Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


YALNIZLIK

Yalnızlık Allah’a mahsus, derler. Kim demiş, neden demiş bilemem, ama bir aydır yalnızım. Kimseye karışmadan yaşamaya çalışıyorum.


            Bazı kişiler hariç koskoca köyde kimse ne yapıyorsun, neyle uğraşıyorsun? Demiyor. Tabii ben de onlara demiyorum. Sadece yanlarından geçerken arabayla bir düüttt! Diyorum o kadar!

            Evde iş çok! Bol bol kitap okuyorum. Şiir yazıyorum, beste yapıyorum. Tabii ki evde yapılması gereken ne varsa onları da ihmal etmiyorum. Mesela narları topladım, nar ekşisi yaptım. Yayla domateslerini kavanozlara koydum, konserve yaptım. Fasulyeleri ayıkladım tohumunu çıkardım. Cevizleri toplayıp tavlak yaptırdım. Yayladan taşınıp köye yerleştim. Bunları sırasıyla söylemek kolay, ama ne kadar zor olduğunu gelin bana sorun! Hepsinin kendine göre bir zor tarafı var elbette.

            Hatun Gaziantep’te torunlara bakıyor. Onun işi benden de zor! Evi benim gibi birine bırakmanın kaygısını yaşıyor. İki de bir oradan talimat veriyor. Şunu şöyle yap, bunu böyle yap diyor. Dünyanın en kolay işi talimat vermekmiş. En zor işi de verilen talimatı yerine getirmekmiş. İşi zorsunmuyorum da o talimatlar sayesinde hatunumun sesini duyuyorum. O da benim için bir sevinç kaynağı oluyor tabii!

            Arada sırada partiden arıyorlar. Onları da çok ihmal ettim. Bu işler nedeniyle gidip gelemiyorum. Sağ olsunlar beni idare ediyorlar. Ben de evden gerekli desteği veriyorum onlara. Zaten gidip de ne yapıyoruz ki! Cenazelere katılıyoruz, arkadaşlarla sohbet ediyoruz.

Partiye yeni kaydolanlarla fotoğraf çektiriyoruz.

            Bu yaz çok kitap okudum. Yaşar Kemal’in dört cilt İnce Memet romanını bitirdim. Onun yanında yine boş durmadım. İmza gününde verilen kitapları okudum. Gözüm epey yoruldu. Zaten sağ gözüm ameliyattan bu yana tam iyileşmedi. Göz kapaklarım açılıp kapanmada beni zora sokuyor. Sanırım artık yaşlandık. Altmış yediye basamak dayadık. Şurada yetmişe ne kaldı ki!

            Kitap okuduğumdan olacak, artık dizilere bakmıyorum. Zaten doğru dürüst bir dizi de yok. En güzel dizileri yine TRT çekiyor, ama onların da her hareketi iktidara yaranmak. Onlar bunu belli etmese de açık açık onu hissediyorum. Ondan da hoşlanmıyorum. Açık oturumlar ise gerçekten çok berbat. Aynı kişiler ayrı konularda hep uzman görünüyor. Gerçi aralarında gazeteciler var, ama bazı hocalar bilim adamı değil de sanki siyaset bilimcisi. Üstelik her yorumları iktidarı kayırmak!  Bir de“tarafsız gözle bakıyorum,” demeleri yok mu, insanı çileden çıkarıyorlar. Bütün görüşleri hep iktidardan yana çalışıyor. Onu da sevmiyorum.

            Sokak siyaseti zaten bitmiş Türkiye’de. Herkes her konuda uzmanlaşmış, ahkâm kesmeye bayılıyorlar. Ülkeyi ikiye ayırmışlar. Yarısının gördüğünü diğer yarısı görmüyor. Baktıkları televizyonlar bile ayrılmış. Camide eskiden sohbet ederdik. Şimdi edemiyoruz. Adamlar beni görünce her biri bir yere dağılıyor. “Aman Ahmet bize çatmasın,” diye kaygılanıyorlar. Zaten kimse kimsenin ne yaptığına nasıl geçindiğine bakmıyor. Devletten yardım alanların işi iyi. Elinde malı olanların da işi iyi! Kötü olan biri varsa, devletten maaş alamayanlar, çocukları sağlam olup da çalışmayanlar; gündelik geçinen emekçi insanlar. Onlar da bir o yana bir bu yana yanaşmakla vakit geçiriyorlar. Yalnız “fakirim” diyen bir kesim var, onlar da her cuma namaz çıkışında caminin önünü dolduranlar. Başka hiç kimse “ben geçinemiyorum,” demiyor. Ya gerçekten bir yerlerden vurgun yapıyor ya içeride soğan ekmek yiyor, kimseye belli etmiyor ya da Anne babası üzerinden geçiniyor.

            Haftada bir gün çarşıya gidiyorum. Her gün gitmem mümkün değil. Mazot parası maaşın yarısı ediyor. Neresi ucuzsa ve neyi almam gerekirse, kılı kırk yararak onu almaya çalışıyorum. Cebimden çıkardığım para anında uçuyor. İster yüz lira olsun ister iki yüz lira, ilk alışverişte tükeniyor. İkinci parayı çıkarmadan kaçmaya çalışıyorum. Hiç bir şeyin yanına yaklaşılmıyor. Hayat gerçekten çok pahalı, işin garibi alan da sıkıntılı satan da sıkıntılı! “Kâr etmiyoruz,” diyorlar. Onlara da acıyorum. Sadece “kâr ettim,” diyenler de elinde daha önceden malı kalanlar. Onlar da yerine koyamayacaklar. Bunu hissediyorlar ama söyleyemiyorlar.

            Çiftçileri anlamak gerçekten zor! Her yıl ellerine elli, yüz bin para geçenler, bu yıl iki yüz, üç yüz bin liradan bahsediyorlar. Ama ekim zamanını da kara kara düşünüyorlar. Çünkü alacakları beş katı yükselmiş. Satacakları ise iki üç katı yükselmiş. Sadece bol para aldıklarını sanıyorlar. Para ellerine geçince seviniyorlar, ama masraflar da üzerlerine üzerlerine geliyor.

            Eskiden haftada bir süt alır yoğurt yapardık. Ama şimdi almıyorum. Sadece marketten bir iki kilo yoğurt alıyorum. Peynirin yanına yaklaşılmıyor. Peynir yemeği neredeyse unuttuk! Bal yiyemiyoruz. Yokluğundan değil, canımız istemiyor. Aldığım ballar günlerce kapağı açılmadan bekliyor. Bal mı iyi değil yoksa ağzımızın tadı mı yok bilmiyorum. Ama tuhaf bir durum!

            Basılacak kitaplarım çoğaldı. Onları bastıramamak en büyük kaygım! Yazdıklarımı dosyalıyorum. En az sekiz kitap çıkacak durumda. Kitap fiyatları pahalı, bastırmak ondan da

Pahalı! Yayıncıya veriyoruz, bir sürü kitap alıyor, reklâm yapıyor, paraya gelince yok oluyor.

            Eskiden çalışırken bu işleri idare ediyordum. Bir çevrem vardı. Şimdi kitap satamadığım gibi bir de etrafa bedava dağıtıyorum. Koskoca belediye başkanları, Kaymakam ve birim müdürleri gelip bakıp gidiyorlar. Çok ilginç bir yönetim şekli oluştu. Milletvekilleri bile kitabı alınca seviniyorlar. Bu garibanların da elinden tutalım düşünceleri yok nedense!

            Ben ve benim gibi yazarların ortak görüşü şu: Bizler yaşadığımız çağı gelecek nesillere aktarmakla görevliyiz. Bizim hitap edeceğimiz kişiler etrafımızdaki kişiler değil, torunlarımızın, torunlarının, torunları belki! İnşallah onlar bizi merak ederler. Ama onu da sanmıyorum. İnsanoğlu ilginç bir serüvenin içine girdi. Karınca kanatlanınca belasını bulurmuş. Gelişen teknolojiler sayesinde dünyayı terk edip gidecekler diye korkuyorum. Çünkü bilim adamlarının yaşayacağı ülkeler kalmadı. Toplum zenginlerden ve fakirlerden oluşuyor. İkisinin arasında mutlu bir dünya yok. İlim, irfan zenginlerin çocuklarına kaldı. Terör, soygun ve yağmacılık ise fakirlere kaldı. İlginç bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar sanki benim gibi yalnız yaşıyorlar. Kimse kimseyi görmüyor. Sadece sanal âlemde beğeni yaparak tatmin olmaya çalışıyorlar. Bazıları mutlu görünse de göstermelik mutluluk. Hepsi benim gibi yalnız yaşıyorlar.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00