nin taleplerinin yerine getirilmesi… İkinci olarak programımız, Boğazların barış zamanında olsun, savaş zamanında olsun bütün savaş gemilerine kapatılmasını öngörmektedir. Bu bütün devletlerin sadece toprakları boğaza bitişik olanlar değil, bütün ötekilerin dolaysız ticari çıkarınadır. Üçüncü olarak Boğazlara ilişkin programımız, denizlerde ticari ulaşımın mutlak özgürlüğünün sağlanmasını içermektedir.”

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmek için fırsat kollayan Türkiye, ilk defa 1933’te Londra Silahsızlanma Konferansı’nda konuyu gündeme getirdi. Fakat bu ilk girişimden bir sonuç alınamadı.

1935'te İtalya’nın Habeşistan’a saldırması ve 12 Ada’yı silahlandırması, Almanya’nın Versay Antlaşması’nın askeri kısıtlamalarını tanımadığını açıklaması, Ren bölgesine asker çıkarması ve Lokarno Güvenlik Antlaşmalarını sonlandırması Türkiye’ye aradığı fırsatı verdi. Aynı zamanda bir diplomasi ustası olan Atatürk, “Avrupa’nın durumu böyle bir girişim için elverişlidir” diyerek harekete geçti.

Türkiye önce Nisan 1935’te Milletler Cemiyeti Konseyi’ne, sonra Eylül 1935’te Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’na başvurdu. Değişen koşulları öne sürerek Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesini istedi. Hem Atatürk’ün barışçı politikası, hem de Avrupa’daki savaş tehlikesi Türkiye’nin elini güçlendiriyordu.

Atatürk Türkiye’si, o yıllarda bir taraftan Sovyetler Birliği ile dostluk ve dayanışma içindeydi. Diğer taraftan Balkan Paktı’nı imzalamıştı ve Balkan ülkeleriyle ortak hareket ediyordu. Fransa, Sovyet Rusya’yla iyi ilişkiler içindeydi. İngiltere, İtalya’nın Akdeniz’deki yayılmacı emellerine karşı Türk tezini desteklemek zorundaydı. Asya’da yayılma peşindeki Japonya ise Avrupa politikasına ilgisizdi. Böylece, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin imzacı devletlerinden sadece İtalya, Türk tezine karşıydı. Ayrıca o sırada Habeşistan’a saldıran İtalya’ya Milletler Cemiyeti yaptırım uyguluyordu. Bu yaptırım önlemlerine Türkiye de katılıyordu. İşte Atatürk, böyle uygun bir ortamda Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirecek hamleyi yaptı.

Türkiye, 10 Nisan 1936’da Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin imzacısı İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ile Lozan’a katılan ancak anlaşmayı onaylamayan Sovyetler Birliği ile Yugoslavya’ya birer muhtıra vererek, Avrupa’daki buhranların 1923 Boğazlar Sözleşmesi’yle Boğazların güvenliği için verilmiş olan kolektif garantiyi artık işleyemez hale getirdiğini, kendi güvenliği, savunması ve egemenlik haklarının korunması bakımından bu statünün değiştirilerek, yeni bir Boğazlar rejimi için konferans toplanmasını istedi. Türk tezi, “rebus sic stantibus” (koşulların değişmesi, hükümlerin de değişmesini gerektirir) hukuk ilkesine dayanıyordu.

                                          MONTRÖ BOĞAZLAR KONFERANSI TOPLANIYOR

22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montreux kentinde Montrö Boğazlar Konferansı toplandı.

Konferansta Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras başkanlığında Londra Büyükelçisi Fethi Okyar, Paris Büyükelçisi Suat Davaz, Dışişleri Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu, Genelkurmay İkinci Bşk. Korgeneral Asım Gündüz ve Milletler Cemiyeti’ndeki Türk temsilci Necmettin Sadak’tan oluşan bir heyet temsil etti. Ayrıca bu heyete değişik konularda uzman toplam 24 yardımcı eşlik ediyordu. Montrö’deki başarının sırlarından biri, buradaki Türk heyetinin çok tecrübeli ve donanımlı isimlerden oluşmasıdır. Konferansa Türkiye, Avustralya, İngiltere, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya katıldı.

Şimdi İngiltere, Türkiye’ye karşı politikasını değiştirmiş ve bu devleti kendisine bağlamak istiyordu. Türkiye’nin Boğazlara asker yerleştirilmesi konusunda ileri sürdüğü istemlere karşı çıkmazken, Karadeniz’de kıyısı bulunan devletlerin ve özellikle Sovyet Rusya’nın özel çıkarlarını göz önünde tutması, İngiliz Heyeti, Karadeniz’in uluslararası açık deniz olarak kabul edilmesi konusunda ısrar eder.

Bu nedenle Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerinin Karadeniz’e girmesine ilişkin her türlü kısıtlamaya karşı çıkar. Ayrıca savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi konusunda kesin koşullar konması gerektiğini kabul eder. Ancak İngilizlere göre bu koşullar, Karadeniz’de kıyısı olan veya olmayan devletler için aynı olmalıdır.

Türkiye ise Karadeniz’de kıyısı olan veya olmayan bütün devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçişi konusunda tonaj, gemi tipi, geçişi önceden haber verme süreleri ve bu bakımdan belirli sınırlamalar öngören bir taslak sunar.

Sonuç olarak, yapılan görüşmelerden sonra Türkiye’nin ve Sovyet Rusya’nın çıkarlarına uygun bir sözleşme konusunda mutabık kalınır.

Bir ay kadar devam eden görüşmelerden sonra 20 Temmuz 1936’da 29 madde, 4 ek ve 1 protokolden oluşan Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Sözleşme gereği Türk ordusu, 21 Temmuz 1936’da Boğazlar bölgesine girdi. Böylece Boğazlardaki Türk egemenliği kesinleşti. Sözleşme 9 Kasım 1936’da yürürlüğe girdi. Japonya, 19 Nisan 1937’de, İtalya da 2 Mayıs 1938’de sözleşmeye katıldılar.

Montrö’de Türkiye’ye Tanınan Haklar Nelerdir?

Montrö Antlaşması, Resmi Gazetenin 5 Ağustos 1936 tarihli 3374 sayılı nüshasında yayınlanmıştır.

Bu antlaşmayla hiçbir kıyı devletine tanınmayan haklar, Montrö’de Türkiye’ye tanınmıştır. Bu durumda:

  • Türkiye Boğazlar bölgesine hemen asker sokabilecektir. (Protokol, fıkra 1)
  • Barış zamanında Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin büyük savaş gemileri, denizaltıları ve uçak gemileri Boğazlardan geçemeyecektir. (Md. 10,11, 12,14, Ek-2, Par. B)
  • Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemileri Boğazlardan birer birer ve yanlarında en çok iki torpido ile geçebilecektir. Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler, başka yerlerde yaptırdıkları veya satın aldıkları denizaltı gemilerini Türkiye’ye zamanında haber vermek koşuluyla boğazlardan geçirebilecektir. Bu denizaltılar, Boğazlardan birer birer, gündüz ve su üstünden geçebilecektir. (Md. 11,12)
  • Sözleşmedeki hükümleri uygulayan ve denetleyen taraf Türkiye’dir. Uluslararası Boğazlar, savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi için Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler 8 gün önce, Karadeniz’e kıyısı bulunmayanlar 15 gün önce Türkiye’ye bildirim yapacaktır. Bu bildirimlerde gemilerin gidecekleri yerler, adları, türleri, sayıları, gidiş dönüş tarihleri belirtilecektir. Ayrıca gidiş ve gelişte Boğazlar girişindeki işaret istasyonlarına kuvvetlerin bileşimi bildirilecektir. Boğazlardan geçiş 5 gün içinde olacaktır. (Md. 13)
  • Boğazlarda transit olarak bulunabilecek tüm yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek tonaj toplamı 15 bin tonu geçemeyecektir. Toplam 9 gemiden fazla gemi bulundurulmayacaktır. (Md.14)
  • Boğazlardan transit geçen savaş gemileri taşıdıkları uçakları kullanamayacaktır. Bu gemiler gerekli süreden fazla Boğazlarda kalmayacaktır. (Md. 15,16)
  • Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin barış zamanında Karadeniz’de bulundurabilecekleri toplam tonaj 30 bin tonu, zorunlu hallerde 45 bin tonu aşamayacaktır. Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerden herhangi birinin toplam tonajı yukarıdaki tonajların üçte ikisini geçmeyecektir. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin insani amaçla Karadeniz’e giren gemilerinin toplam tonajı 8000 tonu geçemeyecektir. Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin gemileri Karadeniz'de 21 günden fazla kalamayacaktır. (Md. 18)
  • Komisyonu’nun yetkileri Türkiye’ye geçmiştir. (Md. 24)

  MONTRÖ’NÜN KARADENİZ’E KIYISI OLAN DEVLETLERE SAĞLADIĞI AVANTAJLAR

Şimdi Prof. Dr. Fahir Armaoğlu’nun kaleme aldığı ’20. Yüzyıl Siyasi Tarihi’ adlı kitabına bakalım:

Karadeniz devletleri lehine yapılan değişikliklere gelince: Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin Karadeniz’e geçirebilecekleri ve bu denizde bulundurabilecekleri savaş gemilerinin cinsi, büyüklüğü ve toplam tonajı sınırlanıyordu ki, bu hüküm güvenlikleri bakımından Karadeniz devletlerinin lehine idi. Karadeniz devletlerinin savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi için de bir hayli geniş bir serbesti tanınmıştı.

Sözleşme yirmi yıl için imzalanmakla beraber, şimdiye kadar hiçbir imzacı devlet tarafından feshedilmemiş olduğundan, yürürlükte devam etmektedir. İtalya Montrö Sözleşmesi’ne 1938 Mayıs ayında katılmıştır.

Montrö Konferansı Türk-İngiliz ve Türk-Sovyet münasebetlerinde bir dönem noktası teşkil etmiştir. Türk-İngiliz yakınlaşması bu konferansta en önemli gelişmesini kaydetmiştir. Açıktır ki, eğer İngiltere’nin rızası ve anlayışı olmasaydı, Türkiye’nin Boğazlar rejimini bu derece kendi lehine değiştirmesi mümkün olamazdı. İngiltere’nin Türkiye’ye karşı bu sempatik davranışı ise şimdi İtalya’nın Doğu Akdeniz bölgesinde ortaya çıkardığı tehditten doğmuştu. Böyle bir tehdide karşı İngiltere Türkiye’de sağlam bir dayanak görmüş ve Türkiye’yi kendi tarafına çekmek istemişti. Aynı tehdit karşısında Türkiye’nin de, askeri güç bakımından zayıf bir Sovyetler Birliği yerine, denizlerde kuvvetli olan İngiltere’ye kayması tabii idi. İşte bu şartlar Montrö’den sonra Türk- İngiliz münasebetlerini daha da geliştirdi. 1937 yılında Karabük Demir-Çelik Fabrikası, İngiltere’nin yardımı ile kuruldu. 1938 yılında İngiltere Türkiye’ye, on milyonu ticari kredi ve altı milyonu da savaş gemisi ve savaş malzemesi satın alması için, 16 milyon İngiliz Sterlinlik bir kredi açtı. Türkiye ve İngiltere artık yollarını kesin olarak çizmişler ve barış yolunda beraber yürüyorlardı. Bunun içindir ki, 1939 ilkbaharında Avrupa tehlikeli buhranlar içine girmeye başlayınca, Türkiye tereddüt etmeksizin İngiltere’ye bağlanacak ve bir ittifakın ilk adımlarını atacaktır.

Türkiye Akdeniz’deki İtalyan tehlikesi karşısında bu şekilde İngiltere’ye bağlanırken, Sovyetler Birliğini terk etmek niyetinde değildi ve bu devlet Türk dış politikasının temel unsuru olmakta devam ediyordu. Fakat Türk- İngiliz yakınlaşması Sovyetleri hoşnut bırakmadı, öte yandan, Türkiye’nin Almanya ile de sıkı ticaret münasebetlerinde bulunması, bu hoşnutsuzluğu daha da arttırmıştır. Bununla beraber iki devletin münasebetlerinde herhangi bir gerginlik olmamıştır. Fakat gerçek şuydu ki, bu münasebetlerde birtakım soğukluk noktaları mevcuttu.

KANAL İSTANBUL MONTRÖ’YÜ TARTIŞMAYA AÇAR MI?

Bu soruya Tarihçi Sinan Meydan, 12 Nisan 2021 tarihli Sözcü Gazetesinde şöyle cevap veriyor:

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin giriş kesiminde “Boğazlar” deyimiyle “Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı” kastedilmiştir. Montrö kapsamındaki Çanakkale Boğazı’nı kullanmadan Kanal İstanbul’un kullanılamayacağı düşünülerek Kanal İstanbul’un Montrö’ye zarar vermeyeceği söylenmektedir. Ancak Türkiye, Boğazlardan geçen ticaret gemilerini kanaldan geçmeye zorlarsa, bu durum, “Bayrak ve yükü ne olursa olsun ticaret gemilerinin boğazlardan geçişleri serbesttir” (Md. 1,2,4,5) diyen Montrö’ye aykırı olacağı için, Montrö tartışmaya açılabilir.

Montrö’de “Boğazlar” deyiminin “Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’nı kapsadığı düşünülecek olursa, Kanal İstanbul’un “yapay bir kanal olarak” bu tanımlamanın dışında kaldığı da ileri sürülebilir. Kanal İstanbul’u kullanmak isteyen ülkeler, burada Montrö hükümlerinin uygulanamayacağını iddia edebilirler. Buna karşı Türkiye, “Ama Montrö’ye dâhil olan Çanakkale Boğazı’nı ve Marmara Denizi’ni kullanıyorsunuz!” diyerek Montrö’yü savunabilir. Bu durumda diğer yapay kanalların geçiş rejimleri ileri sürülerek Montrö’nün tartışmaya açılması hiç de uzak bir ihtimal değildir.

Görülen o ki, Kanal İstanbul’un, Montrö’yü tartışmaya açma olasılığı vardır.

                            126 BÜYÜKELÇİNİN MONTRÖ TARTIŞMAYA AÇILIR UYARISI!

“Kanal İstanbul, Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açacaktır. Atatürk Türkiye’sinin, Lozan Antlaşması’ndan sonra en büyük diplomasi başarısı olan Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ise Türkiye'nin İstanbul-Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin kaybedilmesine yol açar. Montrö, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ülkenin askerden arındırılmış, uluslararası yönetime ve denetime bırakılmış son parçası üzerinde mutlak egemenliğini tescil eden belgedir.”

                                                 (1) MONTRÖ DAYANAĞIMIZDIR

“Montrö, Boğazlar üzerinde yüzyıllar süren ve Osmanlı Devleti’nin ortadan kalkmasına varan tarihi sürecin tekrarlanmasını önleyecek dayanağımız, kozumuzdur. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir.”

“Montrö, Rusya’nın da güvenliğinin temel bir belgesidir. Rusya, 1936’nın koşullarında, zamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa ve Dünya siyasetindeki konumu, ağırlığı ve güvenilirliği nedeniyle güvenliğini Türkiye’nin ihtiyarına ve kararına bırakabilmiştir. Ancak, sözleşmenin imzasını takiben, Boğazlarda daha fazla söz sahibi olabilmek için Türkiye’yi ikili bir yardımlaşma anlaşması yapmaya zorlamak istemiştir.”

“Atatürk, İnönü ve Tevfik Rüştü Aras, Montrö varken başka anlaşmaya gerek olmadığı ve Montrö’yü tartışmaya açmanın, Türkiye'ye kazandıklarını kaybettireceği düşüncesi ile bunu kabul etmemişlerdir. Rusya Boğazlar üzerindeki iddia ve beklentilerinden bugün de vazgeçmemiştir.”

                                                                (2) ABD’YE YARAR

“Montrö Sözleşmesi’ne taraf olmayan ve sözleşmeyi Karadeniz’e dilediği gibi çıkmasının önünde engel olarak gören müttefikimiz ABD, yıllardır Montrö’yü ortadan kaldırmaya veya kendisinin de taraf olacağı yeni bir sözleşme yapılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Kanal İstanbul ve ÇED Raporu’nda sözü edilen Çanakkale Kanalı, ABD’nin Montrö’yü tartışmaya açmak amacına hizmet edecektir.

“Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, Türkiye’ye bütün bu kazanımlarını kaybettirebilecek yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik, kısacası gerçek bir beka sorununa yol açacaktır. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde çeşitli emelleri olan devletlerin çıkarına hizmet edecek olan Kanal İstanbul’dan vazgeçilmelidir.”

Son değerlendirmemize gelince, Montrö’nün öneminin olmadığını söylemek beynimize kurşun sıkmak gibi bir şeydir. 

KAYNAKLAR

Aydınlık Gazetesi: 12/04/2021

Cengiz Özakıncı’nın Açıklaması

Prof. Dr. Utkan Kocatürk: “Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”

Mehmet Perinçek: “Atatürk’ün Sovyetlerle Görüşmeleri”

Prof. Dr. Fahir Armaoğlu: “20. Yüzyıl Siyasi Tarihi”

Sinan Meydan: 13/04/2021  tarihli Sözcü Gazetesi

124 Emekli Büyükelçinin açıklaması

 

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51