Sabri Galip Nakipler


BİR EDEBİYAT TARTIŞMASI

CEYMAL  SÜRYEYA OLUR,


CEYMAL  SÜRYEYA OLUR,

CEYMAL  SÜREYA OLUR,

CEMAL SÜRYEYA DA OLUR

AMA CAMEL SÜREYA OLMAZ HAAAA !

 

Zülf-ü yâre  ve dine dokunmak hariç

Herkes her istediğini

            yapmakta serbesttir bu topraklarda!

“Demokratik Türkiye”

                     denince bu geliyor akla.

Koca şair Akif’in :

“Yedi kandilli  SÜREYYA’yı uzatsam oradan”  dizesine

Özenle seçip taçlandırdığı  “SÜREYYA” ,

Bir cüce adam tarafından

Değiştirildi, bozuldu, anlamsızlaştırıldı, 

                  gözden düşürüldü, çöpe atıldı,

ÜLKER’le birlikte akşam karanlığında

Çığlık çığlığa.

Bağırta bağırta ırzına geçildi adeta.

Ve birine ad oldu  SÜREYA, en sonunda.

 

Sözcükler, alfabelerin kızlarıdır;

Her canlı gibi doğar, büyür,

                   zamanla yaşlanır onlar da

Ama

Yurttaşlık onuru, boyun borcudur

Sahip çıktığını duyurmak kör gözlere, hissiz kulaklara.

 

Şair diye pompalanan bu adamın

Sanki,

Güzelden söz etmemeye,

Yanlışı düzeltmemeye;

Bozuğu, çürüğü çarığı onarmamaya,

Titiz ve içten bir çabayla estetikle iyiyi karmamaya

    hayal oltasıyla avlayıp nesneleri

             çiçekli sofralar kurmamaya

Ahdi var, yemini var.

Eğip bükmek

Kırıp dökmek 

        zafer sarhoşluğu kadar doyurucu bunun için!

                              

Zorla değiştirebilir misin kafa yapısını birisinin?

Hayır!

Huyu bu, tabiatı bu.

Aya : “Çevrende ne kadar yıldız varsa kov!”

Güneşe : “Doğuyu bırak, Batıdan doğ!”

Kediye : “Aslanı boğ!” demek gibi bir şey

                           

 

Hiç bir edebi kuruluşun ve bireyin

     gıkı bile çıkmadı bu tasallut olayında.

Ne gıkı?

Tam tersine aktı su, gürül gürül,

                                   coştu sel oldu;

                    bütün şiir bahçelerini vurdu…

Afeti, bahar yağmuru sanan

Donkişotlardan kurulu ordu,

Gelmiş, fakat geçmemiş bu şairler ve yazarlar topluluğu, yani,

Edebiyatımızın gelmiş geçmiş bu en büyük değerini (!)

                       “en büyük şair” diye pompaladı durdu yıllar boyu.

Bir de sıfat eklediler : Kadın şairi!

Yahu anlamsız şiirden, nasıl oluyor da anlam çıkarıp “ceymal bey”e

“Kadın şairi” diyorsunuz?

Çelişkiye düşmeyin bari.

 

Yuvadan yavrusunu atan leylek gibi

Adından attığı  y harfini

Öbür adının içine soksa Ceymal olacak

Ve yakışacak.

Ama yapmamış her nedense.

Ne olursa olsun, ben gene de 

Ceymal bey demeyi tercih ediyorum bu kadın şairi (!) ne

 

Illa atacak “y”yi, atmaya karar verdi ya;

Bunu bir gagacık peynir sanan

Karşı damdaki karga,

          alıp adının ortasına yerleştirmeyi

                                 görev bildi kendisine;

Hemen, çarçabuk, alelacele.

Oldu mu sana

Süre y y y a…

Süre yyy a Evren yani.

Bu da edebiyat dünyamızın bir başka kamburu.

Ne demek SÜREYYYA?

Söyler misiniz Tanrı aşkına?

Bir ucube ki hiç sorma!

 

Açık artırma vaaaaar,

              açık artırmaaaaa!

Yok mu dörtlüsüne hevesli olan bir Süreyya?

 

Dili bozmayı sanat zannediyor bunlar.

 

Narin, kırılgan, zarif

Yılların ve yolların yorgunu

            bu güzel ses ve söz saltanatına

            darbe yapmak görevleri.

Işte bu “yenilik” dedikleri.

Batı’daki Dadaizm çöktü.

Haberleri yok herhalde.

O bir akımdı, geldi geçti.

Ama biz ıcığını vıcığını çıkarıncaya kadar mıncıklarız.

“Bir yanlışlık var, bir terslik var, bir hazımsızlık var.”

                     diye düşünüyorum akıl atlasımızda.

Kendimizi küçük görme duygusu ağır basıyor daima;

                                              seyrek de olsa büyük görme:

Batıyı taklit ederiz,

Batı şaşırır kalır, “Nasıl bu kadar başarılılar?” diye

Islamı yayar ve yaşatırız,

Arap apışır kalır, “Boynuz kulağı bu kadar mı aşar” diye.

 

Aşkda sevgide de böyle değil midir

                                              bu hikaye?

Seversin, taparsın, el üstünde baş üstündedir yeri,

      tırnağına dahi zarar gelmesin, aman incinmesin diye;

Gözlerinin demir parmaklıkları arasında gizlersin hayalini,

              bir  kıskançlık mahkumu gibi,

                    meltemler bile zarar vermesin, bilinmesin diye;

Kulaklarında taşırsın sesini,

        dünyanın bu en güzel ezgisi silinmesin diye…….

O gider

   bir soysuza teslim eder,

       ruhunu, bedenini, kendisini…

 

Edebiyat alanı da öyle.

Göreceksiniz ilerde ;

Bu adamların böğürtüsü,

“Zemzem kuyusu” öyküsü diye

          örnek olarak geçecektir tarihe…                                                             

Geçmeli de.

 

Soyadını kullanmıyor Ceymal bey,

                         yukardaki üç y’li gibi.

Bu da ayrı bir açmaz tabi.

 

Ilk kitabının adı çok ilginç, -ne demekse-

                                                           deli gibi.

Bu da ayrı bir yamukluk sanki.

 

Karısının adını da değiştirmiş, -hükümran ya-

                                                                       veli gibi.

Bu da ayrı bir bencillik belki.

Oğluna bir ad koymuş ki tam Nazım’vari

Ustasına teşekkür bedeli gibi

Bu da ayrı bir kopyalama, özenti yani.

 

Dilbilgisi kurallarını bozuyor,

Başlıbaşına 

      hatta

           tek başına

Densizlik, hıyanet ve apışma…

Dağdan inen karakış seli gibi.

 

Burun düşüren pis kokuların

      topluma mis koku diye yansıması,

Değer hükümlerinin  alt üst olması demektir.

Kısacası, ne kadar tahribat, o kadar rağbet.

Ne kadar zevzeklik o kadar şöhret…

 

                                         ***

“Türkçeden bir kıl koparın içinde sanat vardır.”

                                                demiş büyük şairimiz.

Vay vay vay!

Analar neler doğuruyor görüyorsun!

Ne döktürse, hikmet,

         ne karalasa şiir oluyor,

              ne söylese olay…

Örneğin “bacakları uzuyor”sa sevdiği kadının, doğal,

Olduğu gibi duruyorsa anormal…

 

Kıl koparmak ! ?

 

Ne demek kıl koparmak?

Neden kıl koparılır?

Niçin kıl koparılır?

Nasıl oluyor, kıl eşittir sanat?

Domuzla kılın bir ilişiği mi var?

Yoksa domuzla sanatın birlikteliği midir

                                 söz konusu olan karar?

 

Aydınlık gazetesinin kültür-sanat sayfasını süsledi

                                  bu başlıktaki yazı, yıllar önce.

Yarım sayfaya atılmış

     büyük puntolu bir saptamayla hem de.

 

Yalnız Aydınlık mı?

Daha nice karanlık dergilerin kapağında

    tenceresinde, porsiyonunda, kâsesinde

                     yer aldı ve yer alıyor  her gün

         bu mümtaz şairimizin adı, sanatı, görüşleri…

Bir bakıyorsun

Atatürkçü gazetenin bulmacalarında boy gösteriyor :

- Bu dize kimin?

Bir bakıyorsun köşe yazıları  :

                  “ …….’nın dediği gibi” alıntılarla başlayıp bitiyor.

Bir bakıyorsun doğum yıldönümü,

Bir bakıyorsun ölüm yıldönümü.

Tezler yazılıyor,

       bu kadar rahat;

Kitaplar basılıyor,

          bu kadar berbat…

Filimler çekiliyor,

          bu kadar inat.

Saçmalıkların saçma olmadığını kanıtlamak için

                                                       yırtınıp duruyorlar.

 

Ama öte taraftan asıl şiirin

        saçmalamak olduğunu söylüyorlar.

Çoğunluk inanıyor, inandırılıyor.

Üç kafadar,

Etrafındaki kafa sallayan bir yığın kafasızla

         kafa yapıyor anlayacağınız.

 

Yani

El üstündesin kırıp döküp duruyorsan

Ve

Gözaltındasın yapıp edip kuruyorsan,

Işte en canlı örneği Akp.

Yarın seçim olsun, bırak silinmeyi, yok olmayı,

      bu kadar tahriatına rağmen

           kazanmazsa ben hiç bir şey bilmem.

Ya da kaybederse kıl payı.

 

Gerçi, suçlu diye bakmak da anlamsızdır bu insanlara.

Çap meselesidir çünkü söz konusu olan.

Bu bir…

 

“Ikinci yeni” denen bu akımı,

“Sanat” ambalajıyla paketleyip piyasaya iten

Edebiyat dergileri,

     sanat otoriteleri (!),

     gazete ve kitap eklerinin redaktörleri

     daha fazla suçludur

     vebal ve günah açısından.

Bu iki…

 

Medya sürekli abesi, kötüyü, saçmayı,

“vazgeçilmez” , “erişilmez” diye pompalıyor

ve

Tercih yeteneğine durmadan usanmadan ambargo koyuyor,

                                      hissizleştiriyor, robatlaştırıyor seni;

Bu üç…

 

Çirkini, sürekli güzel diye görmen

Yanlışı, sürekli doğru diye bilmen

Hep bu kaynaktan beslenmenin nedeni.

 

Toplumun yaralı dağarcığındaki bu pıtırak,  

Bir adı da  “anlamsız şiir” olan “Ikinci yeni”yi böyle doğurdu

                                                                              nur topu gibi …

“İkinci cumhuriyetçiler”i de çıkarmadı mı bağrından bu toprak?

 

Toparlarsak;

Nasıl ki üç beş şarkı ezberleyip baldır bacak  şovuyla

“Sanatçı” kimliği kazanan bir yığın cırtlak ses var ,

Bu ve ortakları da aynı kulvarda koşuyor bir bakıma

Ve aynı bulvarda buluşuyorlar katar katar.

 

Son dönem kültür arşivimiz görünen o ki

Yanlışlıklar ve çarpıklıklar çıkını.

Kısaca “Hababam Edebiyatı”  sendromu.

Hababam filimlerinin bu kadar seyirci çekmesini

Tam da bu bağlamda değerlendirmek gerek.

Toplumsal yapımızın özelliği işte bu :

“Herkes seviyorsa ben de seviyorum!...”

“Madem ki herkes seviyor, ben de sevmeliyim. “

“Arkadaşlarımın hepsi bir takımı tutuyor,

 “Ben de tutmalıyım bağırmalıyım tribünlerde

Boyun damarlarım çıkana dek.”

“Ayıp olur ayrı baş çekersem

           dostlarıma arkadaşlarıma çevreme…,”

Yaşam felsefemiz de diyebilirsin bu çarpıklığa.

 

Niçin yazdım bu satırları?

Güzeli seçemediğin gibi,

     güzeli göremediğin için doğruyu da seçemiyorsun.

Bunu göstermek için.

 

Akp’yi başımıza bela etmen de

       bu gerzekliğin ve bu gerçekliğin hediyesi.

Söyle söyle, çekinme!

Birisi, her ağzını açtığında yalan söylüyor, inanıyorsun.

                         

Öbürü milyarları götürüyor,

                      meydanlara çıkıp sormuyorsun.

Beriki, ülkenin altını üstüne getirdi,

                                         görmüyorsun…

Sana bir şey diyeyim mi?

Hep bunlar

“İkinci yeni” yi beğenmen yüzünden, biliyor musun?

 

Televizyonların köpürte köpürte sunduğu

“Bir başkadır benim memleketim!..” şarkısının

                                         güftesi de bestesi de öyle.

Beğeneceksin.

Elin mahkum.

Baştan sona bir kere daha oku

                     zamanın varsa ve  acımıyorsan zamanına.

“Bu ayarda şarkı sözü yazan bir şair çıkarabildi mi Türkiye?”

                                                 diye de sor kendine;

 Sor, bangır bangır hem de…

 

Melodisini bir kere daha dinle baştan sona,

Sabrına güveniyor ve onu denemek istiyorsan bu arada.

Sor, böyle bir beste duymuş mu şimdiye dek kulakların.

Çekinme.

Sor, avaz avaz, ısrarla .

Televizyonlarda izlenme rekorları kıran dizilerin senaryosunu düşün!

Akıldan izandan mantıktan zerre kadar nasip almış mıdır bir bak.

Nasıl kaptırıyorsun, nasıl kilitleniyorsun

       akşam 8’den gece yarılarına kadar, herşeyi unutarak?

İşte bütün bunlar “İkinci yeni” nin kazığıdır sana, savsak!

 

Artılar ve eksiler arasında gidip gelme!

İyi değerlendir yürek çarpıntılarını beyin cimnastiklerini

Doğru karar ver yani.

 

Laçkalaşmanın bir an önce önüne geç.

                                            zaman varken.

Kendini sorup sorgula daima!...

Süre az.

Alacağın  yanıt,

Atacağın adım,

Kuracağın ilgi,

Başkasına bakıp seçeceğin duruş,

Ülkemin yarını için mihenk taşı olacaktır.

Ona göre.

Unutma!

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00