İstanbul Unkapanı’nda plakçılar çarşısı
Paranın ve şöhretin harmanlandığı yerdi.
Kim ne kadar ünlenmeli,
Kimin eti sütü, kaça gider sesi
Unkapanı bu işlerin merkeziydi.
Şimdi bu kasetçilik işleri daha bir genişledi.
Ekonomi, siyaset, sanat her yere girdi.
Holding, parti, STÖ’ler önce CD istiyorlar
Sonra videonu çekiyorlar.
Ne olur ne olmaz, gelecekte lazım olur diyorlar.
Çocuktum, köye ayıcı gelirdi
Köyün çocukları, ayının arkasına takılırdı .
Ayıcının bir elinde def ile sopası
Diğer elinde kalın bir zincir
Ucundaki halka, ayının burnuna takılı.
Ayıcı türkü söyler def çalar
Ayıcık, canı yana yıkıla ayağa dikilir.
Bir gün, ayıcı ayıyı bir köylüye sattı,
Parasını da peşin aldı.
Köylü de ayıyı ambar evine kapadı.
Ayı ambarı dağıttı, evi yıkacak,
Kim gidip ayıyı tutacak...
Çağırdılar ayıcıyı
Dediler: geri al bu ayıyı.
Ayıcı dedi: alırım ayıyı, geri vermem parayı
Üste para isterim, doyurmak gerek ayıyı.
Bu ticarette ayıcı kârlı
Satarken de alırken de ayıcı aldı parayı.
Gülüyor köyden çıkarken ayıcı,
Götünü sallayarak homurdanıyor
Alınsa da satılsa da çıkaramıyor ayı,
Burnunda ki halkayı.
Balık burcundan çıkıp Kova burcuna girerken
Önümüzde ki kaos yıllarına girerken
Dünya burnundaki halkayla göbek atarken
Pek neşeli ayıcı, altın dişini gösterirken.
Ayı ile ayıcı köye gelmez oldu
Unkapanı plakçılar çarşısı da unutuldu.
Kasetler şimdi sürülüyor ortaya,
Yeşil rulet masalarında.
Dünyayı yönetenlerin burnu,
Kasetçinin iki dudağı arasında.
Bilgi, ihtisas şimdi kaç para
Ahlak, erdem de neymiş, çıkmış tatile.
Çocuk durmuş secdeye
Hoca da öğretiyor, arkasından çocuğa.
Kedi gözlüyor ne var ne yok etrafta
Kedinin maması da imamın elinde.
Kedi ile çocuğun kaderi aynı
Ders veren hoca da almış aynı dersi
Pekiyi doluymuş teşekkürlü karnesi.
BU sanayinin sahibi
Ne Müslüman, ne Hristiyan, ne de Yahudi
Tek gözlü, para ile döndürüyor çarkını...