SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


"NE DİYECEKTİN, NE SÖYLEYECEKTİN ŞAİRLERİN ŞAHI OLSAN  BİR AH'TAN BAŞKA." -DİDEM MADAK


"NE DİYECEKTİN, NE SÖYLEYECEKTİN

ŞAİRLERİN ŞAHI OLSAN 

BİR AH'TAN BAŞKA." -DİDEM MADAK

Salâh Birsel, "63 yaşımı tenceresi, penceresiyle tutup kaldırarak, 64'ü masamın üstüne oturtuyorum. 

Bakalım onunla ne kadar söyleşirim.

Artık tüm tanıdıklarımla arama bir uzaklık yerleştirmeliyim. Odamı, yazı masamı, kitaplarımı, Bağdat Caddesi'ndeki ağaçları, pencereden bakınca gördüğüm denizle gökyüzü parçasını da kendime çokça yaklaştırmamaya dikkat etmeliyim.

Bunu onları sevmediğim için yapmıyorum. Tersine, topunu çok seviyorum.

Nedir, elmalar kızarsa, limon çiçekleri açsa da ergeç ayrılacağım onlardan.

Şimdiden birbirimize yabancılaşmalıyız." diyor Yaşlılık Günlüğünde. 

Tarih 13 Kasım 1982...

Eh be ustam, çok erken başlamadın mı toparlanmaya!..

Ben, 27 Ekim'de 74 yaşımı "tenceresi, penceresiyle tutup kaldırarak "75'i 

"masamın üstüne" oturttum.

Onunla uzun süre daha söyleşmek istiyorum.

Tanıdıklarımla arama mesafe koymaya hiç mi hiç niyetim yok!.. Odamdan 

 yazı masamdan, kitaplarımdan da ayrılmaya niyetim yok!.. 

Tersine, oturduğum yere yakın yeni bir kitapçı açılmış ben yokken; hem yeni kitaplar hem de ikinci el kitaplar satıyor. Sahipleri orta yaşta bir çift; kitapları çok da güzel düzenlemişler.

 Kitabın adını tamamlamadan oturduğum masada önüme geliyor. İki gün ara vermeden gittim ve elim kolum dolu geldim. Şimdi tıklım tıkış olan kitaplığımın neresine koyacağım diye düşünüyorum. Kara kara değil, apaydınlık gülümseyen bir yüzle...

Çalışma odam, evimin çatı katında... Urla Körfez'i bütün güzelliği ile karşımda.

Denizle gökyüzü hâlâ pırıl pırıl İzmir'de... Neden uzaklaşayım ki o görüntüden?

Sevgili Salâh Birsel, senin ürettiğin sözcüklerle söylemek istiyorum, "dünyanın hartasını, purtasını iyisinden çakaloz" ettim ben de bu yaşa kadar...

Senin dediğin gibi "yaşlılık gözlerin önündeki tüm perdeleri" kaldırıyor.

"600 km. ötedeki deniz kırlangıçlarının kanat oyunlarını bile belli" ediyor.

Yaşlılığın bu kazançlarından yararlanmak istiyorum, gittiği yere kadar...

Gittiği yere kadar diyorum; büyük, çok büyük acılar, sırasız ölümler yaşamadığım sürece, Cahit Külebi gibi söylemeyeceğim, söylemek istemiyorum "DOSTLARA TÜRKÜ"mü...

"Dostları bilin ki burda

Bir yalnız Cahit Külebi

Garaja çekilmiş hurda

Paslanmış kamyonlar gibi

Bekler durur Ankara'da "

"SON"a yaklaştıkça böyle de demek istemiyorum:

"Şiir beklemeyin benden gayrı

Ey dünyadan gelip geçecek dostlar!

Uykusuz gecelerimi başıboş atlar gibi

Salıverdim ama ne çıkar!"  - CAHİT KÜLEBİ

Amacım yaşlılığın getirdiklerini- götürdüklerini anlatmak değildi; ama o çok severek okuduğum yazıların dilimin bağını çözüyor usta!.. Çünkü, senin yazdıklarında, tüm renkleriyle insan, tüm zorluğu ve güzelliği ile yaşam var, benzersiz bir anlatım var.

Bir bölümünde denemenin, gençlerden söz açıyorsun ve "Gençlik, insanın

burnunun ötesini seçmesine ket vurur. İyi de yapar." diyorsun.

Ardından da; gençlerin, daha yaşamlarının ilk adımlarında dünyanın türlü kötülüklerini görürlerse "dost kayırma" gibi, "üçkâğıtçılığın değirmen deresi gibi aktığını sezecek" olurlarsa, "göz yaşartıcı bir karamsarlığa" gömülüp,  "ayakta duramayacak kertelere" yuvarlanacaklarını yazıyorsun.

Sonra da gençlerin "âşıkane, mestane denizlerde kulaç atmaya" bayıldıklarını

yazıyorsun. Onların özünde, "habis urların sayısını sınırlı bellemek, gelecekte 

şeker-şerbet bayır turplarının yetişeceği umuduna kapılmak vardır." diyorsun.

 

Çok da haklısın! Gençken büyük çoğunluğu gençlerin böyle duyumsar. 

Denenmiştir, yazdıkların gibidir gençlerin tutumu, davranışı, umutları...

ÇAKIL

Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde

Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar

Bir gelincik açılır ansızın

Bir gelincik sinsi sinsi kanar

 

Seni düşünürken 

Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır

Deliler gibi dönmeğe başlar

Döndükçe yumak yumak çözülür

Çözüldükçe ufalır küçülür

Çekirdeği henüz süt bağlamış 

Masmavi bir erik kesilir ağzımda

Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken 

Bir çakıl taşı ısınır içimde.  -BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

Hangimiz gençlik çağımızda sevdiğimizi düşündüğümüzde bu benzersiz duyguları yaşamadık? Hangimiz sevinin uyandırdığı coşkulu tutkuyu, içimizde bir çakıl taşının ısındığını, bir kuşun gelip yüreğimizin ucuna konduğunu duyumsamadık?...

Hep çoğunluk dedim; çok mu ya da az mı gençliğini gerçekten genç gibi yaşayabilenler bilmiyorum!.. Bildiğim, herkesin bu kadar şanslı olmadığı...

HÜLASA

Ben ölsem be anacağım

Nem var ki sana kalacak

Ceketimi kasap alacak

Pardösümü bakkal

Borcuma mahsuben...

Ya aşklarım

Ya şiirlerim ne olacak

Ya sen ele güne karşı

Nasıl bakacaksın insan yüzüne

Hülasa anacığım 

Ne ambarda darım

Ne evde karım

Çıplak doğurdun beni

Çıplak gideceğim.  - RÜŞTÜ ONUR

Bak sevgili ustam Birsel, gençlerin umutlarından söz açtın; ama, umutsuzlar sıraya girdi gözlerimin önünde...

RÜŞTÜ ONUR, arkasında kitap hâline getirilmemiş şiir, mektup, öykü ve denemeler bırakıp gitti 22 yaşında...

Sen, sevgili Salâh Birsel, sen toparladın bunları ve saygı kitabını hazırladın.

GRAMER DERSİ

"Sevmek" bir kelimedir

"Sarı saçlı" dersem bir kız için

Sıfat söylemiş olurum

"Ben sarı saçlı bir kız sevdim"

Bir cümledir. Sevda dolu bir cümle

Nokta koymalı, durmalı zira

Zira "açlık" da bir kelime

Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi

Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime

"Öleceğim, ölüyorum, öldüm"

Diyeceğim bir gün." -MUZAFFER TAYYİP USLU

Onu da gençliğini yaşayamadan, 24 yaşında uğurladık sonsuzluğa...

SİZ AŞKTAN N'ANLARSINIZ BAYIM?

"Çok şey anladım geçen üç yıl boyunca

Balkona yorgun çamaşırlar asmayı

Ki uçlarından çile damlardı

Güneşte nane kurutmayı

Ben acılarımın başını

Evcimen telaşlarla okşadım bayım.

Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.

İnsan kaybolmayı ister mi?

Ben işte istedim bayım.

Uzaklara gittim

Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin

Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!" -DİDEM MADAK

DİDEM MADAK, arkadaşlarına "Az sonra ölecek birinin gözleriyle dünyaya baktığımızda hayatın her yerinden şiir fışkırdığını görürüz." demiş; o öleceği zaman şiir fışkırmış mıydı acaba hayatın içinden, yoksa tersi mi olmuştu?..

DİDEM MADAK öldüğünde, yirmili yaşlarda değildi; Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu, Arkadaş Z. ÖZGER vb. gibi, ama genç sayılabilecek bir yaştaydı.

Tıpkı Tezer Özlü, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Oğuz Atay vb. gibi; ancak D. MADAK 

gençliğini yaşayamamıştı. Giderken de bu dünyadan; kızına, "Canım kızım, cehaletimden şair oldum... Annesizlikten. Sen sakın şair olma." demişti.

CAHİT KÜLEBİ, "İSTANBUL" şiirinin sonunda:

"Anladım bu şehir başkadır 

Herkes beni aldattı gitti.

Anladım bu şehir başkadır 

Herkes beni aldattı gitti.

Yine kamyonlar kavun taşır,

Fakat içimde şarkı bitti."  diyor.

Herkesin yaşamının her evresini, istediği biçimde, istediği koşullarda yaşamasının diliyorum. Hiç kimsenin içindeki şarkı bitmesin. 

                    HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04