CEYMAL SÜRYEYA OLUR,
CEYMAL SÜREYA OLUR,
CEMAL SÜRYEYA DA OLUR
AMA CAMEL SÜREYA OLMAZ HAAAA !
Zülf-ü yâre ve dine dokunmak hariç
Herkes her istediğini
yapmakta serbesttir bu topraklarda!
“Demokratik Türkiye”
denince bu geliyor akla.
Koca şair Akif’in :
“Yedi kandilli SÜREYYA’yı uzatsam oradan” dizesine
Özenle seçip taçlandırdığı “SÜREYYA” ,
Bir cüce adam tarafından
Değiştirildi, bozuldu, anlamsızlaştırıldı,
gözden düşürüldü, çöpe atıldı,
ÜLKER’le birlikte akşam karanlığında
Çığlık çığlığa.
Bağırta bağırta ırzına geçildi adeta.
Ve birine ad oldu SÜREYA, en sonunda.
Sözcükler, alfabelerin kızlarıdır;
Her canlı gibi doğar, büyür,
zamanla yaşlanır onlar da
Ama
Yurttaşlık onuru, boyun borcudur
Sahip çıktığını duyurmak kör gözlere, hissiz kulaklara.
Şair diye pompalanan bu adamın
Sanki,
Güzelden söz etmemeye,
Yanlışı düzeltmemeye;
Bozuğu, çürüğü çarığı onarmamaya,
Titiz ve içten bir çabayla estetikle iyiyi karmamaya
hayal oltasıyla avlayıp nesneleri
çiçekli sofralar kurmamaya
Ahdi var, yemini var.
Eğip bükmek
Kırıp dökmek
zafer sarhoşluğu kadar doyurucu bunun için!
Zorla değiştirebilir misin kafa yapısını birisinin?
Hayır!
Huyu bu, tabiatı bu.
Aya : “Çevrende ne kadar yıldız varsa kov!”
Güneşe : “Doğuyu bırak, Batıdan doğ!”
Kediye : “Aslanı boğ!” demek gibi bir şey
Hiç bir edebi kuruluşun ve bireyin
gıkı bile çıkmadı bu tasallut olayında.
Ne gıkı?
Tam tersine aktı su, gürül gürül,
coştu sel oldu;
bütün şiir bahçelerini vurdu…
Afeti, bahar yağmuru sanan
Donkişotlardan kurulu ordu,
Gelmiş, fakat geçmemiş bu şairler ve yazarlar topluluğu, yani,
Edebiyatımızın gelmiş geçmiş bu en büyük değerini (!)
“en büyük şair” diye pompaladı durdu yıllar boyu.
Bir de sıfat eklediler : Kadın şairi!
Yahu anlamsız şiirden, nasıl oluyor da anlam çıkarıp “ceymal bey”e
“Kadın şairi” diyorsunuz?
Çelişkiye düşmeyin bari.
Yuvadan yavrusunu atan leylek gibi
Adından attığı y harfini
Öbür adının içine soksa Ceymal olacak
Ve yakışacak.
Ama yapmamış her nedense.
Ne olursa olsun, ben gene de
Ceymal bey demeyi tercih ediyorum bu kadın şairi (!) ne
Illa atacak “y”yi, atmaya karar verdi ya;
Bunu bir gagacık peynir sanan
Karşı damdaki karga,
alıp adının ortasına yerleştirmeyi
görev bildi kendisine;
Hemen, çarçabuk, alelacele.
Oldu mu sana
Süre y y y a…
Süre yyy a Evren yani.
Bu da edebiyat dünyamızın bir başka kamburu.
Ne demek SÜREYYYA?
Söyler misiniz Tanrı aşkına?
Bir ucube ki hiç sorma!
Açık artırma vaaaaar,
açık artırmaaaaa!
Yok mu dörtlüsüne hevesli olan bir Süreyya?
Dili bozmayı sanat zannediyor bunlar.
Narin, kırılgan, zarif
Yılların ve yolların yorgunu
bu güzel ses ve söz saltanatına
darbe yapmak görevleri.
Işte bu “yenilik” dedikleri.
Batı’daki Dadaizm çöktü.
Haberleri yok herhalde.
O bir akımdı, geldi geçti.
Ama biz ıcığını vıcığını çıkarıncaya kadar mıncıklarız.
“Bir yanlışlık var, bir terslik var, bir hazımsızlık var.”
diye düşünüyorum akıl atlasımızda.
Kendimizi küçük görme duygusu ağır basıyor daima;
seyrek de olsa büyük görme:
Batıyı taklit ederiz,
Batı şaşırır kalır, “Nasıl bu kadar başarılılar?” diye
Islamı yayar ve yaşatırız,
Arap apışır kalır, “Boynuz kulağı bu kadar mı aşar” diye.
Aşkda sevgide de böyle değil midir
bu hikaye?
Seversin, taparsın, el üstünde baş üstündedir yeri,
tırnağına dahi zarar gelmesin, aman incinmesin diye;
Gözlerinin demir parmaklıkları arasında gizlersin hayalini,
bir kıskançlık mahkumu gibi,
meltemler bile zarar vermesin, bilinmesin diye;
Kulaklarında taşırsın sesini,
dünyanın bu en güzel ezgisi silinmesin diye…….
O gider
bir soysuza teslim eder,
ruhunu, bedenini, kendisini…
Edebiyat alanı da öyle.
Göreceksiniz ilerde ;
Bu adamların böğürtüsü,
“Zemzem kuyusu” öyküsü diye
örnek olarak geçecektir tarihe…
Geçmeli de.
Soyadını kullanmıyor Ceymal bey,
yukardaki üç y’li gibi.
Bu da ayrı bir açmaz tabi.
Ilk kitabının adı çok ilginç, -ne demekse-
deli gibi.
Bu da ayrı bir yamukluk sanki.
Karısının adını da değiştirmiş, -hükümran ya-
veli gibi.
Bu da ayrı bir bencillik belki.
Oğluna bir ad koymuş ki tam Nazım’vari
Ustasına teşekkür bedeli gibi
Bu da ayrı bir kopyalama, özenti yani.
Dilbilgisi kurallarını bozuyor,
Başlıbaşına
hatta
tek başına
Densizlik, hıyanet ve apışma…
Dağdan inen karakış seli gibi.
Burun düşüren pis kokuların
topluma mis koku diye yansıması,
Değer hükümlerinin alt üst olması demektir.
Kısacası, ne kadar tahribat, o kadar rağbet.
Ne kadar zevzeklik o kadar şöhret…
***
“Türkçeden bir kıl koparın içinde sanat vardır.”
demiş büyük şairimiz.
Vay vay vay!
Analar neler doğuruyor görüyorsun!
Ne döktürse, hikmet,
ne karalasa şiir oluyor,
ne söylese olay…
Örneğin “bacakları uzuyor”sa sevdiği kadının, doğal,
Olduğu gibi duruyorsa anormal…
Kıl koparmak ! ?
Ne demek kıl koparmak?
Neden kıl koparılır?
Niçin kıl koparılır?
Nasıl oluyor, kıl eşittir sanat?
Domuzla kılın bir ilişiği mi var?
Yoksa domuzla sanatın birlikteliği midir
söz konusu olan karar?
Aydınlık gazetesinin kültür-sanat sayfasını süsledi
bu başlıktaki yazı, yıllar önce.
Yarım sayfaya atılmış
büyük puntolu bir saptamayla hem de.
Yalnız Aydınlık mı?
Daha nice karanlık dergilerin kapağında
tenceresinde, porsiyonunda, kâsesinde
yer aldı ve yer alıyor her gün
bu mümtaz şairimizin adı, sanatı, görüşleri…
Bir bakıyorsun
Atatürkçü gazetenin bulmacalarında boy gösteriyor :
- Bu dize kimin?
Bir bakıyorsun köşe yazıları :
“ …….’nın dediği gibi” alıntılarla başlayıp bitiyor.
Bir bakıyorsun doğum yıldönümü,
Bir bakıyorsun ölüm yıldönümü.
Tezler yazılıyor,
bu kadar rahat;
Kitaplar basılıyor,
bu kadar berbat…
Filimler çekiliyor,
bu kadar inat.
Saçmalıkların saçma olmadığını kanıtlamak için
yırtınıp duruyorlar.
Ama öte taraftan asıl şiirin
saçmalamak olduğunu söylüyorlar.
Çoğunluk inanıyor, inandırılıyor.
Üç kafadar,
Etrafındaki kafa sallayan bir yığın kafasızla
kafa yapıyor anlayacağınız.
Yani
El üstündesin kırıp döküp duruyorsan
Ve
Gözaltındasın yapıp edip kuruyorsan,
Işte en canlı örneği Akp.
Yarın seçim olsun, bırak silinmeyi, yok olmayı,
bu kadar tahriatına rağmen
kazanmazsa ben hiç bir şey bilmem.
Ya da kaybederse kıl payı.
Gerçi, suçlu diye bakmak da anlamsızdır bu insanlara.
Çap meselesidir çünkü söz konusu olan.
Bu bir…
“Ikinci yeni” denen bu akımı,
“Sanat” ambalajıyla paketleyip piyasaya iten
Edebiyat dergileri,
sanat otoriteleri (!),
gazete ve kitap eklerinin redaktörleri
daha fazla suçludur
vebal ve günah açısından.
Bu iki…
Medya sürekli abesi, kötüyü, saçmayı,
“vazgeçilmez” , “erişilmez” diye pompalıyor
ve
Tercih yeteneğine durmadan usanmadan ambargo koyuyor,
hissizleştiriyor, robatlaştırıyor seni;
Bu üç…
Çirkini, sürekli güzel diye görmen
Yanlışı, sürekli doğru diye bilmen
Hep bu kaynaktan beslenmenin nedeni.
Toplumun yaralı dağarcığındaki bu pıtırak,
Bir adı da “anlamsız şiir” olan “Ikinci yeni”yi böyle doğurdu
nur topu gibi …
“İkinci cumhuriyetçiler”i de çıkarmadı mı bağrından bu toprak?
Toparlarsak;
Nasıl ki üç beş şarkı ezberleyip baldır bacak şovuyla
“Sanatçı” kimliği kazanan bir yığın cırtlak ses var ,
Bu ve ortakları da aynı kulvarda koşuyor bir bakıma
Ve aynı bulvarda buluşuyorlar katar katar.
Son dönem kültür arşivimiz görünen o ki
Yanlışlıklar ve çarpıklıklar çıkını.
Kısaca “Hababam Edebiyatı” sendromu.
Hababam filimlerinin bu kadar seyirci çekmesini
Tam da bu bağlamda değerlendirmek gerek.
Toplumsal yapımızın özelliği işte bu :
“Herkes seviyorsa ben de seviyorum!...”
“Madem ki herkes seviyor, ben de sevmeliyim. “
“Arkadaşlarımın hepsi bir takımı tutuyor,
“Ben de tutmalıyım bağırmalıyım tribünlerde
Boyun damarlarım çıkana dek.”
“Ayıp olur ayrı baş çekersem
dostlarıma arkadaşlarıma çevreme…,”
Yaşam felsefemiz de diyebilirsin bu çarpıklığa.
Niçin yazdım bu satırları?
Güzeli seçemediğin gibi,
güzeli göremediğin için doğruyu da seçemiyorsun.
Bunu göstermek için.
Akp’yi başımıza bela etmen de
bu gerzekliğin ve bu gerçekliğin hediyesi.
Söyle söyle, çekinme!
Birisi, her ağzını açtığında yalan söylüyor, inanıyorsun.
Öbürü milyarları götürüyor,
meydanlara çıkıp sormuyorsun.
Beriki, ülkenin altını üstüne getirdi,
görmüyorsun…
Sana bir şey diyeyim mi?
Hep bunlar
“İkinci yeni” yi beğenmen yüzünden, biliyor musun?
Televizyonların köpürte köpürte sunduğu
“Bir başkadır benim memleketim!..” şarkısının
güftesi de bestesi de öyle.
Beğeneceksin.
Elin mahkum.
Baştan sona bir kere daha oku
zamanın varsa ve acımıyorsan zamanına.
“Bu ayarda şarkı sözü yazan bir şair çıkarabildi mi Türkiye?”
diye de sor kendine;
Sor, bangır bangır hem de…
Melodisini bir kere daha dinle baştan sona,
Sabrına güveniyor ve onu denemek istiyorsan bu arada.
Sor, böyle bir beste duymuş mu şimdiye dek kulakların.
Çekinme.
Sor, avaz avaz, ısrarla .
Televizyonlarda izlenme rekorları kıran dizilerin senaryosunu düşün!
Akıldan izandan mantıktan zerre kadar nasip almış mıdır bir bak.
Nasıl kaptırıyorsun, nasıl kilitleniyorsun
akşam 8’den gece yarılarına kadar, herşeyi unutarak?
İşte bütün bunlar “İkinci yeni” nin kazığıdır sana, savsak!
Artılar ve eksiler arasında gidip gelme!
İyi değerlendir yürek çarpıntılarını beyin cimnastiklerini
Doğru karar ver yani.
Laçkalaşmanın bir an önce önüne geç.
zaman varken.
Kendini sorup sorgula daima!...
Süre az.
Alacağın yanıt,
Atacağın adım,
Kuracağın ilgi,
Başkasına bakıp seçeceğin duruş,
Ülkemin yarını için mihenk taşı olacaktır.
Ona göre.
Unutma!