ALİ UYSAL- EĞİTİMCİ YAZAR


YARIM KALMIŞ BİR ANI   (2. BÖLÜM)


         KARACA OĞLANIN İLK TANINIŞI, SAHNEYE İLK ÇIKIŞI

         Günümüzden beş, altı yüz yıl önce Bulgar (Bolkar) dağı üstünde Yörük obaları yaşardı. Her obanın bir beyi olurdu. Oba beyleri güçlü kişilerdi. Çevrelerinde sayılır sevilirlerdi.

         Çevrede birçok sorun oba beyleri tarafından çözülürdü. Ad koyma, düğün gibi törenlerde hep en başta en önde olurlardı. Varlıklı kişilerdi.

         O yılların yaşam biçimini de gözden geçirelim istiyorum: Dağlar üstünde yaşayan halkın tümü de Türkmen göçerleriydi. Geçim kaynakları hayvancılıktı. Otlu koyaklarda dolaştırır dururlardı keçilerini.

         Bu günkü anlamda okulları yoktu. Kemalettin Kamu’nun  dediği gibi Yılların geçtiğini onlara kuzular haber verirdi. Ama kendilerine özgü, özgün bir halk kültürleri vardı. Masallar, türküler, bilmeceler, ağıtlar gibi kültür denizinin içinde yaşayıp giderlerdi. Bu yaşantıdan koskoca bir edebiyat biçimi doğmuştur: Halk edebiyatı. Bu edebiyatı hiç de hafife almamak gerek.

         “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Bu halkın hayat damarlarında kopukluk yoktu. Hiç eskimeyen yaman bir sanata sahiptiler: Halk ozanları, halk türküleri. Halkın tek eğlencesiydi onları dinlemek. Ozanlar saz çalıp türkü söylemeye başladılar mı halk kendinden geçer, büyülenmiş gibi dinlerlerdi ozanları; Oba beyleri her zaman kollar ve korurdu.

         Bir gün oba beylerinden biri bir şölen düzenledi. Çevrede ne kadar eli sazlı, dili sözlü ozan var ise haber salındı. Tümü de sazlarını aldıkları gibi katıldılar toplantıya.

         Görkemli bir toplantı oldu. Halk da yoğun ilgi gösterdi toplantıya. İğne atsan yere düşmezdi. Seyrine doyulmayan bir toplantı gerçekleşti. Türküler, atışmalar, gönülleri okşayan saz sesleri…Çiçekler bile kaldırmıştı başlarını dinlemek için.

         Herkesin tanıdığı usta, ünlü bir ozan da vardı toplantıda. Sıra ona geldiğinde kendini beğenmişçesine bir anlatım sergiledi. Diğer ozanlara hava atıyordu. ”Beni iyi dinleyin, benden bir şeyler öğrenin, benden yararlanın” der gibiydi.

         Ozanlar arasında biri daha vardı ki onu kimse tanımıyordu. Kara yağız, genç, elinde saz sessizce oturuyordu yerinde. Elinde saz olduğuna göre o da ozandı. İzleyenlerden biri dayanamadı laf attı: ”Ozan seni de dinleyelim. Haydi seni de bir tanıyalım. Şu anda bizlere söylemek istediğin neler var?”

         Delikanlı yavaşça doğruldu. Sazını alıp ortaya kuruldu. Sözlerinin yönünü az önce çalım satan ozana doğrulttu. Çaldı, söyledi:

Dinle sana bir nasihat edeyim

Hatırdan, gönülden geçici olma

Yiğidin başına bir iş gelince

Anı yad ellere açıcı olma

 

 

 

Mecliste ârif ol kelâmı dinle

El iki söylerse, sen birin söyle

Elinden geldikçe sen eylik eyle

Hatıra dokunup yıkıcı olma

 

Dokunur hatıra kendisin bilmez

Asilzadelerden hiç kemlik gelmez

Sen eyilik et de o zayi olmaz

Darılıp da başa kakıcı olma

 

El âriftir, yoklar senin bendini

Dağıdırlar tuzağını, fendini

Alçaklarda otur, gözet kendini

Katı yükseklerden uçucu olma

 

Muradım nasihat bunda söylemek

Size lâyık olan onu dinlemek

Sev seni seveni, zay etme emek

Sevenin sözünden geçici olma

 

Karacaoğlan söyler sözün, başarır

Aşkın deryasını boydan aşırır

Seni bir mecliste hacil düşürür

Kötülerle konup göçücü olma                                

                                              ………………..                      SÜRECEK

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92