Mehmet Doğan Karakuş - Muhabbet Yelleri


KOÇ YİĞİDİN BAĞRINA; HÖKEÇÇE...


            Adana'nın en kuzeyinde, dağların Anadolu Çanağı ile birleşik yerinde bir Türkmen (Avşar), kasabası olup, Hitit Uygarlığına dek uzanan Luvi krallığı izlerine rastlanır. Adının Comona (Şar), Hökeççe, Mağara, en son TBMM'ce  (1965) Aydınoğlu Osman Tufan beyin adına (Hökeççe'den Aakdeniz'e dek kurtuluşu sağlayan komutan) saygıyla TUFANBEYLİ adı verilir.Verilir verilmesine de HÖKEÇÇE olarak beynime kazınmış olup; bu ad ile anmayı yeğlerim öteden beri.

            Hökeççe'de, her yerde olduğunca varsıl yoksul ilişkisi, paylaşım kavgaları, söylenceleri, o yöreye özgü birtakım yaşanmışlıklar olsa da kulağıma çalınan, belleğime kazınan bir aşk öyküsüdür dersem, biliyorum ki her ağızdan;

            Ooooo! sesleri çıkacaktır.

            Çıkmasa da gözler irileşecek, kaşlar çatılacak, soran bakışlı bir alın kırışmasına uğrayacaktır çehrenizin her bir yeri.

            Dağların arasında yer olduğundan ötürü, bir zamanlar Mağara denilen bu yayla kasabasında, yaşayan insanların Türkmen kökenli oldukları bilinir. Türkmen kökeni abdal geleneklidir. Abdal da öyle ha deyince yabana atılacak bir nen değildir.

            Abdal gönül derviş gerek!

            Gel ha gönül havalanma!

            Muhanetin suyu!

            Muhabbetin yeli ... Saymakla bitmeyen, kulağımıza nenni nenni gelen deyişler, deyişlerin çalgıları, heykâları abdal gönüllerin ürünüdür.

            Abdal...

            Abdalın dölü...

            Abdaloğlu...

            Höçülü...

            Sahi siz, Höçülü nedir, hiç getirdiniz mi aklınıza? Höçülü, Abdal geleneğinin piridir dersem kimse şaşırmasın. Tevir tevir söylencesi vardır Höçülü'nün. Araştırılmaz, sorulmaz. Diyelim ki bu Höçülü Hökeççe'de yaşasın. Diyelim ki bu Höçülü varsıl bir ağanın kızına tutulsun. Diyelim ki ağa kızı da bu Höçülü'ye gönül versin! Neden böyle bir ilişki yaşansın diyeniniz mutlaka olacaktır. Ama bu anlatıya Höçülü'den başka birini münasip bulamadığımı belirtmek zorundayım. Heykânın aslını bilenlerden özür dilerim. Yazayım da, kınayanlar kınasın, aslı böyleyken böyle desin. Amma susup da içine atmasın ha!

            Höçülü biyaz köyneği, kara çuhadan şalvarı, ökçesine basık, sivri burunlu kundurasıyla bir Mart zamanında, kedilerin gızzanlığı zamanında, bedenine can suyu (hormon) yörümüş bir halde ağanın evinin dolayında şişinerek dolanır. Ağa kızı da perdeyi aralayıp bakar da bakar; Höçülü'nün yalancı pehlivancasına gezinmesine. Onun da can suyu yörümüştür bedenine. O da gızzandır hani.

            Işmarla anlaşırlar. A'aşama'ça (akşama dek) ışmarlaşıp dururlar.

            Sabahınan, tan doğanda kuşluklayın kaçacaklardır.

            Bohça hazır.

            Höçülü, yumurta topuklu, sivri burunlu kara kundurası, kara çuha şalvarı, biyaz köyneği, döşü göbeğine dek açık, kıllı bağırı dışarıda, kolları dirseklerine dek çemrenik, buluşacakları yerde bekler. Ağa kızı gelir. Alından al, morundan mor, yeşilinden yeşil, sarısından sarı çiçekli giyitleri dal dal sallanarak, türlü çiçek kokuları saçarak gelir. Höçülü'nün elinden tutar. Dünya bir başkadır. Mart ayı dağı taşı bezemiştir, ağa kızının giyitlyeri rengiyle. Doğa cömertliği her yerde bayram bayramdır. Höçülü'nün, ağa kızının göynü de bayram bayramdır. Ilık mı ılık yel eser. Sevdiceği yanında, aşk ateşi göynünde, can suyu bedenindedir Höçülü'nün.

            Bağrını döver.

            Es ulan koç yiğidin bağrına! der.

            Dağlar taşlar, kurtlar kuşlar, bilumum börtü böcük ses verir Höçülü'nün bağırışına;

            Es ulan koç yiğidin bağrına! diye. Kuşca, dağca, çayır çimence bir sestir amma özü aşktır!

            Hökeççe'nin koyağı ünlüdür.           

            Bir anda o ılık Mart yeli kesilir koyakta.

            Hava kararır.

            Güneş, kara bulutlar ardında kalır. Görünmez ki görüne. Isıtmaz ki ısıta!

            Bir yel eser. Bir buyma buyar ki Höçülü; bir buyma buyar ki demeyin gitsin. Buz mu buz!

            Buyar Höçülü.

            Buyar ağa kızı.

            Biraz sonra kar serpiştirir. Ardından tipi.

            Kar ile boran ki nasıldır, nicedir, ayırdına varamaz Höçülü. Çöker dizlerinin üstüne.

            Ağlayımsı bir ses tonuyla;           

            Buldun bir abdalın dölünü de yağa'n de'el mi?! der.

            Söylenceye göre; Höçülü'yle ağa kızının tavsırları Hökeççe'nin koyağında öylecene, çökük diz üstünde, el ele tutuşuk dururmuş. Höçülü kara çuha şalvarı, biyaz köyneği bağrı açık, kolları dirseklerine'çe çemrenik, siyah, sivri burunlu, yumurta topuklu kundurasının ökçesine basılı olduğu halde dururmuş.

            Buldun bir abdalın dölünü de yağan de'el mi? diye bağırırmış kuşluklayın.

            Hökeççe'nin koyağından geçen kişi Höçülü ve ağa kızının tavsırını görür, bağırtısını duyar, şöyle bir titireyiverirlermiş.

            Bu anlatı bugüne dek bende durup da yazmama neden oluyorsa bu iki sevdalı; inanıyorum ki el ele tutuşuk halde tavsırları da o koyakta  duruyordur.

            Bu  heykâ, dilden dile dolaşa...

Mustafa Erdem
13.04.2021 12:45:06
Muhteşem bir sesleniş. adeta yazı değil destan akıyor.Mehmet beyin yazılarıını okumak büyük keyf veriyor. adeta olayın içinde anı yaşıyoruz..

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92