Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 81.Cİ YILDÖNÜMÜNDE (12)


 CUMHURİYET’İN YARIM KALMIŞ EĞİTİM DEVRİMİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Atatürk Döneminde Eğitimdeki Gelişmeler Işığında İçinde Bulunduğumuz Durumun Genel Bir Değerlendirilmesi

Cumhuriyet ile birlikte Atatürk’ün önderliğinde ulusal, laik ve çağdaş bir eğitim politikası ve felsefesi oluşturulmuştur. Atatürk’ün eğitimle ilgili ortaya koyduğu düşünceler çerçevesinde gerçekleştirilen eğitimdeki atılımlar, toplumun temel gereksinimini önemli ölçüde karşılamıştır. Aynı zamanda çağına uygun modern, yaygın, disiplinli, parasız ve karma olan eğitim-öğretim uygulamaları sayesinde, eğitimin nicelik ve nitelik gelişmesi sağlanmıştır. Eğitim-Öğretimde sağlanan birlikten ve eğitim işlerinin tamamen kamunun denetimi altına alınmasından sonra çıkarılan yeni kanun ve yönetmeliklerle yeni bir ulusal eğitim-öğretim sistemi oluşturulmuştur. Harf devrimi, Türk tarihi ve diline yönelik çalışmalar, yeni açılan ilk, orta, lise ve yükseköğretim kurumları ve mevcutların yenilenmesi, çok sayıda yabancı uzmanların getirilmesi ve yurt dışına eğitim konusunda uzman yetiştirmek için öğrencilerin gönderilmesi Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki ilk beş yıllık kısa bir sürede yapılan önemli eğitim yatırımlarıdır. Ekonomik zorlukların yaşandığı bir dönemde, fedakâr Türk halkının eğitime olan büyük isteği ve desteği sayesinde on beş yıl gibi kısa bir sürede Türkiye kalkınan, özgün ve çağdaş bir eğitime kavuşmayı başaran bir ülke olmuştur.

1938’e gelindiğinde eğitimin ilk, orta ve yükseköğretim düzeyinde de nicel olarak önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Eğitim kurumları Cumhuriyet öncesi ile kıyaslanmayacak ölçüde ülkenin hemen her yerinde yeniden açılmaya başlanmıştır. Okuma-yazma seferberliği ile birlikte yürütülen okullaşma çabaları, bu okullarda öğrenim görecek öğrencilerin sayısını önemli ölçüde arttırmıştır. Ayrıca okulların gereksinimi olan öğretmenler de kısa süre içinde öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olarak mevcut eğitim ordusuna katılmışlar ve Atatürkçü eğitimin birer uygulayıcıları olmuşlardır. Her ne kadar Atatürk döneminde hem niceliksel hem de niteliksel olarak eğitim kurumlarının sayısında, öğretmenlerin ve öğrencilerin sayısında büyük bir artış sağlanmış ise de bu asla yeterli görülmemiştir. Özellikle ilköğretim alanındaki sayısal artışlar istenilen düzeyde gerçekleşememiştir. Altyapı, konargöçer durumlar, nüfusun çoğunluğunun çocuklar dâhil tarımda çalışıyor olması gibi birçok nedene bağlı olarak köylere henüz yeterince eğitim götürülememiş ve köyde çalışacak nitelikte ve sayıda da öğretmen yetiştirilememiştir. Mevcut okullardan mezun olan öğretmenler ancak şehir ve kasabalardaki okulların gereksinimlerini karşılayabiliyorlardı. Ayrıca bu öğretmenlerin bir kısmı da köylerde açılan okullarda barınma, ulaşım ve altyapı yetersizliğinden dolayı çalışmak istemiyorlardı. Nüfusumuzun % 75’ini oluşturan köy halkını uyandıracak, aydınlatacak ve iyi üretici, bilgili insan yapacak öğretmeni, köy koşullarına uygun olarak yetiştirmek için güdülmesi gereken yöntem henüz bulunamamıştı. Bu açıdan 1935’te Reşit Galip’in bakanlığı sırasında kurulan Köy İşleri Komisyonu, ”Köy Eğitimi’nin” ana ilkelerini belirten önemli bir rapor hazırlar; bu gerekçelere dayanarak Saffet Arıkan’ın bakanlığı sırasında 1937 çıkarılan “Köy Eğitimcileri Kanununu” ile eğitmen denemesine girişilir ve olumlu sonuç alınınca da Hasan Ali Yücel’in bakanlığı sırasında, 17 Nisan 1940’da ünlü Köy Enstitüleri denemesi başlatılır. İlk başta bütün yurdu kapsamak üzere 14 Köy Enstitüsü açılır, sonradan sayıları 21 e kadar çıkar.

Atatürk döneminde ortaöğretim kurumlarına da büyük önem verilmiştir. 1926-1927 eğitim-öğretim döneminden itibaren karma eğitim uygulanmaya başlanmıştır. Yeni ders programları ve müfredatı hazırlanmıştır. Yeni ders kitapları yazılmıştır. Türkiye’de ilk kez liselerde sosyoloji dersi okutulmaya başlanmıştır.

İleri ülkelere göre ciddi bir fen öğretimini, birkaç yüzyıllık bir gecikmeyle başlatan Türk milleti, mevcut bilgi birikimini kısa sürede özümlemek ve temel bilimlerdeki hızlı gelişmelere ayak uydurabilmek için fen öğretimi programlarını sürekli olarak değiştirmek, geliştirmek ve çeşitlendirmek zorunda kalmıştır. Fen programlarıyla ilgili reformun ön çalışmasını 1933’de orta öğretim Genel Müdürü olan Hasan Ali Yücel’in yaptığını 1938’ de yayımladığı “Türkiye’ de Orta Öğretim” adlı yapıtından anlıyoruz. Fen programlarıyla ilgili reform çalışmalarında önce Fransa ve Almanya'nın, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da ABD’ nin örnek alındığını görüyoruz.

Yükseköğretimde de büyük gelişmeler sağlanmıştır. Atatürk ilke ve devrimlerinin dayanaklarını oluşturmak, yurt geneline yaymak, kökleştirmek ve çağdaşlığın, bilimin ve aydınlanmanın ifadesi olan bu ilkelerin yılmaz savunuculuğunu yapmak üzere gençliğin ulusal bilince sahip ve çağdaş kültürlü olarak yetişmesi, Atatürk’ün en büyük ereklerinden biri olmuştur. Bunun için tüm eğitim kurumlarının çağdaş yapıya kavuşturulması ve acilen nitelikli çağdaş öğretmen ve öğretim elemanları yetiştirilmesi gerekiyordu. Bir ulusun ilerleyebilmesi, çağdaş uygarlıklar düzeyinde yerini alabilmesi, aynı zamanda bağımsızlığını koruyabilmesi, o ulusun bilim dünyasında ne kadar söz sahibi olduğuyla eşdeğer olduğunu bilen Atatürk, çağdaşlaşma yolunda önemli basamaklardan birinin de yükseköğretim, yani üniversiteler olduğunu düşünüyordu. Kurtuluş’tan hemen sonra 26 Ekim 1922’de İstanbul Darülfünun’ un, Edebiyat Fakültesine gönderdiği bir telgrafta: ’’Eminim ki milli istiklalimizi ilim alanında Fakülteniz tamamlayacaktır’’ sözleriyle yükseköğretim kurumlarından beklentisini dile getiriyordu. Ne yazık ki İstanbul Darülfünunu o günkü yapısıyla çağın çok gerisinde kalmıştı. Yapılan devrimlere destek vereceği yerde köstek olmuştu. Bunun üzerine 1933 üniversite reformu gerçekleştirildi..

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92