Mehmet Doğan Karakuş - Muhabbet Yelleri


İMİR'İN İTİ

Sabah güneşi daha isilik isilik batmadan, ter ile ıslatmadan, serinliğini yitirmeden yazının düzünde Toros yayı bulut bulut ter çıkarırken bir adam ağır adımlarla çıkar, kerpiç evinin kapısına.


             Uzun boylu, iri kemikli, şahan bakışlı. Kollarını şöyle bir kaldırınca havaya, gerneşince karakuş kanadını andırır. Bilekleri kıllı, her bir parmağı avını yakalamaya hazır karakuş pençesine benzer. Karakuş, kartala benzer bir yırtıcı kuştur. İridir. Yükseklerden uçar. Avını gördüğünde... Curp diye dalar. Şimşeğin balkıma, yıldırımın çatırtılı sesinden bile hızlıdır dalışı.

            İmir hangi köydendir bilinmez.

            Her yer ıssılanır İmir'i.

            Bir tek dağkolu ıssılanmaz.

            Yazı köylerinde İmir'i ıssılanmayan köy yoktur.

            Kasabada da...

            Kahvehane, komşuluk gezmeleri, örneklemelerde İmir ağanın hep adı, hayatı, yanında, ardında tin tin gelen itiyle birleştirilip, anlamlandırılıp bir mesel, tekerleme kıvamında söylenir yazı köylerinde.

            Dağkolu köylükleri bilmez İmir ağayı.

            Oysa bütün yazı köylerinin adamları dağlardan inmiştir.

            İmir ağa da...

            Dağkolu köylüklerinin İmir ağayı tanımamaları şundandır: Dağkolu köylerinde öyle tarla marla yoktur. Hopurlanmış ekenekler vardır. Küçüktür. Hopurluk denir. Biraz biraz da bu hopurlar avarlık olur, hepsi bu.

            Yazı köyleri böyle mi?! Toros ayaklarından bakınca şöyle bir; elini alnına koyup siperleyip hem de. Elini alnına koyması insanın, daha öteleri görecekmiş de onun için elini alnına koyup bakıp bakıp da, yüzünü çizgilerinden şakağına asıp, gözleri kısıp da... İşte, öylesine bakar yazı köyleri. İmir ağa da öyle bakar. Siyah derisi pürüzsüzdür yüzünün. Traşlıdır. Gün de vurunca, sahtiyen kayışına benzer bir parıltı gelir yerleşir yüzüne. Çizgilenir gözlerinin kenarı. O karakuş karakuş göz, iki çakılı kara kara gözleri bir keskinleşir ki... Bir keskinleşir ki... Toprağı bulgurlaştıran köstüyü, tarla sıçanını, deliğine kaçmaya çalışan yılanı, kertişi ossaat görür. İtine buyruk verir;

            “Kara, tut!”

            Kara, itinin adıdır.

            Bir düşmanına inat, bu adı koymuştur itine.

            İt de ittir hani.

            Koyun iriliğinde. Bacakları ince, yay yay, tin tin yürür bu yüzden.

            “Tut!” komutunu aldığı anda ön ayakları yerden kesilir, arka ayakları, sivri dişleriyle öyle sıçrayıp yere kapaklanır ki... Köstünün, tarla sıçanının kaçma şansı kalmaz. İmir, itinin yakaladığı avını yemesini; tabakasından bir salkım tütün çıkarıp sararak, çakmak taşı, kavla yakıp, şöyle bir tümseğe oturup, cuvarasını tüttürürerek seyreder. Çok büyük keyif aldığı, sahtiyen kayışını andıran yüz kaslarının gevşemesinden belli olur. Yekinip yürürler. İti, kemiklerini çatırdata çuturdata yediği tarla sıçanının tadı ağzının kenarında kalmışcasına yalanır. Dili bir karış dışarı çıkar itin. Issının ayak billeklerine kuyruğuyla dokunur önce, sonra sürünür. İmir, itin başını okşamayagörsün; ıssının yüzüne tatlı bir havlayıştan sonra dolayıverir ön ayaklarını.

            “Cıvıma!”

            İt, süklüm püklüm, ince bir ses çıkarır. Bu seste güceniklik vardır. Issının yüzüne yüzüne bir kulak eğikliğindeki başını çevirir, gücenik halde bakar.

            “Cıvıma!” komutu yinelendiği anda itin kuyruğu gllan gıllan eder. Dikelir, bir sağa, bir sola. Bir sağa, bir sola sallar durur. Sonra indirir kuyruklarını, bacakları arasına. Gider, tarla hendeğinin üstüne oturur. Kandak denir bu hendeklere. Oturumunda beklerken, tarla hendeğinin üstünde, ıssının gelişini görüyor, kokusunu alıyordur. İmir ağa itinin, itin de İmir ağanın huylarını içlerine, damarlarına işlemiş, ezber etmiş olmanın rahatlığıyla tarlasını bir uçtan öteki uca gezer durur.

            İtin böyle hendek üstünde oturuşu tehlikeli bir durumun olmadığını gösterir.

            İmir ağa bunu bilir.

            Bir tehlike, olmadık bir durum olursa it oturmaz.

            Arka, ön ayakları üstünde de yayca fırlama gerinikliğinin yanısıra hırlar. Keskin dişleri hırlamayla birlikte ortaya çıkar. Hırlama, havlamaya dönüşür. İtin, saldırıya hazırlığıdır bu. İmir ağa, belinden baba teberiği çakaralmazı çıkarır, tetikte bekler.

            Böyle böyle seneler geçer aradan.

            İt önde, İmir arkada...

            İmir önde, it arkada...

            Gezer de gezer.

            İmir ağanın karısından, çocuğundan kimse söz etmemiştir yazı köylüklerinde.

            Tek bildikleri kerpiçten yapılı iki göz bir aralık evi olduğu, evinden kuşluklayın, güneşin isiliğe döndürme zamanının gelmediği serinlikte tarlasını kolaçan ettiğidir, köylülerin.

            Bir uluma duyulur, kuşluklayın.

            İt, yani Kara, arka ayaklarının üstüne oturup, başını gökyüzüne çevirip bir ulur ki... Köylüler şıppadanak anlar ölüm olduğunu. Herkes birbirine sorar;           

            “Kimin itiydi uluyan?”

            “İmir'in!”      

            İmir ağa ölür.

            İt, alışılmış biçimde tarlayı gezer durur.

            İmir ağa ölmemişcesine.

            Sabahtan akşama'aça gezer durur.

            Sonra da tarla sınırı hendeğin çukurunda ölüsünü bulur köylüler.

            “İmir'in iti mi ziv ziv geziyor!”

            “İmir'in iti mi ölmek!” deyimleri pelesenk olmuştur yazı köylülerinin diline.

            Biri boş gezenler; biri yalnız yaşayanlar için söylenir durur.

Muharrem Suçıkar
4.12.2021 08:08:02
Kullanıldığının aksine değişik bir hikâyesi varmış. Emeğinize sağlık

YAZARLAR

  • Salı 31.1 ° / 13.6 ° Güneşli
  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,59% 0,30
  • EURO

    34,72% 0,23
  • GRAM ALTIN

    2498,87% -0,01
  • Ç. ALTIN

    4173,19% 0,00