Başımızda “Korona” denilen bir dert var.
Henüz ne olduğunu da anlayamadık.
Bazı kişiler şöyle diyor; Korona laboratuvarda üretilmiş ve nasıl olduysa elden kaçmış ve halkın arasına karışmış. Hayvanat bahçesinden kaçmış vahşi aslan gibi.
Akıllı virüsmüş, özgürlüğüne düşkünmüş ve sürekli mutasyon geçirerek kendini saklıyormuş. Virüs tam yakalanacakken başka bir forma dönüşüp insanların arasına karışıyormuş.
Şimdi aşı olmalıymışız, başka türlü kurtulamazmışız bu virüsten.
Bazıları da aşıya karşı fikir yürütüyorlar.
Karşı olanlara da “uçağa ve otobüse binemezsin” diyecekler.
Aşı olmak şart değilmiş ama;
Yok efendim, aşı olmayana fırıncı ekmek vermeyecekmiş. Kamu kuruluşlarından hiçbir hizmet alamayacakmış.
Öyle bir mengene ki, yavaş yavaş sıkacaklar. Aşı olmak mecburi deseler daha acısız olacak vallahi.
Köyde olsam aşı olmazdım ama nasıl köye gideceğimi de bilemiyorum ki.
Ah bir köye atsam kapağı; nasılsa yalnız adamım, köy pazarından ve bakkaldan ayda bir alış verişimi yaparım. Ekmeğimi kendim pişiririm. Bahçeden doğal semizotu toplarım. Doğa/toprak ana bir bana bakamayacak değil ya. Ölünceye kadar kasabaya bile gitmem anasını satayım.
Para lazım olunca kazaya giden bir arkadaşa banka kartımı veririm, gerekli olan miktarda parayı hesabımdan çeker getirir bana.
Mis gibi yaşarım köyde vallahi. Tabii ki gelip benden hava parası istemezlerse.
Temiz hava bol gıda, yeşillikler içinde bir kulübe yeter vallahi. Ne karı isteremmm ne de kızan. Yeter ki köyün muhtarı gelip “aşı olacaksın” diye tutturmasın.
İyi güzelde, kafamdaki tilkiler hiç uyumuyor ki. Bu Korona’nın sahipleri de salak değil ya. Salak olsalar böyle dünya çapında plan yapabilirler mi?
Banka kartımın kullanma süresi bitecek. Süre bitince yeni kart almaya gitmem gerekecek.
Bankacı der mi?
Aşı olmayana kart yok.
Paranızı da veremeyiz, gidin aşı olup gelin.
Ulan benim paramı neden vermezsiniz bana.
Vay anammm, ne tarafa dönsek imamın kucağına...
Köy hayali bile suya düştü.
Ulenn, hayallerimizi bile çaldınız bea.
BİNDİK BİR ALÂMETE GİDİYORUZ KIYAMETE
