Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


21. YY. FİZİK/FEN EĞİTİMİ/ÖĞRETİMİ NASIL OLMALI  (5)


Bugün aradan geçen çeyrek asırlık bir süre sonrasında duruma baktığımız zaman ne görüyoruz? İlköğretim ve ortaöğretimde öğretmenlik yapanlar çok çeşitli okullardan ve programlardan yetişmişlerdir. Eğitim sisteminde bugün ilköğretmen okulu, eğitim enstitüsü, eğitim yüksekokulu, yüksek öğretmen okulu, eğitim fakültesi gibi öğretmen yetiştiren okullarda öğrenim görerek ve başka yüksekokullardan veya fakültelerden mezun olup da eğitim sertifikası programlarını tamamlayarak öğretmen olan bir öğretmen kitlesi vardır. Ne acıdır ki, Türkiye’de öğretmen yetiştirme işi başka hiçbir meslekte görülmeyecek kadar çok farklılık gösteren biçimde yapıla gelmiştir. Kırsal kesimi içten canlandırmak ve bu kesimle bütünleşebilen öğretmen yetiştirmekte son derece başarılı olan köy enstitüleri ise pedagojik ve eğitimsel değil, politik nedenlerle kapatılmışlardır. Bugün üniversitelere yüzlerce bilim adamı kazandırmış, liselere binlerce değerli öğretmen vermiş bir kurum olan yüksek öğretmen okulları 12 Eylül 1980 öncesi anarşiye kurban edilmişlerdir. Ne yazık ki başarılı olan hiçbir eğitim kurumumuz uzun ömürlü olamamıştır, eğitim sistemimiz de öyle!...

            YÖK yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim enstitüleri önce eğitim yüksekokuluna dönüştürülerek üniversitelere bağlandı. Bu okullardan bir süre ilkokul öğretmeni yetiştirildi. Daha sonra sınıf öğretmenliği bölümüne dönüştürülerek eğitim fakültelerine bağlandılar. Bu bölümden mezun olan öğretmen adaylarının ihtiyaç duyulan öğretmen sayısını karşılayamadığı kısa bir süre içinde görüldü. Bunun üzerine öğretmen açığını kapatabilmek için acil önlem olarak formasyona bile sahip olmayan binlerce yüksekokul ve fakülte mezunu, öğretmen olarak ilkokullarla atandı. Şimdilerde ise yeni mezun öğretmen adayları kadrosuzluk yüzünden ve konan merkezi sınav sistemi ile öğretmenlik yapma şanslarını büyük ölçüde kaybetmişlerdir. Öte yandan YÖK yasasıyla birlikte alt yapısı olmayan eğitim fakülteleri açılarak öğretmen yetiştirme olayında bir kargaşa yaşanmıştır. Eğitim fakültelerinden mezun olan öğrencilerin alan bilgilerinin zayıf olduğu ve öğretmenlikteki başarılarının fen fakültesi mezunlarına göre daha düşük oldukları, ilgili birçok araştırmada ortaya konmuştur. Son zamanlarda öğretmenlik formasyonu olan herkes merkezi sınavı geçtiği takdirde ancak öğretmen olabilmektedir. Bu yeni sistem ile yetişen öğretmenlerin 1970 öncesi öğretmenlerle bir kıyaslama yapıldığında ortaya çıkan önemli bir fark şudur: Bugünkü öğrencilerin geçmişteki öğrencilere göre alan bilgisi yönünden daha iyi yetişmiş oldukları söylenebilir ancak bu öğrencilere verilemeyen önemli bir şey vardır: Dün öğretmen okullarında, eğitim enstitülerinde, yüksek öğretmen okullarında “ben öğretmen olacağım” diye girip “ben öğretmen oldum” fikriyle çıkan öğretmenlik ruhuna ve sevgisine sahip gençler vardı. Bugün ise üniversitelerde verilen eğitim ve öğretim, gençlere henüz bu ruhu verememektedir. Bu önemli bir eksikliktir.    

            O halde Türkiye’de öğretmen yetiştirme modelimizi yeni baştan düzenlemek zorundayız. Öğretmenlik ruhunun ve sevgisinin öğretmen adaylarına erken yaşlarda verilebilmesi için adayların lise eğitimini Anadolu öğretmen liselerinde yapmaları önemlidir. Bunun için öğretmen liselerinin açılarak, kapasitelerini ihtiyaca göre arttırarak, zeki, çalışkan ve istekli öğrencileri sınavla bu liselere yerleştirmek suretiyle orta ve lise öğrenimlerini bu okullarda yapmaları sağlanmalıdır. Bu okulların öğretmen kadrosu iyi seçilmelidir. Burada gerekli olan lise müfredatına ek olarak pedegojik dersler de verilmelidir. Böylece öğrenciler genç yaşta öğretmenlikle ilgili önemli bilgilere sahip olabileceklerdir. Bu öğrencilerin Anadolu öğretmen lisesinden mezun olduktan sonra üniversitelerin ilgili öğretmenlik bölümlerine girmelerini için teşvik edici gerekli önlemler alınmalıdır. Üniversitelere yerleşen bu öğretmen adayları alan bilgilerini ilgili fakültelerden ve eğitim formasyonunu ise eğitim fakültelerinden alarak öğrenimlerini tamamlamalıdırlar. Bu model aslında geçmişte yüksek öğretmen okullarında uygulanan modelin bir benzeridir.

                        Eğitim piramidinin yükseklik boyutunu temsil eden davranışları biçimlendirme bileşeni ise mevcut sistemde nerdeyse yok gibidir… Öğrencinin bilimsel düşünme ve bilimsel metodları özümlemesini sağlamak ortaöğretimin amaçlarının dışında sanki. Öğrenciler genelde bilgi alışverişinde tamamen pasif, soru sormaları kısıtlı, öğrenme sadece hatalarla dolu ders kitaplarının dar kapsamı içinde sınıfta yeterli olmadığı için, özel dershaneler ve özel öğretmenlerle bu açık kapatılmaya çalışılıyor. Öğrenciler kendi kendilerini yetiştirmek için genelde fazla bir çaba harcamıyorlar, ek kaynakları bulup incelemiyorlar ve problemleri çözmek için yeterli gayret göstermiyorlar. Dersler, merakı öldürüyor, öğrenciler öğretmeni bir rehber ve bilgi kaynağı olarak görmüyorlar. Öğretmen, testleri değerlendiren ve bilgi aktaran bir kişi. Öğrencilerin, öğrendiklerinin günlük yaşamla ilgisi ya da kullanılışı hakkında hiçbir bilgileri yok. Mühendislik ve bilim adamı dışında bilim ve teknoloji ile ilgili meslekler hakkında pek bir şey bilmiyorlar. Öğrenciler, öğreneceği bilimsel metodların ve bilgilerin, onların güncel ve sosyal problemlerini çözmek için yardımcı olabileceğinin farkında değiller. Öğrenciler bir konuyu ya da davranışı, rasyonel argümanlar çerçevesinde delil ve kaynak göstererek savunmayı bilmiyor ve bu nedenle geniş kapsamlı konular üzerinde düşünme ve inceleme yetenekleri gelişmiyor. En önemlisi fen eğitiminin üniversiteye girişten başka yararı olacağı kanısında değil, bilim ve fenne yeterince saygısı yok. O halde bu yeni modelde bu sakıncaların giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması zorunludur. Öncelikle, öğretmen ve sınav merkezli doğmatik, otoriter ve ezberci bir biçimde tahta tebeşir tekniği ile doğa gerçeklerinden kopuk, kuru lafa boğulmuş, mantığı ve düzeni anlaşılmayan donuk bir bilgi alışverişi geleneği içine yerleşik kalmış olan mevcut eğitim sistemine son verilip, uygulama ağırlıklı, zengin laboratuarlı, iyi hazırlanmış nitelikli ders kitapları ile donanımlı, öğrenci merkezli aktif eğitime geçilmesi ve mevcut öğretmenlerin de bu konuda iyi yetiştirilmeleri gerekmektedir.

            Öğretmen eksikliği,  öğretmenin niteliksizliği, mali darlık, sınıf ve dershane koşulları gibi pek çok soruna rağmen temel eğitimden yükseköğretime kadar eğitim sistemimizi çağın gereklerine uygun olarak değiştirmeliyiz. Fen eğitimi alanında Türkiye’nin zaman zaman atılımlar yaptığından daha önce söz etmiştik. Çoğu zaman dışarıdan aktarılan fen eğitimi programlarının çevirisi ya da uyarlaması olan bu yaklaşımların yerine sürekli bir geliştirme yaklaşımı kurumsallaştırılmalıdır. Türkiye’nin fen ve eğitim bilimlerindeki insan gücü kaynağı bu kurumsallaşmayı gerçekleştirebilecek nitelikte ve niceliktedir. Başta ülkemizin insanları; aydınları, akademisyenleri ve sivil toplum örgütleri, bu konuda yetkili olan karar mercilerini harekete geçirmek zorundadırlar. 

            Çağ dışı insan yetiştirmeyi hedefleyen bu mevcut sistemi değiştirmek hepimizin ortak hedefi olmalıdır. Bilimsel kavramları sorunların çözümü için kullanan fen-teknoloji ve toplum arasındaki ilişkilere duyarlı insanlar yetiştirmek için daha ilkokuldan bu konulara önem vermemiz gerekiyor.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92