Ahmet ERDOĞDU


  SONSUZLUĞA YOLCULUK    

Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda vefatından sonra, Anıtkabir yapılana kadar naaşı,  Ankara’da Etnoğrafya Müzesi’ne getirilmiş ve hazırlanan mermer lahdin üzerine konularak korumaya alınmıştır.


Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda vefatından sonra, Anıtkabir yapılana kadar naaşı,  Ankara’da Etnoğrafya Müzesi’ne getirilmiş ve hazırlanan mermer lahdin üzerine konularak korumaya alınmıştır.

Bunu şair Orhan Seyfi Orhon şöyle ifade eder; “Gidiyor, rast gelmez bir daha tarih eşine/ Gidiyor, 17 milyon kişi takmış peşine/ Gidiyor, sonsuz olan kudreti, sığmaz akla/ Gidiyor, göğsünü çepçevre saran bayrakla…”

Atatürk’ün vefatını, 13. Anıtkabir komutanı emekli Piyade Albay Muzaffer Taytak ile konuşacağız.

A.E.- Sayın Taytak, okurlarımıza kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

M.T.- Merhabalar efendim. Ben 1984 yılında Kara Harp Okulu’ndan piyade teğmen olarak mezun oldum. 28 yıl cennet vatanımızın çok çeşitli bölgelerinde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde görevler yaptım ve 2012 yılında Anıtkabir komutanı olarak atandım. 30 Ağustos 2015 tarihinde emekli oluncaya kadar üç yıl süreyle bu çok özel görevi yürüttüm.

Bizim ortamlarımızda “Anıtkabir’de görev yapmak herkese nasip olmaz” diye bir veciz söz vardır. Ne mutlu bana ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ebedi başkomutanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün nöbetini tutmak bana da nasip oldu. Meslek hayatımın sonunda seçildiğim bu özel görevin onuru torunlarıma bırakacağım en değerli miras olacaktır.

A.E.- Çok teşekkür ederim. Bugünün anlamına uygun olarak 10 Kasım 1938 tarihine gidelim. O tarihte neler olduğunu okuyucularımıza anlatır mısınız?  

M.T.- İzin verirseniz 10 Kasım tarihine kadar gelen süreci biraz geriden almak isterim. Hem de Yeni Adana gazetesi okuyucularına da ilginç gelebilecek bir ayrıntıya değinmiş oluruz.

Büyük önderimiz; tüm yurt sathında ilk kez kutlanan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını Ankara’da saat 15.00’te hipodromda halkın ve büyük önem verdiği gençlerin arasında izledikten sonra aynı gün saat 17.00’de trene binerek Mersin’e oradan da Adana’ya hareket etti. Bu seyahate niçin çıktığını da biraz açalım. Kendisinin rahatsızlığı artık yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlasa da bütün ömrünü vatanına ve büyük Türk milletine adamış yüce Atatürk’ün bütün benliğini saran, bütün zamanını vakfettiği büyük bir ideali vardı “Hatay Meselesi”. O günlerde Hatay coğrafyası Fransız işgali altındaydı ve büyük bir diplomatik mücadeleyle Hatay’ın anavatana katılması için uğraş veriliyordu.

Ahmet Bey, diplomatik zaferler elde edilebilmesi için askeri gücünüzün de caydırıcı olması yani ordunuzun her an savaşa hazır halde bulundurulması gerekir. İşte tam da bu nedenle Atatürk 20 Mayıs 1938 tarihinde Mersin’e geldi, o gün öğleden sonra Mersin’de bulunan askeri birliklerin savaşa hazırlık durumlarını denetledi ve o geceyi Mersin’de vali konağında geçirdi. 24 Mayıs gününe kadar Mersin’de kaldıktan sonra o tarihte Tarsus üzerinden Adana’ya geçti ve aynı tarihte bugün Adana’nın ortasında kalan Atatürk parkının olduğu düzlükte bu kez Adana’daki askeri birliklerin savaşa hazırlık durumlarını denetledi, gerekli emirlerini verdi ve o akşam trenle Ankara’ya döndü.

25 Mayıs 1938 tarihinde geldiği Ankara’dan 26 Mayıs 1938 tarihinde yine trenle İstanbul’a hareket etmiştir. Bu, dünya gözüyle Ankara’yı gördüğü son gündür.

A.E.- Vefatına giden süreçte İstanbul’da neler yaşanmış?

M.T.-İstanbul’da kaldığı 165 günlük süre içerisinde sağlığı giderek bozulmaya başlasa da ikamet ettiği Dolmabahçe sarayında, zaman zaman da 01 Haziran 1938 tarihinde İstanbul’da teslim alınan Savarona yatında devlet işlerini yürütmeye, yerli ve yabancı heyetleri kabul etmeye devam etmiştir. Ama belirttiğim gibi İstanbul’a gelişinin daha üçüncü gününde Florya’dan dönerken fenalık geçirmiş ve Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp tarafından yapılan muayenesinde karnında su toplanmaya başladığı tespit edilmiştir. Kendisine konulan ilk teşhis budur. Daha sonra da Paris’ten davet edilen Prof. Dr. Fiessinger 08 Haziran 1938 tarihinde Atatürk’ü Savarona yatında muayene etmiş ve gerekli teşhisi koyarak tedavisiyle ilgili işlemleri başlatmıştır.

A.E.- Peki bu arada Hatay Meselesi’ne ilişkin ne gibi gelişmeler yaşanmış?

M.T.- Atamızın o hasta haliyle dahi yakınen takip ettiği Hatay Meselesi’ne ilişkin çok güzel bir gelişme olmuş ve 03 Temmuz 1938 tarihinde Türk ve Fransız askeri heyetleri arasında imzalanan anlaşma uyarınca her iki ülke eşit sayıda asker bulunduracaktır esasına uygun olarak 04 Temmuz 1938 tarihinde ilk Türk askeri birliği Hatay’a öncü birlik olarak girmiştir.

Atatürk;  Hatay davasının sonuca ulaşması nedeniyle yurdun dört bir tarafından kendisine gönderilen kutlama telgraflarına Anadolu Ajansı vasıtasıyla verdiği cevapta “Hatay millî meselemizin dostça tedbirlerle olumlu sonuca ulaştırılmasından duyulan sevinç yerindedir” demiştir. Yine aynı şekilde Hatay Türklerinin saygı ve teşekkür telgrafına cevaben “ Sizin için artan saadet ve refah dilerim” demiştir. Kısacası verdiği büyük diplomatik mücadelenin sonucunda bu büyük sorunu da siyasi ve diplomatik zekâsıyla hem de o hasta haliyle çözmeyi başarmıştır.

Bu arada sağlığının giderek bozulması sebebiyle Ağustos ayının ilk haftası boyunca yerli ve yabancı profesörlerin konsültasyonu devam etmiş ve giderek ağırlaşan vakaya çareler üretilmeye çalışılmıştır. Fakat bu durum sizi ve okuyucularımızı yanıltmasın; Atatürk zaman zaman şiddetlenen tüm bu rahatsızlığına rağmen devlet işlerinin aksamaması için çalışmalarına da devam etmiştir.

Fakat gelinen nokta itibariyle 16 Ekim 1938 tarihinde akşama doğru ilk kez ağır bir komaya girmiş ve bu durum üç gün sürmüştür. 19 Ekim tarihinden sonra sağlığı giderek düzelmiş ve ebedi başkomutanımız  “En büyük eserimdir” dediği cumhuriyetin 15. yıldönümü münasebetiyle 29 Ekim 1938 tarihinde okunacak “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk ordusu!” şeklinde başlayan o ünlü “Türk Ordusuna Mesajını”, genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’a dikte ettirmiştir. Bu mesaj 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında başbakan Celâl Bayar tarafından Hipodromda okunmuştur.

Kendisinin doktorlar heyetinin sürekli yakın gözetimindeki çalışmaları devam etmişse de 08 Kasım 1938 tarihinde ikinci kez komaya girmiştir. Saat 19.00 sularında başlayan derin koma hali gittikçe ağırlaşarak vefat anına kadar devam edecektir.

 

 

VEDA  ANI
 

A.E.- Sayın Taytak, bize Ata’mızın hayata vedasını anlatır mısınız?


M.T.- Türk ulusunun kahramanı ve kurtarıcısı, sonsuza dek yaşatma azim ve kararlılığında olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyen Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05’te hayata veda etmiştir.

 

Aziz naaşı henüz yatağında iken Hıfzıssıhha Enstitüsü Müdürü Dr. Nuri Hakkı Aktansel tarafından yüzünün ve sağ elinin alçıdan mulajı (kalıbı) alınmıştır. Günümüzde duvarlarda gördüğümüz Atatürk yüz masklarının aslı olan bu mask halen orijinal olarak Anıtkabir Komutanlığında muhafaza edilmektedir.

A.E.- ATATÜRK’ün Cenazesine Otopsi Yapılmış mıdır?

M.T.- Atatürk’ün sağlığıyla yakından ilgilenen daimi ve danışman, yerli ve yabancı 10’dan fazla doktor var. Hepsi de alanında uzman profesörler heyeti. Bu heyet aralarında yaptıkları değerlendirmelerde Atatürk’ün “Asitli siroz” hastalığı sebebiyle hayatını kaybettiği hususunda hem fikir oldukları için otopsi yapmaya gerek duymuyorlar. Bu değerlendirmelerini de bir tutanak halinde rapora döküyorlar. Raporun son kısmı aynen şöyle “…ölüm sebebinde en ufak bir tereddüt ve şüphe kalmamış olduğundan bir otopsi işleminin tamamen gereksiz ve faydasız olduğu kanaatine varılmış ve defninde hiçbir bilimsel sakınca kalmamıştır.” Bu tutanağı sadece doktorlar heyeti değil hükümet adına Sağlık Bakanı ve bakanlık müsteşarı da imzalamıştır.

A.E.- Vefatının Ardından Türkiye ve Dünyada Yankıları Nasıl Olmuş?

M.T.- Kendi döneminde tüm dünya milletleri ve devletleri tarafından yakından tanınan yüce Atatürk’ün vefatı elbette ki yurtta ve tüm dünyada büyük yankı yaratmış, o günün gazetelerinde ve radyolarında ilk haber olarak verilmiştir. Türk halkı adeta babasını kaybetmişçesine yasa bürünmüş ve büyük Ata’sını kaybetmenin acısıyla günlerce gözyaşı dökmüştür.

A.E.- Biraz da vefat sonrasında yaşananlardan bahseder misiniz?

M.T.- Vefatının ertesi günü yani 11 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün aziz naaşına cenaze defin sürecinin uzayacağı düşüncesiyle doktor heyeti tarafından verilen rapor doğrultusunda “TAHNİT” işlemi yapılmış.

Bu konuyu biraz açalım. Çünkü halkımızın büyük çoğunluğu Atatürk’ün naaşının mumyalandığını ifade eder ve böyle inanır. Halbuki Türk- İslam kültüründe mumyalama diye bir uygulama yoktur. O işlem daha ziyade Mısır medeniyetinde görülen bambaşka bir teknikle yapılır. Tahnit işlemi ise geçmişte Kanuni Sultan Süleyman’a da uygulanan ve hatta günümüzde kadavralara da uygulanan bir usuldür.

Anıtkabir Komutanlığı olarak yayımladığımız “Sonsuzluğa Yolculuk” isimli kitapta da formülünü açıkladığımız gibi bir litre suyun içinde belirli oranlarda birtakım kimyasalların karıştırılmasıyla elde edilen solüsyon cenazenin asıl kabrine konmasına kadar uzun bir süre geçeceği düşüncesiyle dokuların bozulmaması için Gülhane Patolojik Anatomi hocası tabip albay Prof. Dr. Lütfü Aksu tarafından vücuda verilmek suretiyle Atatürk’e tahnit işlemi yapılmıştır.

Aynı tarihte toplanan TBMM Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı, Batı Cephesi Komutanı ve Lozan Barış Antlaşmasının mimarı Mustafa İsmet İnönü’yü ikinci cumhurbaşkanı olarak oybirliğiyle seçmiştir.

İnönü’nün talimatıyla  “Tören Komutanı” olarak Orgeneral Fahrettin Altay görevlendirilmiş Orgeneral Altay tarafından Türk’ün büyük atası için ayrıntılı bir cenaze töreni programı hazırlanmıştır.

Tahnit işleminden sonra Atatürk’ün aziz naaşı çinko bir tabut içerisine konulmuş, tabutun içinde kalan boşluklar çam talaşıyla doldurulmuş ve tabut lehimlendikten sonra içinin havası alınmıştır. Sözünü ettiğim tabut halen Anıtkabir’de muhafaza edilmektedir.

A.E.- ATATÜRK’ün Cenaze Namazı Nerede Kılınmıştır?

M.T.- Cenaze namazından önce Dolmabahçe sarayı içinde bulunan büyük bir salonda ( Bayramlaşma Salonu) hazırlanan katafalka naaş konulmuş, üzerine bayrak örtülmüş ve generaller tarafından saygı nöbeti tutulmaya başlanmıştır.

Hazırlanan program çerçevesinde 16 Kasım günü devlet protokolüne mensup şahıslar ve yabancı misyon şefleri gün boyu saygı geçişinde bulunmuşlardır. 17 Kasım günü de halkın saygı geçişi planlanmış. Ancak İstanbul halkının ve taşradan gelenlerin yarattığı izdiham o kadar büyük olmuştur ki 13 kişi ezilerek hayatını kaybetmiş, 41 kişi de yaralanmıştır. Bu nedenle halkın bir günlük ziyareti iki güne çıkarılmıştır.

Atatürk’ün İslamiyet’e olan saygısı ve İslam dinine yaptığı hizmetler ( Diyanet İşleri Başkanlığını kurması, geniş halk kitlelerinin dinini okuyarak öğrenmesi maksadıyla Kur-an’ı Kerim’i Türkçeleştirmesi vb. hizmetleri ) herkesçe malumdur. Yani Atatürk son derece inançlı bir kişidir. Dolayısıyla onun inancı doğrultusunda cenaze namazının nerede kılınması hususu gündeme geldiğinde Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’ye sorulmuş, Börekçi hoca “Düşman çizmesinden kurtararak tertemiz hale getirdiği vatan toprağının, namaz kılma koşullarını taşıyan her yerinde onun cenaze namazı kılınabilir” cevabını vermiştir. Bu cevap üzerine Atatürk’ün cenaze namazı yine aynı salonda 19 Kasım 1938 sabahı saat 07.00 sularında orada bulunanlar tarafından kılınmıştır.

A.E.- Cenazenin Ankara’ya Naklinde Neler Yaşandı?

M.T.- Cenaze namazının ardından naaş Dolmabahçe sarayı avlusunda bulunan top arabasına konulmuş ve tören korteji Dolmabahçe- Beşiktaş- Tophane- Karaköy- Eminönü ve Sarayburnu istikametinde top arabası üzerinde götürülmüştür. Geçilen bütün güzergâh boyunca geniş halk kitlelerinin izdiham şeklinde yığıldığı ve dünya çapında büyük bir asker olan başkomutanın cenazesini uğurlamak üzere 14 ülkeden gelen askerlerin yol güzergâhında saygı duruşunda bulundukları fotoğraflarla ve yazışmalarla sabittir.

Aziz naaş önce Sarayburnu’nda kıyıya yanaşmış durumdaki Zafer torpidosuna, oradan da açıkta demirlemiş olan Yavuz zırhlısına nakledilmiş ve İzmit körfezinde bulunan mayın iskelesine kadar deniz yoluyla getirilmiştir. İzmit mayın iskelesinde karaya çıkarılan cenaze burada beklemekte olan, Atatürk’ün yurt gezilerinde kullandığı trene yüklenmiş ve İzmit’ten Ankara’ya trenle nakledilmiştir. Bu vagon halen tarihi Ankara Garı’nda halkın ziyaretine açıktır.

Atatürk’ün cenazesi 20 Kasım 1938 sabahı saat 10.00’da İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü başta olmak üzere bütün devlet ileri gelenleri tarafından tarihi Ankara Garı’nda karşılanmış, buradan askerlerin omuzlarında İkinci TBMM binası önünde hazırlanmış katafalka konulmuştur. Aynı gün akşama kadar bu kez de devlet protokolü, Ankara halkı ve Ankara’da bulunan yabancı misyon şefleri tarafından saygı geçişinde bulunulmuştur.

O ana kadar Atatürk’ün nereye defnedileceği hususu açıklığa kavuşmadığı için naaşı 21 Kasım 1938 sabahı Ulus’ta bulunan İkinci TBMM binası önünden alınarak top arabası üzerinde büyük bir törenle Etnoğrafya Müzesine getirilmiş ve burada oluşturulan geçici kabrine konulmuştur.

A.E.- Anıtkabir’in nereye yapılacağı ve inşası konusundan bahseder misiniz?

M.T.- Atatürk’ün naaşı bu geçici kabirde tam 15 yıl kalacaktır. Bu süre içerisinde uzun tartışmalar sonucunda halen Anıtkabir’in bulunduğu Rasattepe’de yapılmasına karar kılınmış, 43 milyon insanın hayatına mal olan İkinci Dünya Savaşı yaşanmış, Anıtkabir proje yarışması gerçekleştirilerek hangi projenin uygulanacağına karar verilmiş, 1944 yılında inşaatın temeli atılmış ve 1950 seçimleriyle Türkiye çok partili hayata geçmiştir. Ahmet Bey, bu saydıklarımın hepsi de Anıtkabir’in inşa sürecini doğrudan etkilemiştir. Anıtkabir’in inşa süreci apayrı bir yazıya konu olacak kadar uzun ve ilginçtir. Ama çok kısa bir cümleyle şunu söyleyeyim, Atatürk; Türklüğe, Türk kimliğine büyük hizmetleri dokunan en büyük Türk milliyetçilerinden birisi belki de birincisidir. Hatta halkına önderlik ettiği için Avrupalılar kendisine “BOZKURT” demiştir. İşte Türk dünyasının örnek aldığı bu büyük Türk milliyetçisinin anıt mezarının yapımında ve süslemelerinde Anadolu’dan geçmiş bütün uygarlıkların ve Türk kültürünün süslemeleri ve sembolleri kullanılmıştır.

A.E.- Ebedi İstirahatgâhına nakli nasıl oldu?

M.T.- Ve nihayet Anıtkabir’in inşası tamamlanmaya yüz tuttuğunda Atatürk’ün dava arkadaşı, Kurtuluş mücadelemizin “Galip Hoca’sı” üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın talimatıyla Atatürk’ün naaşının vefatından tam 15 yıl sonra 10 Kasım 1953 tarihinde ebedi istirahatgâhına “Anıtkabir’e” nakledilmesi işlemleri başlatılır.

Tabut 09 Kasım 1953 günü Etnoğrafya müzesinde toprağın altına bulunduğu yerden çıkarılarak Türkiye’nin ilk kadın anatomi profesörü Kamile Şevki Mutlu tarafından açılır. Aziz naaşın hiç bozulmamış bir halde gün yüzüne çıkarıldığı tutanak altına alınır. Ertesi sabah kefeni yenilenir ve çinko tabuttan alınarak yeni bir ceviz tabutun içine konur.

10 Kasım 1953 sabah saat 10.00 da 1953 yılı mezunu subayların çektiği top arabasıyla naaş Anıtkabir’e nakledilir. Anıtkabir avlusunda büyük ve anlamlı bir tören düzenlenir. Burada Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarihi bir konuşma yapar. Bu konuşmasını şöyle bitirir.

“ATATÜRK!

Sen bizdendin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu, iltifat etmedin. Millî irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türk’ün gıpta ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin, bütün bu meziyetlerinle Türk’ün ta kendisi idin. Bil ki; hakiki yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk milletinin, minnet dolu sinesidir.

Nur içinde yat!”

Daha sonra cenaze halen bulunduğu mezar odasına indirilerek yurdun dört bir yanından, Kore’deki Türk şehitliğinden, Selanik’te doğduğu evin bahçesinden ve Kıbrıs’tan getirilerek harmanlanan “vatan toprağı” na İslami koşullara uygun olarak verilir. Toprağa verilmesi esnasında mezar odasında görevlilerden başka 10 kişi bulunmaktadır. Bunlar devlet üst düzey yöneticileri,  Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan ve üniversite öğrencileri  temsilcisi Yekta Güngör Özden’dir. Varlığından onur duyduğumuz, Anayasa Mahkemesi Onursal Başkanı Sayın Yekta Güngör Özden “ Bu tarihi olaya tanıklık eden hayattaki son kişi benim” der.

A.E.- Sayın Taytak, bu noktada ufak bir katkıda bulunmak isterim. O güne şahit olanlardan birisi de Sayın Eriş Ülger’dir. Atatürk’ün naaşının Etnoğrafya Müzesinden Aıtkabir’e nakli sırasında gençlik adına  “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini” okumuştur.

M.T.- Ahmet Bey, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yeryüzünde başka hiçbir millete nasip olmayacak denli, yabancı rakiplerinin de ifade ettiği gibi “Yüzyılın Dâhisi’dir.” O büyük Türk milletinin içinden çıkmış büyük bir kahramandır. Türk milletinin kahramanıdır. Onun ebedi istirahatgâhı Anıtkabir de Türk milletinin kalbinin attığı ortak buluşma noktasıdır.

Dünya döndükçe Türk ulusunun Atatürk’e duyduğu sevgi, saygı ve minnet duygusu hiç eksilmeyecek ve hatta artarak devam edecektir.

Bana bunları anlatmaya fırsat verdiğiniz için size çok teşekkür ediyor ve Kuvay-ı Milliye’nin öncülerinden, milli mücadelemizin güçlü sesi Yeni Adana Gazetesi okuyucularına saygılar sunuyorum.

A.E.- Gazetem ve şahsım adına biz de size teşekkür ediyoruz.

Değerli okurlar,

21 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün naaşı Etnoğrafya Müzesine getirilirken, Atatürk’ün tabutunu saygıyla izleyenlerden biri de Çanakkale’de karşı karşıya savaştığı Anzak Birliklerinin Komutanı Birdwood’dur.  Rahatsızlığı nedeniyle cenaze alayına katılamayan Mareşal, Halkevi’nin Etnoğrafya Müzesine bakan cephesine bakan balkondan saygı selamını yerine getirmiştir.

Ata’mızı bir kez daha saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Onun eserlerinin ve fikirlerinin, ebediyete kadar yaşatılması her Türk için bir görevdir.

Müfit Yalçınkaya
10.11.2020 16:55:37
Sayın Ahmet Erdoğdu ... Bu anlamlı günde , Sayın Komutanımız Muzaffer Taytak ile yaptığınız bu muhteşem söyleşi için teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum ... Saygılarımla ... Etiler / İstanbul

çetin türker
11.11.2020 23:41:31
ATAM emanetinin bekçisiyiz, her zaman her koşulda onu koruyacak ve yaşatacağız, biz ATATÜRKÇÜLERE yapılan saldırılar , onu itibarsızlaştırma ve ismini unutturma çabaları sonuç vermeyeceği gibi halkın gözünde daha da büyümesine katkı sağlamaktadır. Mustafa Kemal `in askerleriyiz.

çetin türker
11.11.2020 23:41:51
ATAM emanetinin bekçisiyiz, her zaman her koşulda onu koruyacak ve yaşatacağız, biz ATATÜRKÇÜLERE yapılan saldırılar , onu itibarsızlaştırma ve ismini unutturma çabaları sonuç vermeyeceği gibi halkın gözünde daha da büyümesine katkı sağlamaktadır. Mustafa Kemal `in askerleriyiz.

çetin türker
11.11.2020 23:41:51
ATAM emanetinin bekçisiyiz, her zaman her koşulda onu koruyacak ve yaşatacağız, biz ATATÜRKÇÜLERE yapılan saldırılar , onu itibarsızlaştırma ve ismini unutturma çabaları sonuç vermeyeceği gibi halkın gözünde daha da büyümesine katkı sağlamaktadır. Mustafa Kemal `in askerleriyiz.

çetin türker
11.11.2020 23:41:52
ATAM emanetinin bekçisiyiz, her zaman her koşulda onu koruyacak ve yaşatacağız, biz ATATÜRKÇÜLERE yapılan saldırılar , onu itibarsızlaştırma ve ismini unutturma çabaları sonuç vermeyeceği gibi halkın gözünde daha da büyümesine katkı sağlamaktadır. Mustafa Kemal `in askerleriyiz.

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22