Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


MUHABBETİN RENGİ


Bir türkü sevdalısıyım ben.Nasıl olmasın ki…İlk duyduğum ezgi, annemin ninnisi; ninemin tekerlemeli sevmeleriydi.Sonra, çoban amcalarımızın kavalı girdi dünyama. Yanık yanık uzun havalarla, susuz koyunu, sulu dereye indirip susuz çıkaran, o sihirli ses…Kırda- bayırda dilden düşmeyen sevda havaları da türkü formundaydı.

Ya düğünlerimiz… Kavaldan sonra, aletli müziği düğünlerde tanıdık biz. Onlar da türkü üstüneydi. Hoş, şarkı ile göbek atılacak değildi ya… Büyüdükçe genişleyen türkü yelpazemde, orta Anadolu ve Konya türküleri ayrı bir ağırlık kazandı. Bu gelişmede, memleketimizin yakınlığı kadar; kuşkusuz, bazı sanatçıların da payı olmuştu. Bunların en başında, ömrü uzun olsun, Rıza Konyalı geliyordu. Kırşehir’de Neşet Ertaş ne ise; Konya’da da Rıza Konyalı öyleydi benim için. Ses ve hançere yeteneğinin yarattığı beceri içinde, Konya türkülerini, otantik özellikleriyle seslendirdiği gibi; türkü formunda besteleri de vardı. 45’lik plakları müzik piyasasında yerini almıştı.

20’li yaşların coşkun heyecanı içinde; “ oturak âlemleri”nin övgüsünü her duyduğumda canım giderdi. O nedenle, Konyalı arkadaşlara takılır, davet etmedikleri için, yarı şaka- yarı ciddi, sitemde bulunurdum.

***

Bir yaz ortasıydı.Konyalı postacı gülümseyerek geldi:“ Hocam, sanırım isteğiniz gerçekleşiyor” diyerek, bir telgraf uzattı. Telgraf Konya’daki arkadaşlardan geliyordu. Postacı, hemşerilerine takılışımın çokça tanığı olurdu.Telgrafta, belirtilen gün ve saatte, Alaattin Tepesindeki Huzur Kıraathanesinde bulunmam isteniyordu.O günü sabırsızlıkla bekledim.Gün geldi, ilk kez kavil yerine giden bir delikanlı heyecanıyla düştüm yola.Konya’yı hiç görmemiştim. Ama tarihten de bildiğim Alaattin Tepesini bulmam zor olmadı. Tam saatinde gelip, Huzur Kıraathanesine, huzursuzca, oturmuştum. Acaba beni nasıl bulacaklardı? Telgrafta bir işaret verilmemişti. Benim ulaşabilmem için de, ayrıntılı bir adres yoktu.Çayımı yarılamıştım ki, gençten biri girdi içeri. Telaşlı tavırlarla çevreye bakışından, birini aradığı belliydi. Yanına yaklaşıp, sordum;“ Affedersiniz, birini mi arıyorsunuz?”“ Evet, bir konuk gelecekti de .”“ Nerden gelecekti?”“ Gülnar’dan.”“ Tamam, o halde buldun”Birden bire, sanki kırk yıl hasret kalmış bir tanıdık gibi, boynuma sarıldı. Dostluk anlatımıysa, ilk tanışma için, abartılı bir davranıştı.Meğerse, geç kalan genç arkadaş, görevi yerine getirememe korkusuna kapılmış; beni bulunca da, sevinçten sarılmış.Meram bağlarına vardığımızda karanlık basmıştı. Bahçe içindeki tek katlı bağ evinden hafif bir müzik sesi geliyordu. Kapıya geldiğimiz anda müzik sustu; herkes ayağa kalktı. Beni getiren arkadaş;

“ Konuğumuz Mehmet Babacan” diye, tanıttı. Sonra, dönüp;“ Hocam, sen de, süreç içinde diğer arkadaşları tanırsın” diyerek, başköşeye oturttu.Salon, loş bir ışıkla aydınlanıyordu. Topluluk, on kişi civarında bir gruptu. Ortalıkta masa, sandalye gibi araç- gereç yoktu. Orta yere, karşılıklı kullanılabilecek düzende, içki ve meze sinileri konmuştu. Ayrı bir bölüm ise, oyun alanı olarak ayrılmıştı. Herkes bağdaş kurarak oturuyordu.

Kısa bir hal- hatır dilleşmesinden sonra, muhabbet yeniden başladı. Bağlama çalan kişi, garip ayağından kısa bir açış yaptıktan sonra, tam türküye girmişti ki;“ A aa! Rıza Konyalı bu!” diye, bağırmışım. Birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra, yoğun bir kahkaha koptu. Durum anlaşılmış olmalıydı. Hayranı olduğum Rıza Konyalı’nın, o güne kadar, bir resmini bile görmemiştim. Yalnızca sesiydi tanıdığım.Rıza Bey, bağlamayı duvara dayayıp, ayağa kalktı; esprili bir ses tonuyla;“ Müşerref oldum efendim!” diyerek, elini uzattı. Kahkaha bir daha yinelendi. Kuşkusuz, domates benden daha kırmızı değildi.Artık, muhabbetin rengini görün siz…

 

 

 

***

Yapılan etkinlik, bir kuruluş etkinliği değildi. Bağımsız bir gruptular.Bir saat kadar müzikli eğlence yapılıyor, yer yer koro oluşuyor; sonra söyleşiye geçiliyordu.Söyleşide toplumsal sorunlar ağırlık kazanıyordu.Mizaha çokça başvuruluş ise ortamı kahkahaya boğuyordu; kitleyi canlandırıyordu.Her hangi bir taşkınlık ve hafiflik görülmemişti. Güler yüzlü bir disiplin seziliyordu.Afyondan katılmış bir konukla bizi bir otelde konuk ettiler. ,

Bir ara otel arkadaşımım ağzını aradım: O daha önce birkaç kez katılmış. Eğlenceyi durgunlaştıran bir ciddiyet yok muydu? Yoksa benim katılışımdan mı ileri geldi? Hani o duyageldiğimiz oturak âlemini bulamadım ben? Dedim.

Arkadaş “ Yooo. Her zaman böyle” dedi..Devam etti “ Başka toplantılarda ne oluyor bilmem ben. Bu arkadaşlara 4 kez katıldım. Rıza Abi cıvık harekete izin vermez. İlginç yöntemleri var. Bundan sonra seni bir daha davet ederlerse, senden memnun kaldıkları anlaşılır. Davet gelmezse seni sevmedikleri anlamı çıkar ki, bir daha aralarına almazlar.”Gerçekten çağırdılar. Epeyce de beraberliğimiz oldu. Demek ki sevmişlerdi.Müzik eşliğinde bir seminer çalışmasıydı gibiydi sürdürülen etkinlik.“ Ne olacak bu memleketin hali?” değildi.Daha açığı, ilginç bir örgütleme yöntemiydi….

 

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92