ALİ UYSAL- EĞİTİMCİ YAZAR


SANAT DÜNYAMIZ ATATÜRK ARAMIZDA OLSAYDI

Sanatın olağanüstü bir gücü var. Sanat, girdiği dünyada insanlık için zararlı tüm tortuları yok eder. Bu konuda eşsiz önderimizin çok sözü, çok yorumu var: “Sanattan yoksun kalan bir ulusun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”“Efendiler mebus, bakan, cumhurbaşkanı olabilirsiniz; ama sanatçı olamazsınız.”


Sanatın olağanüstü bir gücü var. Sanat, girdiği dünyada insanlık için zararlı tüm tortuları yok eder. Bu konuda eşsiz önderimizin çok sözü, çok yorumu var: “Sanattan yoksun kalan bir ulusun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”“Efendiler mebus, bakan, cumhurbaşkanı olabilirsiniz; ama sanatçı olamazsınız.”

Bu sözlerden ikisi. Kesin yargım şu ki bu konuda insanlar ikiye ayrılır; Sanatla tanışanlar, tanışmayanlar. Bu iki insan kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılır. Sanatın bu gücünü keşfeden Atatürk Cumhuriyetimiz kurulduğunda sanata olağanüstü önem vermiş. Başkenti tiyatro salonuyla donatmış. Onların besin kaynağı konservatuvarı da unutmamış.

Ankara Gazi’de okurken tiyatro tutkunu idik. Bilet bulunmazdı, günler öncesinden biletlerimizi alırdık. Bu işi organize eden arkadaşlarımız vardı. O günlerdeki tiyatro aşkımızı yorumluyor ve bu sanatın halkı aydınlatan çağdaş bir okul olduğuna inanıyorum. Bu sevda ileriki günlerde de beni bırakmadı: Mersin’de bulunduğumuz bir gün kafa dengi bir arkadaşla “Haydi Ankara’ya tiyatroya gidelim.” Dedik. Küçük Tiyatroda Cevat Fehmi Başkurt’un “Buzlar Çözülmeden” adlı yapıtının oynadığını öğrendik. Otobüse bindik, “Ver elini Ankara!”Oyunu kendimizden geçercesine izledik. Oyun bitti, perde açıldı, ışıklar yandı, tüm seyirciler ayakta. Alkıştan salon iyi ki yıkılmadı. Dışarı çıktığımda bir de ne göreyim! Ellerim barut gibi yanıyor. Nedenini anladığınızı sanıyorum: Alkışlamaktan. Bir kara sevda; ama sevdaların en güzeli.

O akşam doyasıya eğlendik arkadaşımla. Eğlenmenin de ötesinde yurdumuzun, vatanımızın nasıl kalkınacağını, çağdaş uygarlığı nasıl yakalayabileceğimizi de öğrendik. Atatürk aramızda olsa idi bu eğitim yuvaları çoğalarak tüm yurda yayılırdı. Yalnız bu kadar mı? Daha kim bilir ne mucizelere kavuşurduk!

Bu yaz Ankara’da idim. Gülerek, eğlenerek çok şeyler öğrendiğimiz o yerleri içim burkularak dolaştım. Ne dereceye kadar doğru bilmiyorum. O muhteşem binaların dini kurumlara verileceği söylendi. Dadaloğlu gelip karşıma dikildi. Bildiğiniz tarihsel öykü: Dadaloğlu’nun yurdu Osmanlı tarafından talan edilmiş. Viran olan yurdunda dolaşırken hüzünlü bir türkü çalıp söylemiş:

"Sabahacak kandilleri yanardı.

Soytarılar fırıl fırıl dönerdi

Ha deyince beş yüz atlı binerdi

Sana inip konan beyler nic'oldu"

Artık bu kahraman ozandaki coşku yok olmuştu.

“ Belimizde kılıcımız kirmani

Taşı deler mızrağımın temreni

Hakkımızda devlet etmiş fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir!”

Diyemiyordu artık. Şimdi başka bir havada, başka bir tonda sesler gelmeye başladı kulaklarıma:

“Ağlayıağlayı Dadalım söyler

Vefasız dünyayı bu insan neyler

Bin yiğidi bir kötüye kul eyler

Şimden geri yaşaması güç oldu.

Bir de erkekler ağlamaz derler; bir de baktım gözlerimden yaş dökülüyor yerlere. Ancak sevgili okurlarım. Bunları böyle ezik bir hava içinde yazdığım için sakın sonu gelmez bir karamsarlığa kapıldığımı sanmayın. Hayat bu! Hep inişli çıkışlıdır. Bir başka şairimiz de hayata meydan okuyor:

Ağlama Ahmet ağlama

Davranma kuşağına ikide bir

Anam avradım olsun

Bu kara günlerin sonu gelir!

Bizçok kara günler yaşadık. Bugüne de tümünün de üstesinden geldik! Bugünlerin üstesinden de elbet geleceğiz!

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00