Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİNE ELEŞTİREL BİR BAKIŞ  (5)


Sonuç olarak diyebiliriz ki: Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı devleti Batıda eğitim ve bilim temelli gelişen teknoloji ve yenilikleri görememiş, sanayi devriminin bilime katkısını kaçırdığı için Avrupa’nın çok gerisinde kalmıştı. Osmanlı bilim, eğitim konusunda geri kalmışlığını fark ettikten sonra Batıya öğrenci göndermiş, okullar açmış ancak eğitim medrese üzerinde yapıldığı için eğitimin toplumsal hayata yansımaları çok yetersiz kalmıştır. Halka gereksinimi olan eğitim hiçbir zaman gerçek anlamda verilememiştir. Halk tamamen cahil bırakılmıştır. Halk formal olmayan bir eğitimle yetişmiştir. Eski gelenek ve görenekleriyle yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı toprakları üstünde 300 iptidai, yirmi bin dolayında Sıbyan (kuran öğreten ilkokul) okulu olduğunu görüyoruz. Deyim yerin de ise, koca bir devede kulak bile değil. Devletin desteklemediği eğitimden daha ne beklenirdi ki. İmparatorluk tarihi boyunca okul eğitimi, nüfusun %2 sini bile kapsamamıştır. Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu’da okuryazar oranı, Osmanlı’nın ne kadar okumuş bir halkı miras bıraktığının kanıtıdır! Erkeklerde okuryazar oranı %7, kadınlarda %04( binde dört). İşin kötü tarafı bu rakamların gayri Müslümleri de kapsamasıdır. Onlar çıkarılırsa, Müslüman halkın okuryazar oranı çok daha düşük olacaktır. Daha kötüsü, bu sayıya girenlerin çoğunun İstanbul’da yaşamış olduğudur. İstanbul, İzmir gibi büyük şehirleri çıkartırsak, kasaba ve köylerde okuryazar oranının sıfıra yaklaştığını, yani yöneticiler ve medrese eğitimi görmüşler dışında buradaki insanların tamamının kör cahil olduğunu, okuma yazma bilmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

               Halk cahil de okumuşlar ne okumuş, ne kadar okumuşlar? Coşkun Telciler, “Herkese Bilim Teknoloji Dergisinin” 3 Kasım 2017 sayısındaki yazısında bu sorunun yanıtını çok güzel bir biçimde veriyor.1727’den harf devriminin yapıldığı tarihe kadar basılan kitap sayısı yaklaşık 22 bindir. Bu kitabın 7 bini, 2.ci Abdülhamit döneminde basılmış. Oysa Osmanlı’da matbaanın kurulduğu tarihe kadar Avrupa’da basılan kitap sayısı bir milyar dört yüz milyon kadardır. 1928 harf devriminin yapılmasından 1938 tarihine kadar geçen on yılda yeni Türk Alfabesiyle basılan kitap sayısı, Osmanlının 300 yılda yayımladığı kitap sayısına eşittir.

          Şimdi okumuş, kültürlü, birikimli Osmanlı halkının yılda kaç kitap okuduğuna bakalım. 300 yılda 22 bin kitap okuduğunu var sayarsak yılda ortama74 civarında bir kitap okumuş olmaları gerekir. Bu okumuş takımının çok büyük bir kısmını gayri Müslümler oluşturmaktaydı. Bu durumda Türklerin okuduğu kitap sayısı devede kulak bile değil. Hani eski yazıdan yeni yazıya geçince bir gecede cahil bırakıldığı iddia edilen halk, Osmanlı döneminde yılda sadece yetmiş dört kitap okuyarak cahil olmadığını mı göstermiş!!. Yani padişahların, vezirlerin, aydınların, bürokratların ve diğer kesimlerin, bir yılda okuduğu kitap sayısı 74. Bunların hepsinin de kitap okuduğu kuşkulu! Çünkü Türkler içinde kitap okuyanlar daha ziyade subaylar, doktorlar ve üniversite öğrencileri olduğu biliniyor.

            İşte “harf devrimi” böylesine kültürlü, okumuş, kitap kurdu(!) olmuş bir kitleyi cahil bırakmışmış!! Sanki ülkede kütüphaneler var ve içi kitap dolu da, yeni yazıya geçince halkımız onları okuma zevkinden mahrum kaldı! Yalanın bu kadarı da olmaz dedirtiyor bu sahtekârlar! Osmanlı döneminde ülkede açılmış tek bir kütüphane olmadığını biliyor musunuz?

            Bu gerçekler ortadayken, bir takım gerçek dışı sözlerle harf devrimi aracılığıyla Atatürk’ü suçlamak vicdana da akla da sığmaz. Bunu yapanlar gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindedirler. Asıl yapılması gereken, Osmanlı’nın Türklere yaptığı zulüm ve hıyaneti ve yüzyıllarca halkımızı okuryazar yapmayarak uygarlık ışığından, bilim ve teknolojiden neden yoksun bıraktığının sorgulanmasıdır.

          İşte tüm bu nedenlerden dolayı, yapılan yenileşme çabalarında bu durumlar büyük sorunlar yaratıyordu. Tanzimat dönemindeki yenileştirme hareketleri de, eğitimde kaybedilen zamanı telafi etmede çok yetersiz kalmış ve eğitimde belirli bir amaç, felsefe ve ilkeler belirlenememiş,  birlik sağlanamamıştır. Her şeye rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarında, Tanzimat döneminde yetişen aydınlardan çok yararlanıldığı görülür. Cumhuriyet’in gerçekleştirdiği olağanüstü başarılara da saygı duyalım. Cumhuriyet Dönemi’nde verilen eğitime ve ulaşılan başarıya baktığımız zaman bunu daha iyi görüyoruz.

KAYNAKÇA

1. Prof. Dr. İsa Eşme, Yüksek Öğretmen Okulları,  Bilgi-Başarı Yayınevi, İstanbul,2001.

2. Necdet Sakaoğlu, Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi, Bilgi Üniv. Yayınları, İstanbul,2003

3. Prof. Dr. Yahya Akyüz,  Eğitim Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara,1992

4. Celal Temel, İnsan İçin Eğitim, Test-Teknik Ofset, Mersin, 2007

5.Osmanlı Eğitim Sisteminde Batılılaşma, Öğr. Grv. Süleyman Karataş,  Sosyal Bilimle Dergisi, Cilt:5, Sayı:1

6.Prof. Dr. Yahya Akyüz, Başlangıcından 2001’e Türk Eğitim Tarihi, Alfa Yayınları,2001.

7. Mustafa Ergun, İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, Ocak Yayınları-Ankara, 1996.

8.Faik Reşit Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, MEB, ANKARA,1964

 9. Cemil Öztürk, Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, MEB, İstanbul,2005.

10.Coşkun Telciler, “Herkese Bilim Teknoloji Dergisinin 3 Kasım 2017 Sayısı.

  11.Dr. Niyazi Altunya, Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Deneyimi-1848-2018, Öğretmen Dünyası yayını, 2018.

(SON)

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04