Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 81.Cİ YILDÖNÜMÜNDE (4)

CUMHURİYET’İN YARIM KALMIŞ EĞİTİM DEVRİMİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME


CUMHURİYET’İN YARIM KALMIŞ EĞİTİM DEVRİMİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Atatürkçü Eğitimin Temel İlkeleri ve Amacı

Atatürk, Cumhuriyet döneminde izlenmesi gereken eğitimle ilgili olarak önerilerini, isteklerini ve talimatlarını değişik zamanlarda ve değişik yerlerde yaptığı konuşmalarda çok açık bir biçimde ortaya koymuştur.

Yeni ulusal eğitim sistemi arayışı çerçevesinde Atatürk’ün yeni Türk eğitim sistemi ve dayanacağı temel ilkeleri konusundaki görüşlerini Ulusal, Laik ve Pozitivist (Bilime dayanan çağdaş eğitim) eğitim başlığı altında üç ana noktada toplamak olasıdır. Bu temel ilkeler hakkında çeşitli dönemlerde yapmış olduğu konuşmalarda ortaya koyduğu görüşler oldukça ilginçtir. Daha 15 Temmuz 1921’de, yani Sakarya Savaşı’nın en kızgın günlerinde M. Kemal Atatürk, Ankara’da toplanmış olan Milli Eğitim Kongresi’nde öğretmenlere şöyle sesleniyordu:  “… Savaş günlerinde dahi dikkat ve özenle işlenip çizilmiş bir milli eğitim programı vücuda getirmek ve mevcut milli eğitim örgütümüzü bugünden yararlı şekilde çalıştıracak ilkeleri açıklamak için çalışmalıyız…”“…Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin milletimizin tarihi gerilemesinde en önemli neden olduğu kanısındayım. Onun için bir milli programdan bahsederken, eski devrin hurafelerinden ve doğuştaki niteliklerimizle hiçbir ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelen bütün etkilerden uzak, milli karakter ve tarihimizle uygun bir kültür kastediyorum.”

1 Mart 1922 günü Meclisi açış nutkunda da M. Kemal Atatürk, Milli Eğitim Programı’nı tanımlarken, “Bu program, milletimizin bugünkü haline, sosyal hayat ihtiyacına, çevrenin koşullarına ve çağın gereklerine tamamen uygun olsun.” demekteydi.

27 Ekim 1922’de İstanbul’dan gelen öğretmenlere seslenirken de Atatürk şöyle diyordu:

Milleti millet yapan, ilerleten, bereketli kuvvetler, fikir kuvvetleri ve sosyal kuvvetlerdir. Fikirler manasız, mantıksız, safsatalarla dolu olursa o fikirler hastadır. Keza, sosyal hayat akıl ve mantık dışı, faydasız ve zararlı inanç ve gelenekler içinde yüzüyorsa felce uğrar. Önce fikir ve sosyal hayat kaynaklarını temizlemekle işe başlamak lazımdır.”

Milletimizin siyasal ve sosyal hayatında, milletimizin fikir terbiyesinde rehberimiz bilim ve fen olacaktır.” diyerek tümüyle pozitivist bir eğitim görüşünü ortaya koyuyordu. “Hiçbir mantıki delile dayanmayan birtakım geleneklerin, inançların muhafazasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur.” sözleri, M. Kemal’in ilerlemek için pozitivist (fen okuryazarlığı) eğitimi temel araç saydığını gösteriyordu.

Yine 1 Mart 1924 Meclisi açış nutkunda Atatürk “Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi ilkesinin bir an önce uygulanmasını gerekli görüyoruz.” dedikten sonra; “Türkiye’nin eğitim siyasetini, her derecesinde tam bir açıklık ve hiçbir tereddüde yer vermeyen kesinlikte ifade etmek ve uygulamak lazımdır. Bu siyaset her manasıyla ulusal nitelikte gösterilebilir.” diyordu.

Atatürk, 25 Ağustos 1924 tarihinde Ankara Öğretmenler Birliği Genel Kongresi’nde öğretmenlere: “Milli ahlakımız medeni esaslarla ve hür fikirlerle beslenmeli ve desteklenmelidir. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” diyerek laik eğitimin önemimi vurgulamaktadır. Bu görüşlerin sonucu olarak eğitimde laiklik ilkesi, mecliste Öğretimin Birliği Yasası’nın çıkmasıyla birlikte uygulamaya başlanmıştır. Atatürk 22 Eylül 1925 günü Samsun İstiklal Ticaret Mektebinde yaptığı bir konuşmada diyor ki: “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir”.

Eğitimde bilimin üstün önemine dikkat çeken Atatürk, yine aynı okuldaki konuşmasında ulusal eğitimin de ne kadar önemli olduğuna değinir ve ; “…Efendiler, (dini, ulusal, uluslararası) bütün eğitimlerin hedef ve amaçları başkadır. Ben burada yalnız, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni nesle vereceği terbiyenin milli terbiye olduğunu kesinlikle belirttikten sonra diğerleri üzerinde durmayacağım… Milyonlarca insan (Müslüman) şunun ya da bunun tutsaklık zincirleri altındadır; çünkü bu insanlar ayrıca bir ulusal eğitimden geçmemiştir…” der.  Ulusal eğitimle geliştirilen kafaların ise paslandırıcı, uyuşturucu, gereksiz, saçma sapan inanışlar ve düşüncelerle doldurmaktan da özenle sakınılması gerektiğini ısrarla vurgular. Sanki bugün coğrafyamızda yaşayan ülkelerin durumunu o günden görmüş gibi sorunun kaynağını ve çözümünü net olarak ortaya koymuş bulunmaktadır.

Sonuç olarak Atatürk’ün eski Osmanlı eğitim sistemi ve yeni bir “Ulusal Eğitim Sistemi” konusundaki görüşleri şöyle özetlenebilir:  Osmanlı İmparatorluğu eğitim sistemi, ümmet döneminin ve ümmet siyasetinin bir aracı olmuştur. Türk toplumuna bağımsızlık ve ilerleme yollarını açamamıştır. Eğitim ve öğretimde birlik sağlanamamıştır. Toplum 600 yıl bilgisiz ve cahil bırakılarak uyutulmuştur. Atatürk’e göre bu bilgisizlikte kusur halkın değil, Türk’ün karakterini anlamayarak onun kafasını zincirlerle saran eski yönetimlerindir ki bunlar, kendi devamları için, halkın bilgisizliğini sürdürmeyi gerekli görmüşlerdir. Burada cahillik ya da bilgisizlikten kasıt sadece okuma yazma bilmeyenler değil, okuma yazma bildiği halde gerçeği görmeyenler de cahil veya bilgisizdirler.

YAZARLAR

  • Salı 31.1 ° / 13.6 ° Güneşli
  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00