Ustam demişti ki: “ Sanat üstüne laf edebilmek, başlı başına bir sanattır.” “ Korkak olduğunu söyleyebilmek, büyük cesarettir.” Sanat ki, emek bahçesinde açan bir güldür o. O güle el uzatıp severken; emek korur ancak seni, dikenlerinden. Sanat dediğimiz o tılsımlı gücün, 3 temel ayağı vardır, demiş ustalar:
1- YETENEK ( Ham ayak): Çok insanda bulunurmuş. İnsanın doğasından gelen bir armağandır. Ancak ortaya çıkışı, çokça bir rastlantıya ya da bilinçli bir gözlemciye muhtaçtır.
2- SANAT KÜLTÜRÜ ( Dökülmüş alın terlerinin birikimi): Örnekleme Şöyle olabilir:
Bir su kaynağı düşünelim. Bu kaynak ilkel bir yataktan, gıdım gıdım akıtır suyunu. El atılmadıkça hep böyle akacak; belki de gittikçe körleşecektir. Ancak, önünde yaşanmış deneyimler sergilenerek, yeni yön ve yöntemlerle buluşturulursa, o ilkel kaynağın harikalar yarattığına tanık olmak, şaşırtıcı olmaz.
3- KANIT ( Yeteneğin ve kültürün meyveleri): Sanat ancak, harcanan çabasıyla ve ürettikleriyle varlığını kanıtlar. O ürünlerse birbirleriyle, görünmeyen bir yarış halindedirler. Son ürün ötekileri geçmemişse, sanatçının uykuları kaçar. Sıkça görülen deli- divanelikleri o yüzdendir.
“ Üçlü sarmal” dır bunun adı. Öyle bir sarmal ki, her öğe ötekileri gelişime mecbur eder. Başaramazsa ya pes eder ya da hırsızlığa yönelir ki, o da intihar demektir.. Her sağlıklı üretim, yeni bir bakış açısı geliştirerek, kültüre katkıda bulunur. O Kültürel gelişim ise, kaynağın daha gür kaynamasını tetikler.
Kısır çekingenlikten kurtulan yetenek özgürleşir, yüreklenir. Sanat onun için özgürlüğü ister; onun için ilerici ufuklara yelken açar… Onun içindir gerçek sanatçıların başkaldırışları çok önemsenir. Çünkü onlar, insan hak ve özgürlüklerinden doğan, insanlık onurunun, yürekli savaşçısıdırlar..