Aksu Köy Enstitüsünün bize yüklediği kazanımları anlatıyorduk. Sıra yaşamın güç kaynaklarında idi. Bunlardan ikisini anlatmıştık: Sanat ve zaman. Bu günkü konumuz sevginin gücü.
Sevgi yaşamın yaman güç kaynaklarından biridir. Öğrenciyi seven öğretmen, öğretmeni seven öğrenci eğitimde başarı gösterir. Toprağı işleyen çiftçi, bahçesini fidanlarla donatan bahçıvan topraktan oldukça çok verim alır. Yaşa-mın her alanında kural değişmez, sevgi hayatın önemli bir güç kaynağıdır.
Büyük sevgiler, büyük aşklar büyük edebi eserlerin doğuşuna da neden olurlar. Bunlardan birini örneklemek isterim:
Divan edebiyatının büyük şairi fuzuli eğitim görmektedir. Çok saygı duyduğu öğretmeninin güzel bir kızı vardır. Onu çok sever. Ne var ki bu yasak bir aşktır. Sevgi o denli büyüktür ki yasağı dinlemez. Bu sevgiden büyük bir edebi eser doğar: Leyla ile Mecnun. Eserdeki Leyla o kızdır. Mecnun da Fuzuli’dir. Ünlü eserin bir beytinde şair gerçeği itiraf eder: “Bende Mecnundan füsun aşıklık istidadı var/ Aşık-I Mecnun benim ben Mecnunun ancak adı var.”
Bu denli büyük bir sevgi sonu hüsran da olsa sevene haz verir, mutluluk verir. Eserde bu yargıya örnek çok ilginç bir olguyu anlatmak isterim: Sevgi o denli şiddetlidir ki Mecnun aklını oynatır. Çöllerde insanın dışındaki canlılarla dost olur. Evi barkı terk etmiştir. Zavallı baba çılgın gibidir. Çevresindekiler derler ki: “Oğlunu ara, bul. Elinden tut Kabe’ye ilet. Bu dertten kurtulması için dua etsin; ancak böyle kurtulur bu dertten. Mecnun Allah’tan kurtuluş değil daha çok dert ister.
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni Bir dem bela-yı aşktan etme cüdâ beni Az eyleme inayetini ehl-i dertten Oldukça ben götürme belâdan iradetim Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx Sevgili okurlarım tam olmasa bile duanın özünü kavrayacaklardır. Çılgın Mecnun durumundan şikayetçi değildir. Hatta memnundur. Vefalı okurlarım, sevginin gücünü anlıyoruz değil mi? Ben divan edebiyatı uzmanı değilim; ne var ki insan bal, pekmez yerken canı acı bir biber isteyiverir; işte öyle bir şey. Divan edebiyatının en çok sevdiğim şiiri bu eserdedir. Oldu olacak onu da sunayım sizlere bari:
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su Gâmım pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Günümüz Türkçesiyle: 1-Sevgili beni canımdan usandırdı, acaba kendisi bana cefa etmekten usanmadı mı? Âhımdan çıkan ateşle gökler tutuştu, yandı. Dileğimin mumu hâlâ yanmayacak mı? 2-Sevgili, bütün âşıklarının dertlerinin devasını bağışlar, niçin benim derdime derman olmuyor, yoksa beni hasta sanmıyor mu? |