(DEFTER) Büyükelçi Hasan Sevilir AŞAN


YASAKLI SANSÜRLÜ İRAN ANILARI

‘’Magazin ilaveleri, güzellik yarışmaları fotoğrafları ve Huysuz Virjin’in tam sayfa televizyon ilanları İstihbarat sansür ekibine fazla mesai yaptırıyordu. Mayolu olmadıkça Başbakan Çiller’in fotolarının fazlaca boyanmayacağı sözünü almıştık’’


Zorunlu örtünme dayatmasına itiraz edenlere kanlı müdahale İran’da kadınlar öncülüğünde ülke çapında kitlesel gösterilere yol açtı.

     Kadınlar canları pahasına direnişlerini sürdürürken, örtünmeye ilişkin herhangi bir açılımı beka sorunu addeden Rejim, gösterileri acımasızca kırmaya çalışıp idamlara başvursa da İran’da macun artık tüpten çıktı.

     Rejimin polisiye baskı ve istihbarat tuzaklarıyla önüne geçemediği direniş hareketi, İran tarihinde siyasal ve sosyal izler bırakacak ideolojik çöküntüyü de göstermekte.

     İran’da bir zamanlar bizim de maruz kaldığımız istihbarat oyunlarından hatırladıklarımızı burada yeniden paylaşmak istedim.

 

TEBRİZ

     1990’larda Tebriz Başkonsolosu olarak görev yaptığım İran’da, Rejimin yabancılara, diplomatik temsilciliklere yönelik baskıları bizi günlük yaşantımızda dahi bunaltan ölçüdeydi.

     Tebriz’de tek yabancı misyonduk.

     Yerel resmi kurumların tamamının gözü üzerimizdeydi, inişli çıkışlı ikili ilişkilerimizde, istihbari boy göstermelerin önde olduğu bir dönemdi.

     Resmi mesaimizde gerekli önlemleri almış olsak da sosyal mesaimizde günlük yaşantımızı zorlaştıran müdahale ve yıpratmalar karşısında deney tahtasına döndüğümüz olurdu.

DİNLEMELER

     İçten, dıştan, dört koldan dinlenir, takip edilirdik. Akıl almaz tesadüfler karşısında, bu kadar da olmaz, sanki içimizi okuyorlar dediğimiz olurdu.

     Cep telefonu henüz yaygınlaşmamıştı. Sabit telefonlar, börtü böcekli yerleşimler, ortam dinleme ve tahmin edemeyeceğimiz birçok donanım devredeydi.

     Gezi rejimi vardı, Tebriz dışına seyahatlerde tarih, güzergâh, plaka ve kişi bilgileri ile notayla izin alıyorduk.

     Buna göre, her yüz kilometredeki kontrol noktalarında askerler, ne zaman nereden geçeceğimizi bilir, şimdiki elektronik denetim sistemi benzeri, seyahatimiz saatlendirilirdi.

     Dinlemelere karşı özel konuları bahçede konuşur, mecbur kalırsak içeride su sesi veya müzik açardık. Tebriz alışkanlığından olsa gerek daha sonra görev yaptığım coğrafyalarda ofis ve makam odalarında hep açık radyo, televizyon bulundurdum.

     Mektuplarımız, evrakımız zarfları açılmış, hatta açıldığı belli olsun diye üstünde çay ya da su izleriyle gelirdi.

ŞEHNAZ

     O zamanki Başkonsolosluğumuz, adı İslam Devriminden sonra İmam Humeyni olarak değiştirilen ancak halkın Şehnaz demeye devam ettiği cadde üzerindeydi. Kançılarya ve ikametgâh altlı üstlü, kiralık müstakil bir binada idi.

     Birkaç arabalık bahçemiz ve minik bir süs havuzumuz vardı. Bitişiğimiz Şehnaz Mescidiydi.

GAZETELER

     O zamanlar gazete okunurdu, dış misyonlarımız Milliyet’e abone edilirdi.

     Gazeteler sansürlenmiş eksik sayfalı ve kadın fotoğrafları keçe kalemle tesettüre sokulmuş şekilde postadan çıkardı.

     Magazin ilaveleri, güzellik yarışmaları mayolu fotoğrafları ve Huysuz Virjin’in tam sayfa televizyon ilanlarının istihbarat sansür ekibine fazla mesai yaptırdığı görülürdü.

     Başbakan Tansu Çiller’in de açıkta kalan yerleri siyah keçeli kalemle buzlanıp, tesettüre sokulur, protokol hassasiyetiyle daha ileri gidilmez, saçlarına dokunmazlardı.

     İran Dışişleri Tebriz İrtibat Bürosuna yaptığımız bir girişimde, mayolu resmi olmadıkça, Çiller’in boyanmayacağı sözünü almıştık.

     Bu arada, sanatçı Seyfi Dursunoğlu’nun yarattığı Huysuz Virjin tiplemesine dikkat çekmiştik. Ancak, ilerleyen günlerde sansürcüler Huysuz’u daha bir özenle, daha tepeden tırnağa boyamaya başlamıştı.

     Çiller kurtulurken, Virjin’in hikayesi ters tepmişti.

ÇARŞI PAZAR 

     Bina dışına, çarşı pazar yürüyüşlerimizde ailecek tedirgin olurduk.

     Kimle karşılaşıp, hangi istihbarat birimine muhatap olacağımızı bilemez, diken üstünde gerekli özeni göstermeye çabalardık.

     Sokağa adımımızı atar atmaz, sivil görevliler aramızdaki konuşmaları duyacak yakınlıkta peşimize takılır, köşe bucak birlikte yürürdük. Belirli noktalarda devriyeler görev değiştirir, bizi teslim alan yeni ekip eşliğinde yola devam ederdik.

     Saklı gizli bir misyonumuz yoktu, rahat olmaya çalışırdık, hatta takiplerde kendimizi daha güvende hissettiğimiz bile olurdu.

KILIK KIYAFET

     Anlatılan hikayeler ürkütürdü, dışarıya arabayla bile çıksak, beş yaşlarındaki kızımız da pembe renkli küçük ‘’Teddy Bear’’ eşarbını yanına alır, hapse girecek endişesiyle, eşarbını düzeltsin diye anneyi sürekli uyarırdı.

     Oğlumuz ve ben daha rahattık, kısa kollu gömleklerimiz dirseğimizi örter, bol pantolonlar giyerdik.

     Eşim zaman zaman ‘’hanım tülünü kapat, bezeğini sil’’ uyarılarına maruz kalır, geriye kayan örtüsünü düzeltir, varsa rujunu silerdi.

     Bir defasında uzun manto ve pantolonun altında bileklerinde siyah yerine, ten rengi çorap göründüğü için eve dönmek zorunda kalmıştık.

     Rejim gönüllüleri, uygun bulmadıkları kılık kıyafetteki kadınları otobüslere doldurup, fişlemeye götürürdü. Bir defasında böyle bir durumda ‘’Ser konsül, siyasi’’ diyerek kendimizi kurtarıp en kestirmeden Başkonsolosluğa dönmüştük.

YERİN KULAĞI VARDI

     Telefon ahizesini kaldırınca, hat alabilmek için önce teyp cızırtısını beklerdik. Geç saatlerde, nöbetçi uyanamazsa uzun süre bant sesi gelmez, dinleme ve kayıt başlamazsa telefon edemezdik.

     Uluslararası aramalarında, saatler süren hat düşürme mücadelesi verirdik. Eşimin ‘’ailemizi arıyoruz, hastamız var’’ mealindeki bıkkın yakarışları bazen işe yaradığı olurdu.

     Taleplerimizi, beklentilerimizi yüksek sesle dile getirdiğimizde işlerin yoluna girdiği de olurdu.

     ‘’Ev sahibi de hiç görünmedi.., Bizim terziden haber çıkmadı’’ gibi mesajlarımız yerine ulaşır, ziyaretçilerimiz ertesi gün tesadüfen uğrardı.

     Türkiye eğitimli tanıdık bir kadın doktorla çarşıda karşılaşıp refleks olarak tokalaşmış, doktorun eşiyle birlikte istihbaratta iki gün misafir edilmesine yol açmış, bir daha görüşememiştik.

     Çocuklarımıza resim dersine gelen zar zor bulduğumuz muallime aynı şekilde uyarılmış, kalan ücretini almak için bile bir daha bize yanaşamamıştı.

     Eşimin uğradığı, mahallemizin terzisi, kadın müşterilerin ölçüsünü alıyor diye, elleri iş göremeyecek şekilde karakol sorgusuna maruz kalmıştı.

POLİS DEVLETİ

     Acem istihbaratı, dünyanın en maharetli en kadim istihbari yapılanmalarından biri olarak bilinir. İran devlet düzeninde iktidar, yasama ve yargı dâhil yönetimin her katmanı İstihbarat çarkına göre şekillenir.

     İran’daki son olaylara bakıldığında, Teşkilatın daha bir dallanıp budaklandığı, yeni taktik ve marifetler edindiği görülmekte.

     O günlerden diplomatik etik bağlamında hepsini dile getiremeyeceğim entrikalar saymakla bitmez. Eminim İran’da görev yapan, istihbaratın gadrine uğramış görevliler ve gözlemciler daha zengin anılar kaleme alacaktır.

     Polis devletlerinde kantarın topu kaçınca, istihbarat iştahı diplomasinin önüne geçebilmekte..

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22