Merhaba Tuna boyları ve Tuna yalıları!
Merhaba KÂTİBOĞLU!
Merhaba ÖKSÜZ ÂŞIK ve Estergon!
Merhaba CİVAN ALİŞİM!
Merhaba KOLBAŞININ KIR ATI!
Merhaba SÜLEYMAN DEDE
Merhaba AKINCILAR!..
MERHABA M. NİYAZİ AKINCIOĞLU !
EDİRNE
"Bir yerde görürsen ki;
Ağır ve edalı akar,
Dal dal söğütleri öperek
Samur üç belik gibi
Üç koldan sular,
Müjdeler olsun efendim:
Edirne’desin." -M. NİYAZİ AKINCIOĞLU
“Rumeli’den bir türkü çalmayagörsün hele,
Çıkmayagörsün Aliş Tuna boyundan
İlk kadehte sarhoşum.
İflâh olmam artık, hekim kâr etmez,
Efkârlanır içerim, içer efkârlanırım” diyen AKINCIOĞLU, bu denli etkilenir; Tuna’dan ve Tuna’nın lirik türkülerinden...
CİVAN ALİŞ'İM
Aliş'imin kaşları kare
Sen açtın sineme yare
Bulamadım derdime çare
Görmedin mi civan Aliş'imi Tuna boyunda.
Evleri var hane hane
Benleri var tane tane
Saramadım kane kane
Görmedin mi civan Aliş'imi Tuna boyunda.
Evleri var set başında
Benleri var sol kaşında
Yazık oldu genç yaşında
Görmedin mi civan Aliş'imi Tuna boyunda.
Bu türkünün, aşk, ince hüzün, ayrılık, ayrılık acısı ve yiğitlik dolu dizeleri arasında riyasız, gerçek bir sevginin vuslatla sonuçlanmayan sahnelerini izler gibi oluyoruz...Tuna, civan Aliş’i ve onun ardından yüzyıllardır ağlayan sevdiceğinin tatlı düşlerini görür; sessiz, sakin akarken...
Tuna, tüm öz tarihimizde, zorlu yıllarımızın kahramanlık sayfalarını yazarken -o gönül kapan akışıyla- bir taraftan da aşk, sevgi ve hülya dolu maceraları yazıp ulaştırmaya çalışır bize...
NİYAZİ AKINCIOĞLU, Edirne şiirinin sonunda:
“söylemek kolay olsa eski türkümü:
Edirne köprüsü taştan
Sen çıkardın beni baştan
Ayırdın anamdan, hem kardaştan” diyordu.
Biz de bu türkünün tümünü söyleyelim:
EDİRNE TÜRKÜSÜ
"Dağlar, dağlar viran dağlar
Yüzüm güler, kalbim ağlar
Yüreğime kanlar damlar
Ne olaydı ne olaydı
O yâr benim olaydı.
Edirne köprüsü taştan
Sen çıkardın, beni baştan
Hem anadan hem kardaştan
Ne olaydın ne olaydın
Ne olur benim olaydın."
Edirne türküsünde; adı bilinmez âşık, bu ortamda, yüzünün gülmesine karşın, kalbinin ağladığını, yüreğine kanlar aktığını yanık bir dille anlatır dağlara... Âşığın gönlü viran olmuştur; dağlar da virandır. Âşık, yâri ona verilmediği için, yârine kavuşamadığı için çökmüş, viran olmuştur.
Adı bilinmez âşık, Tunca üzerindeki köprüye de anlatır derdini yana yakıla... Sevdiği ona neler etmiştir; anasından, kardeşlerinden ayırmıştır onu. Âşık, “Ne olaydı, ne olaydın “ diye içli içli yakınır durur. Bu arada biz, Edirne’yi, bütün güzelliğiyle, tarihsel bir anıt gibi olan taş köprüyle, bağrında birleşen nehirleriyle, dağlarıyla önümüze serilmiş buluruz. Edirne, şiirleşen tarafı ve renklenen görüntüsüyle daha da güzelleşir... Bu yalın, sade; ama bir o kadar içli dizeler içimize işler..
Edirne, zengin bir doğa güzelliğine sahip, ufukları tarihsel anıtların uzayan gölgeleriyle süslü, serhat şehirleri içinde apayrı bir yeri olan şehrimizdir.
Beni serhat şehri Edirne'ye gitmiş gibi duygulandıran, bir yandan coştururken, bir yandan hüzünlendiren M. NİYAZİ AKINCIOĞLU tekrar merhaba!.
1940 döneminin tanınmış, unutulmaz, usta şairidir ve Kırklarelilidir. Ben de oralıyım. Orada doğdum ve büyüdüm. Köküm Edirneli... Edirne Kız İlk Öğretmen Okulu'nda okudum. Usta şairliğinin yanı sıra, bu yüzden de önemli benim için AKINCIOĞLU...
EDİRNE DESTANI
"Dedeler, adına “Meriç” demişler,
Sınırdan bir ana kuzusu gelir.
Arda’dan su içer turnalar, akşam,
Tunca’ya Tuna’nın kuğusu gelir.
Bülbül adasını görsen sanırsın;
Meriç’le Tunca’nın yavrusu gelir."
Edirne'yi şiiriyle destanlaştıran ARİF NİHAT ASYA merhaba!
ARDAHAN'DAN EDİRNE'YE VE ÜMİT KAFTANCIOĞLU
"Edirne’den Ardahan’a kadar
Bir toprak uzanır,
Boz kanatlı üveyikler üstünden uçar
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan'a kadar." -CAHİT KÜLEBİ
Asıl adı Garip Tatar olan Ümit Kaftancıoğlu, Ardahan'ın Hanak ilçesine bağlı Koyunpınarı (eski adı Saskara) köyünde doğar. "O uzun kış gecelerinde, köyündeki diğer insanlarla beraber Kars kültürünün kış eğlenceleri olan masallar, efsaneler, halk hikâyeleri ve halk ozanlarından türküler dinleyerek büyür.” Öğretmen, yazar, derlemeci ve radyo programcısıdır. TRT İstanbul Radyosu'nda yaptığı programlarla halk edebiyatını anlatır.
“Gerçek edebiyatın halkın ağzında, dilinde olduğunu bilmeliyiz. Halkın sözlü edebiyatını yazıya geçirecek, değerlendirecek olanlar da halk çocuklarıdır” diyen Kaftancıoğlu, Anadolu'yu gezerek halk türkülerini geçirir yazıya.
Eleştirmenler, onun için, "Türk dilinin engin ve renkli tarlası" yargısında birleşmektedir. Masal ve destanları derleyip yayımlayan Ümit Kaftancıoğlu aynı zamanda "Evreşe Yolları", "Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar", "Bizim Evin Yanına", "Duman da Bastı Dağları", "Gelmiş İken Bu Yerleri Gezelim", "Karşıda Kuş Oturur" gibi türkülerin derleyicisidir.
"Gazeteci Ümit Kaftancıoğlu 11 Nisan 1980'de evinden işe gitmek üzere dışarı çıktığında çapraz ateşle öldürüldü. Kaftancıoğlu yazar ve TRT İstanbul Radyosu prodüktörüydü." diye ölüm haberi duyurulan Kaftancıoğlu'nu ölümünün 41. yıl dönümünde rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.
Evreşe yolları dar dar
Bana bakma benim yârim var.
Bir fırın yaptırdım
Doldurdum ekmekleri
Gel beraber yiyelim
Yaptırdım börekleri.
Arkandaki yeleği
Ben örmedim mi yârim?
Kızlarla konuşurken
Ben görmedim mi yârim?
Yeleğimin içinde
Mavi boncuk nazarlık
Benim yâre hediyem
Bir ufacık gerdanlık. Derleyen: ÜMİT KAFTANCIOĞLU
Doyulur mu doyulur mu?
Bu memleketin türkülerine, güzelliklerine doyulur mu?
Bu güzelliklere doyanlar, Hakk'ın kulu sayılır mı?
GELECEK YAZIMDA 2. BÖLÜMDE BULUŞMAK ÜZERE... HOŞÇA KALIN..