Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


CİN CİNLİĞİNİ YAPAR


Gayrı elimize kalemi alınca hey gidi günlerle başlıyor satırlarımız.Bu kez de öğretmenliğimin ilk yıllarına; Akova’da yaşanmış bir anıya kondu duygu kelebeğim.

O yıllarda Akova henüz bağımsız köy olmamış; Eskiyörük Köyü’nün yaylasıydı.

Ufak- tefek bağ- bahçenin dışında, ekin tarlası ve hayvancılık mezrası olarak, iki sala halinde kullanılırdı.

***

Komşu köy Konur Köyü’nde, Köy Enstitüsünden sınıf arkadaşım Muzaffer Ünal’ın düğünü vardı. 24 saat kesintisiz düğün ettik. İçki kokusu duyulmadı. Çünkü o sırada Tekelde rakı kıtlığı vardı. O yüzden düğünün içkisi “ Cin” adında, kokusuz bir içkiydi.Biz, cin ile öyle haşır- neşir olmuştuk ki, şeytanın feleği şaşmıştı.Bir öylen sonu düğün bitti, dağıldık.

Akova’ya gidiş yolu uzun olduğu için, dağdan dağa kestirme geçmeyi yeğledim.

Düşe – kalka Karamelikten ( Kara millik) ulaştım Akova’ya. İçkinin üstüne, biraz da yorulunca, her şeyi sevecen gören, o kayık gibi dedikleri düzeydeydim.

Rastlantıya bakın ki, köyün yaşlılarından 5- 6 kişilik bir ahbaplar grubu; Babacık Kuyusunun yanında hayvan otlatıyorlardı. Aralarında rahmetlik Ömer Dayım da vardı.

Daha ben yanlarına yaklaşırken, Dayımın sesi duyuldu:“ Ooo, iyi olacak hastanın doktoru ayağına gelirmiş. Hurda cemaat olup, bir ikindi namazı gılalım dediydik de, hangımız imamlığı becerebiliriz derken, sen geldin. İmamlık ediver de, hayırlısıyla ikindin namazımızı eda ediverelim yeğenim.”

Ansızın ve dayımdan gelen öneri karşısında dilim tutuldu, içkiliyim diyemedim.

Rakı kokusu yok diye sakınmadan varmıştım yanlarına. Üstüme yıkılıverdiler imamlığı.

Dayı düğünden geliyorum. Oturup kalktığımız yerlerde elbisem kirlenmiş olabilir diyerek, itiraza yöneldimse de dinlemediler “ Düğünden gelen adamın kokusu insanın burunun direğini kırar. Belli ki sen öyle bişeye bulaşmamışsın. Hangimizin alığı temiz deyip, önümü kestiler. O kokusuzluk başıma iş açmıştı. Ne bilsinler cini. İlk başta Dayıma karşı “ içkiliyim” diyemeyişim boğmuştu beni. İtirazlar kâr etmiyordu artık.

Kazasız- belasız bu ışı bitirmekten başka çare yok dedim, içimden.Onlar imamlık yapabileceğimi biliyorlardı. İlkokul süresince yaz- kış, köyümüzün İmamı İnce Hoca’nın öğrencisiydim. Kur’an okuyordum. Hocam umutluydu benden.İlçedeki imam arkadaşlarına “ Bizim köyden bir çocuk yetişiyor ki, görün siz” dediği bile duyulmuştu.Ben de bir abdest aldım, geçtim cemaatin önüne.İyi ki, ikindi namazında imam sesli okumaz. Sadece tekbirleri seslendirir. Tekbirler askeri ya da sportif komut gibidir.

Zorunluluk yüzünden, imam rolü oynamak durumunda kalıyordum. Bari sahtekârlık karışmasın diyerek, ayet okumamaya karar verdim. Düğünde söylenen türkülerden uygun birini seçmeliydim. Silifke’nin bir Kerem havası vardır:“ Kerem der ki dağ üstüne dağ olmaz”“ Ah çekenin yüreğinde yağ olmaz”Melodisiyle de söylenince, bir namaz suresinin zamanını denkliyordu.Bu beyitle namazı bitirdik. Fısıltı halinde ettiğim duada açık konuştum, içimden:( Allah’ım sen büyüksün. Ufak işlerle uğraşmak sana yakışmaz. Bu garibanların bir suçu yok. Ben de Dayıma saygım yüzünden, durumumu açıklayamadım. Her şeyi gördün işte. Sana da mı dilekçe yazacağız?)El Fatiha dedim, namazı bitirdik.“ Allah razı olsun yavrum” diye diye uğurladılar beni.

***

İki gün sonra rahmetli İnce Hocama rastladım. İyice yaşlanmıştı.Aklıma geldi, Bizim namaz olayı nasıl olsa duyulacaktı. “ Namazla, yaşlı insanlarla alay etti” biçiminde dedi- kodu çıkabilirdi. Çünkü Köy Enstitüsüyle adımız gâvurluğa çıkmıştı. Ama Hocam benim Müslümanlığımdan şüphe etmiyordu. Suyun gözüne el atmakta yarar olabilirdi.

İnce Hoca, Katranlı Kuyu’nun yanındaki bahçesinde çalışıyordu. Bahçe duvarına yaklaştım, Hocam bişey danışmak istiyorum. Acaba vaktiniz var mı, yanınıza geleyim mi? dedim. Rahmetlik beni severdi. Aramızda saygı yüklü, tatlı bir samimiyet vardı.“ Şimdi de vaktim var. Neyse derdin söyle?” dedi.Yalana olan tepkim, İnce Hoca’nın öğrencisi olduğum yıllara dayanıyordu. Yalan söylememeye söz vermiştim. Daha doğrusu, yalanın kötülüğüne inandırmıştı beni.Yalanın Müslümanlığa zarar verdiğine inanıyordum.(!)O nedenle, sabırla dinlemesini rica ettim. Çünkü yalansız anlatacaktım. Onların arasında onun yabancısı olduğu o kadar çok şey vardı ki.Sıkmamaya çaba harcayarak, bir bir döktüm.Düğün sürecini; sergilenen imeceyi; onun hiç tanımadığı Cin içkisini bile anlattım.Dayımın imamlık önerisine karşı- saygımdan- gerçeği söyleyemediğimi ifade ettim.

Namaz aşamasını anlatmak daha kolaydı. Onun sahasıydı nasıl olsa. Hatta ayet yerine türkü okuduğum için, beğeni alacağımı bile umuyordum. Anlattıklarımı son söze kadar dinledi. Ama “ Ne soracaksan sor” der gibi bir hali vardı.Hocam, benim kıldırdığım o namaz, namaz oldu mu? Dedim. “ Umarım, onnarın namazı olur da, sen hesabı nağal vereceen bilemem” dedi.Vallahi Diyanetten beş kuruş bile almadım Hocam, diyerek kaçtım yanından.

Öykümüzde yer alan saygıdeğer büyüklerin, mekânları cennet olsun. Cahildiler, ama sahtekâr değildiler.

 

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00