Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 81.Cİ YILDÖNÜMÜNDE (16)


CUMHURİYET’İN YARIM KALMIŞ EĞİTİM DEVRİMİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Atatürkçü Eğitimden Ödün Verme Dönemi Başlıyor

1945’lerin sonuna kadar Atatürkçü Eğitimden ödün verilmeden uygulamanın sürdürüldüğünü görüyoruz. 1946’dan itibaren, çok partili düzene geçildikten sonra laik eğitimden, öğretim birliğinden ödünler verilmeye başlandı. Okullara din dersleri yeniden kondu. Kuran kursları ve gereksinimin çok üstünde olan imam hatip liseleri (İHL) açıldı. Her iktidar bir öncekinden daha fazla İHL açmakla övünür hale geldi. Laiklikle ve öğretim birliğiyle bağdaşmayan bir anlayışla 1982 Anayasasına ilk ve orta öğretim programlarına zorunlu din dersi konularak eğitimin dinselleştirilmesine izin verildi. Bu gün imam hatip liselerinin sayısı genel eğitim veren liselerin sayısına neredeyse yaklaşmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, YÖK’ün son yaptığı katsayı değişikliğiyle ve hükümetin bu arada yaptığı 170 adet yönetmelik içinde yer alan İHL idare yönetmeliğinde gerçekleştirdiği sinsi değişiklikle bu okulların imam, hatiplik ve Kur’an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi için gerekli olan bilgi ve becerilerin kazandırılmasının yanı sıra öğrencilerin ‘’ilgi, istek, yetenek ve başarılarına göre hem mesleğe hem de yükseköğretim programlarına hazırlanmalarını’’ ve ’’yabancı dil öğrenerek alanlarında araştırmacılığa yönelmelerini’’ sağlayan olanaklar verildi. Böylece genel liselerin sahip oldukları olanakların tamamına sahip olmaları sağlanmış oldu. Bundan böyle imam hatip liseleri genel liselerin alternatifi haline getirilmiştir. Ülkemizde lise ve üniversite öğrencileri bundan sonra resmen farklı iki kaynağa dayalı hale getirilmiş olacaktır: Birincisi genel liseler; diğeri ise din eğitimine dayalı imam hatip liseleri. Bunun sonucunda ülkede iki tip yurttaş yetiştirilecek, bunun en büyük zararını da ulusal birlik görecektir. Çünkü ulusal birliğin sağlanması, Anayasanın teminatı altındaki Öğretim Birliği Yasası’nın gerekçeleri arasındadır. Böylece Öğretim Birliği Yasası’na ve ilkesine uyulmamış, Osmanlı’nın son yüzyılında görülmüş olan öğretimde ikilik sorunu yeniden hortlatılmış olacaktır. Mevcut iktidar da bugün bunun nimetlerinden yararlanarak halktan aldığı güçle ülkeyi istediği gibi yönetmekte ve eğitimin dinselleştirilmesi politikasını adım adım sürdürmektedir. Böylece, dolaylı yoldan Öğretim Birliği Yasası uygulamasına da son verilmiş olunmaktadır ki, bunun Anayasa’ya aykırılığı ortadadır. Bu değişiklik Yüksek Mahkeme’ce iptal edilmediği için giderek genel liselerin arka plana itilip, İmam hatip liselerinin ön plana çıkarılması ve tüm yükseköğretim programlarının bu lise mezunlarınca doldurulması da beklenmelidir.

Oysa laik ve bilimsel eğitim anlayışıyla verilen öğretim birliği, Cumhuriyet eğitiminin temelidir. Bu temel yok edilemez ve yok edilmesine izin verilemez. Çünkü anayasal güvence altına alınmıştır. Ayrıca Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre de eğitimin, öğretim birliği içerisinde laiklik ilkesine uygun olarak verilmesi zorunludur. Ancak anayasal koruma altındaki yasalar, küflü raflarda dokunulmadan bekletilme şeklinde olmamalı ve uygulanırlığını sağlamak gerekmektedir. Ne yazık ki, Atatürk’ten sonra gelen çoğu iktidarlar, Atatürk Devrimlerinden ödün üstüne ödün vermişlerdir. Uyguladıkları yanlı ve yanlış eğitim politikalarıyla, Cumhuriyet’in temel değerlerine yeterince önem vermeyen, bir takım yeni amaçlar doğrultusunda yeni bir kuşak yetiştirilmek istenmiştir. Bunu yaparken de Anayasayı ve yasaları çiğnemekten geri durmamışlardır. Bu doğrultudaki değişim, ne yazık ki günümüze kadar arada bir hızı azalsa da, devam edip gelmiştir. Günümüzde de,  özellikle mevcut iktidar döneminde büyük bir ivme kazanmıştır.  Bunun sonucunda eğitim sistemimiz artık gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almış bulunmaktadır. MEB, uzun zamandır başına geçen kişilerin bağlı olduğu politikaya göre yol almakta;  partisel kaygılar aklın öncülüğüne, ulusal duyarlıklara, bilimsel-sanatsal verilere dayalı, çağdaş eğitim-öğretim anlayışının önüne geçmiş bulunmaktadır. Halkımız da bu duruma ne yazık ki seyirci kalmaktadır.

Tüm bu sorunların üstesinden gelebilmek için toplumdaki laik kitlenin örgütlenerek, bilinçli bir demokratik mücadeleyi hemen başlatması gerekmektedir.  Bu konuda tüm gerçek Atatürkçü aydınlara, vatansever halkımıza ve medyaya büyük görevler düşmektedir. Çevremizi bu konularda aydınlatma ve halkımızı da bilinçlendirme çalışmalarımıza hız ve güç vermeliyiz. Atatürk’ün ideallerini geçekleştirecek iktidarlara kavuşuncaya kadar bu mücadeleyi yılmadan, usanmadan sürdürmek zorundayız. Ancak bu şekilde eğitim sorunumuzu çağdaş bir anlayışla, bilimin yol göstericiliğinde çözmemiz mümkün olabilir. Atatürk’ün ortaya koyduğu laik, ulusal, pozitivist eğitim ilkeleri doğrultusunda eğitim sistemimizi ancak bu sayede yeniden yapılandırabiliriz.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92