Bahar- yaz ayları başladı. Hava iyice güzelleşti. Bu mevsim, aşkların yeniden, tıpkı çimenler gibi yeniden yeşerdiği mevsim, coşkunun arttığı mevsim...
“Ben ki her nisan bir yaş daha genç
Her bahar biraz daha âşığım” diyor Orhan Veli, boşuna mı?
“Deli eder insanı bu dünya
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç” derken ve yaşama sevincini dile getirirken boşuna mı seçmiş bu mevsimi...
Sabah vaktidir. Sabahla birlikte insanoğlu için yeni bir gün başlamıştır; üstelik mevsim bahardır. Gök mavi, ağaçlar yemyeşil, kuşlar cıvıldayarak uçuşuyor, karlı dağlar, içinden ırmaklar akan yeşil vadiler, evlerin bahçelerinde renk renk gül, yasemin, karanfil- çeşit çeşit mis kokulu çiçekler... Coşmaz mı Cahit Sıtkı!
“Bu sabah hava berrak
Bu sabah her şey billurdan gibi.
Gök masmavi bu sabah,
Güzel şeyler düşünelim diye.
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar
Bulutlara hayretinden “ diyor ve bize bırakıyor düşünülebilecek en güzel şeyin ne olduğunu bulmayı... Böyle bir havada, böyle bir çevrede, bütün erkeklerin kendilerini delikanlı, bütün kadınların genç kız duyumsadığı bu mevsimde, insanın benliğini hangi duygu sarar? Tabii ki aşk...
Cahit Sıtkı, ne düşünecektir?
Bence; “Canım, Tek Sevdiğim, Havaynan, Ekmeknen, Suynan Bir Tuttuğum” diye mektup yazdığı “düşten güzel”i, CavidanHanım’ı...
Desem ki
“Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
Ormanların en kuytusunu sen de gezmekteyim
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm.
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım
Ekmek kadar mübarek
Su gibi aziz bir şeysin
Nimettensin nimettensin.” diyerek daha bir coşmaz mı bu aylarda... Ardından da tekrar “düşten güzel” diye coşup, Cavidan Hanım’ın gönlüne bahar getirdiğini, aşkın büyülü gücünün talihini düzelttiğini, geleceğe güvenle baktığını, tüm müşküllerini çözdüğünü, dağların düzlendiğini, dile getirmez mi dizelerinde... Âh minel aşk...
Düşten Güzel
“İlktir baharın gönlüme geldiği
İlktir hem sarhoş hem ayık olduğum
Bir gerçek içindeyim düşten güzel.
Sevdiğim gülüyor yanı başımda
Aşkından talihimin düzeldiği
Sen gökte ararken yerde bulduğum
Bir sende gördüm, ince ruh, ince bel.
Sende murada erdim kırk yaşında” diye bir çırpıda sıralamaz mı bu doyumsuz dizeleri...
Bugün bir değişiklik yapmak istiyorum. Sevgili olgun gençler, ihtiyar-delikanlılar!
Size seslenmek istiyorum, Attilâ İlhan’ın “70 yaşında bile hâlâ âşık oluyorum” dediği yaşta olanlara... Yaşta ileri giderken şiirde gerideki yıllara... Çünkü benim için özel bir gün bugün!..
Bizim kuşağın bildiği eski şarkılardan söz etmek istiyorum. Önce, çoğumuzun özlediği Divan şairlerinin bestelenmiş örneklerinden okuyalım. Gözümüzle okurken şiiri, ezgisini de mırıldanalım.
"Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz sâki medet sun câm-ı Cem
Erdi yine ürd-i behişt oldu havâ amber- sirişt
Âlem behişt ender behişt her gûşe bir bağ-ı İrem"
Bugünkü Türkçeyle: Esti yine ilkbahar rüzgârı sabahleyin açıldı güller/ Açsın bizim de gönlümüz sâki aman (bize) Cem’in kadehini ver / Erdi yine nisan ayı amber(kokusu) doldurdu havayı / Âlem cennet içinde cennet İrem bahçesi tüm köşeler.
Nahifî ‘nin gazeline geçelim:
"Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım"
Bugünkü Türkçeyle: Göz gördü gönül sevdi seni ey ay yüzlü (canım)/ Kurbanın olam var mı benim bunda günahım.
Şarkı denir de Nedim unutulur mu?
"Erişti nevbahâr eyyâmı açıldı gül-i gülşen
Çerağan vakti geldi lâlezârın dîdesi rûşen
Çemenler döndü rûy- ı yâre reng-i lâle ve gülden
Çerağan vakti geldi lâlezârın dîdesi rûşen"
Bugünkü Türkçeyle: İlkbahar günleri erişti gül bahçesinin gülü açıldı/ Çerağan vakti geldi lâle bahçesinin gözü aydın / Çimenler gül ve lâlenin renginden sevgilinin yüzüne döndü /Çerağan vakti geldi lâle bahçesinin gözü aydın (olsun)
Yine döndüm çağımıza:
Yeşeren Otlar
“Bir melek su taşıdı
Biri serinlik taşıdı uzaktan.
Biri yeşillik getirdi
Yıldırım gibi, ama sessiz.
Çimenler sökün etti topraktan.
Sonra sen geldin dünya güzeli,
Yürüdün salına salına.
Bastığın yerde güller açtı,
Sarıldı ayaklarına.
Aşk da yeşeren otlara benzer,
Günü saati bilinmez.
Bakarım bir gün hepsi solmuş,
Dünya güzelim gider olmuş."
Ben sözüme başlarken, aşk tıpkı çimenler gibi yeniden yeşerir baharda dememiş miydim? İşte Cahit Külebi doğruladı sözlerimi. Şairler yalan söylemez!
Ne diyor Behçet Necatigil:
“Şairler
Ne gördükse, iyi-kötü
Ömür biter biz hâlâ
Söyleriz.
Ne varsa şu dünyada
Türlü görüntüler
Gelsek de sonuna
Söyleriz.”
Şairler yalan söylemez.
Eee sevgili okurlarım, arkadaşlarım, dostlarım! Ben derim ki, aşk şiirlerini mutlaka okumalısınız... Aşkı tazelemek, dünyaya sevgiyle bakabilmek için mutlaka okumalısınız. Benden söylemesi...
Baharla, coşkuyla, aşkla, sevgiyle dolup taşıyorum bugün; bugün 3 MAYIS çünkü...
"Ama ben en çok şeyi
En kısa zamanda sana söyledim.
Yalnız sana...” dediğim sevgili eşimin doğum günü bugün.
Ona ikimizin de sevdiği bu şiiri sunmak istiyorum; sevgili eşimin bana 53 yıl önce gönderdiği şiiri:
"ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
belki haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
ben sana mecburum bilemezsin.." -Attilâ İlhan
HOŞÇA KALIN.