Atatürk Cumhuriyeti, ”Yaşamda en doğru kılavuz bilimdir!” ilkesi üzerine kuruludur. “Atatürk karşıtlığı” deyiminde özetini bulan bütün yerli ve yabancı baskıcılık, gericilik odaklarının aynı zamanda gerçek bilime de düşmanlık yaptıkları görülmektedir.
Oysa bilim kurumlarının özerklikleri çiğnenerek işlevlerini yapamaz duruma düşürülmesi, ulusa ve giderek insanlığa yapılan en büyük kötülüktür.
Çünkü bilimin en değerli bölümü, vicdanın da, ahlakın da en yüksek biçimi olan geçerlik ve güvenilirlik ilkelerine dayalı olan yöntemidir. Bilim kurumlarının özgürce işlemesini önlemek ise, gerçekte ülkede bilim üretilmesini önlemek, bir ulusun yaşam kaynaklarını kurutmak demektir.
Osmanlı aydını, “Mâlumdur ki fısk (bozgunculuk) ile olmaz cihan harâb - Eyler müdahene-i âliman (bilginlerin dalkavukluğu) onu harâb” derken, bilimin özgür olmamasının, toplumda bozgunculuktan daha büyük yıkım nedeni olduğunu söylerken bu gözlemi yapmaktaydı.
“Nabza göre şerbet veren sözde aydınlar”dan yakınmanın da nedeni budur.
“Doğru bildiğini söylememek, günahtır!” diyen İslam yalvacının “Bilim Çin’de bile olsa gidip alın!” çağrısının özünde de bu bilim anlayışı vardır.
Bilim kurumlarının siyasal iktidarıların güdümüne sokularak çürütülmesi, başta devlet, tüm toplumu yıkıma sürükleyegelmiştir!
Tüm Yakın Çağ tarihi bunun tanığıdır.
SONUÇ: DEMOKRASİ YOKSA, ÖZERK BİLİM KURUMLARI DA OLAMAZ, BİLİM DE YAPILAMAZ!
-----------------------------------------------
Dil konusunda ek bilgi:
Osmanlıca bilmeyenler için Arapçada “Kayyum” sözcüğünün iki anlamı olduğunu da belirtelim ve dil devrimimizin nasıl demokrasinin de, onun özünü oluşturan bilimin de zorunlu gereği olduğunu, Cumhuriyet, yani ulusal egemenlik karşıtlarının Türkçenin bilim, yasa, yönetim dili olmasının de karşısında olmalarının raslantı olmadığını bir kez daha görelim:
Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lugat’ine göre:
“Kayyum: 1. Câmi hademesi, 2- (asli sıfatlarından ‘kıyâm bî nefsihi’ dolaysıyla Allah. Kayyumiyyet: ebedi ve ezeli olma (başlangıçsız ve sonsuz olma)”!!!
