1990’larda Atatürk Türkiyesine bir saldırı biçiminde başlayan Büyük Orta-Doğu Projesi, asıl olarak Türk toplumunu yalnız demokratikleşmesini değil, aynı zamanda sanayleşmesini de durdurup sanayi toplumu olmaktan çıkarmayı ve öteki ülkelerdeki müslüman yığınların durumuna geri döndürerek bağımsız ulusal varlığını çökertmeyi amaçlamıştır.
Çünkü biliyorlardı ki sanayi toplumu ortamında insanların düşünce ve ruhlarında bir devrim oluyor: insanlar, bilimsel ve teknolojik bilgilerin yaygınlaşması ve uzmanlık sahibi olunması ile, dinsel olsun, başka türden olsun, her türlü boyunduruğa başkaldırma eğilimi kazanıyorlar.
Atatürk Cumhuriyeti’nin eğitimi okullarda demokrasi kültürü kazandırırken, demokratik devletçi ekonomik kalkınma politikasıyla da yurdumuzu bir baştan ötekine fabrikalarla donatarak sanayileştirmekteydi.
BOP’un asıl hedefi, Atatürk Türkiye’sini yeniden Türkiye dışındaki müslüman kitleler gibi sanayi-öncesi koşullara geri döndürmekti.
BOP eşbaşkanlığını üstlenmiş olan AKP yönetici kadrosu kararlı biçimde, pekçok fabrikaları kapatarak, Devlet Üretme Çiftliklerini bile yok ederek, ulusun kaynaklarını yurdun her yanında TOKİ’nin beton bloklarına gömerek, eğitim ve bilim kurumlarını ortaçağcıllaştırarak ve ulus çocuklarının artan bölümünü İslam dininin çağdaş yorumu şöyle dursun, gerçek özüne de kapalı, ortçağcıl yorumuyla akıl- ve bilim-dışı düşünme kalıbına sokarak... bu uluslararası-boyutlu BOP sömürü politikasını sürdüregeldi.
Böylece Atatürk Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ve özgürlük üzerine kurulu kalkınma modeliyle çağdaş uygarlık ailesinin ön sıralarında, belki de en önünde bir yerde bulunması süreci durdurulup tersyüz edildi.
AKP döneminde tümden rafa kaldırılan Atatürk Türkiyesi eğitiminin hedeflerini yeniden eğitim kurumumuza temel yapmak, ulus çocuklarını demokrasi (özgürlük) kültürü, ulusal bağımsızlık bilinci ve meslek sahibi üretken insanlar olma yetisiyle donatan bir eğitim kurumunu yeniden ayağa kaldırmak, hem demokratik yönetim meşruluğunun, hem ekonomik kalkınmanın, hem de ulusal bağımsızlık ve yurt güvenliğinin zorunlu gereğidir.
BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK'TEN ÖĞRENELİM:
"Bir toplumun hastalığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, aydınlatıp ilerleten güçler vardır: Düşünce güçleri ve toplumsal güçler... Düşünceler anlamsız, mantıksız, uydurmalarla dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Bunun gibi toplumsal yaşam akıl ve mantıktan yoksun, yararsız ve zararlı bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa, kötürüm olur."
"Efendiler, ulusal eğitimin ne olduğunu bilmekte artık hiçbir türlü karışıklık kalmamalıdır. Bir de ulusal eğitim ilke olduktan sonra onun dilini, yöntemini, araçlarını da ulusal kılmak zorunluluğu tartışma götürmez.
"Ulusal eğitim ile geliştirilip yükseltilmek istenen genç kafaları, bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu, düşsel nitelikteki gereksizliklerle doldurmaktan da dikkatle kaçınmak gerekir."
"Ne yazık ki gerçek durum şudur ki, yeryüzündeki yüzmilyonlarca müslüman yığınları şunun ya da bunun tutsaklık ve aşağılayıcılık zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlâk, onlara, bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek insanlık niteliğini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi ulusal değildir."
"Ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında, düşünsel eğitiminde kılavuzumuz bilim ve teknik olacaktır. Bilim ve teknik için hiçbir kısıtlama ve koşul-koyma yoktur. Hiçbir mantıksal kanıta dayanmayan bir takım geleneklerin, görüşlerin korunmasında direten ulusların ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz."
"Ulusumuzun ve ülkemizin "kültür yuvaları" bir olmalıdır. Bütün yurt çocukları, kadını ve erkeğiyle, aynı biçimde oradan çıkmalıdır."
"Ulusal kültürümüz uygar ilkelerle ve özgür düşüncelerle beslenip güçlendirilmelidir... Korkutma temeline dayalı ahlâk bir erdem olmadığı gibi güvenilir bir ahlâk da değildir.
"Okul, genç kafalara insanlığa saygıyı, ulusa ve ülkeye sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Ülkesini ve ulusunu kurtarmak isteyenler, aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmalıdırlar. Bunu sağlayan okuldur."
"Eğitim işlerinde öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program ulusumuzun bugünkü durumuyla, toplumsal yaşamın gereksinimleriyle, çevrenin koşullarıyla ve çağın gerekleriyle uyumlu olsun.
"Bir yandan cahilliği gidermeğe çalışırken, bir yandan da ülke çocuklarını toplumsal ve ekonomik yaşamda fiili olarak etkin ve verimli kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri, uygulamalı olarak vermek, eğitim yöntemimizin temeli olmalıdır.
"Orta öğretimin amacı, ülkenin gereksindiği türlü hizmet ve sanat adamlarını yetiştirmek ve yüksek öğretime aday hazırlamaktır. Orta öğretimde de eğitim ve öğretim yönteminin uygulamalı ve işlemsel (ameli) olması ilkesine uymak şarttır.
"Kadınlarımızın da aynı öğretim derecelerinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir."
"Öğretmenler! Yeni kuşağı, Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz! Yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır!"
Öğretmenler Günü'nün ulusumuza ve Türk Eğitim topluluğuna kutlu olmasını diler ve insanlığın sevgilisi Atatürk'ümüzü en derin sevgi ve saygıyla anarken, ulusal eğitim kurumumuzun tez zamanda yeniden Cumhuriyet'in attığı demokratik ve ekonomik kalkınma ilkeleri üzerinde yükseltilmesi gereğini dile getirmeği yurttaşlık ve ulustaşlık ödevi sayıyorum.
-------------------------------------------------------------
Bknz.: Özer Ozankaya, CUMHURİYET ÇINARI – MUSTAFA KEMAL’İ “ATATÜRK” YAPAN UGARLIK TASARIMI, CEM Yay., (Eğitim Bölümü)
...