Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Memleketimden İnsan Manzaraları: 319

AMERİKA KAPTI BİR GENCİMİZİ DAHA


MÜTHİŞ BİR BULUŞ

“ne olacak bu korona

ne olacak bu virüs

ne olacak bu salgın?”

                  diye soruluyor hep.

yanıt bilim kurulumuzdan:

“17 gün boyunca

tüm iş yerleri kapalı

tüm okullar kapalı

                  camiler açık olacak”

başka söze gerek var mı

böyle bir ortamda hiç

                  virüs mikrobu yaşar mı?

                                                      H. E.

                  Geçen haftaki, “Va mı Bunun Başka Bir İzah Tarzı” başlıklı yazımızda İlayda Şamilgil adlı bir genç kızımızın başarısından söz etmiştim.

                  Hani, “Maddelerdeki ısı oranını mıknatısla ölçen bilimsel bir proje üreterek bilim ve teknoloji kurumumuz TÜBİTAK’a gönderiyor da, oradaki seçkin bilim insanlarımız, işe yaramaz; diye reddediyordu” ya…

                  Lise öğrencisi inatçı kızımız yılmayıp bu kez uluslararası bir yarışmaya gönderiyordu; bu projesini. Ve 70 ülkeden katılan 5 bin proje içinden birinci seçiliyordu.

                  İki yıl önce, internette dolaşıp duran bu habere inanmadığımı yazmıştım. Öyle ya, 5 bin proje içinden en başarılı seçilen bir çalışmaya, bizim bilim insanlarımız nasıl ilgi göstermezdi?

                  Saygın bilim kurumumuz TÜBİTAK’ı değersizleştirmek için, iç düşmanlarımızın uydurduğu bir haber olamaz mıydı bu? İyi ama öyle olsa, bir açıklama yapmaz mıydı; TÜBİTAK? Haydi orada çalışanların, bilimle haşır neşir oldukları için, böyle uyduruk haberlerle ilgilenecek zamanları yoktur; desek, bu kurumun bağlı olduğu bakanlıktan da bir ses seda çıkmaz mıydı?

                  Hem de iki yıl geçtiği halde…

                  Haklılar bence! Maddelerdeki su oranını mıknatısla ölçsen ne olur, ölçmesen ne olur?

                  Onca önemli konu varken, böyle ıvır zıvır işlerde uğraşmak yakışır mı bize!

                  “Şakayı bırak da ciddi ol biraz Erkan!” dediğinizi duyar gibiyim.

                  Evet, evet haklısınız. Şakanın sırası değil. Kafamı kurcalayıp durdu bu haber. Önyargımı bir yana bırakıp, “Ya doğruysa?” diye sordum; kendi kendime. Gerçeğe ulaşmanın en doğru yoludur; soru sormak.

                  Açıp bilgisayarımı, “İlayda Şamilgil” diye yazıp bastım; internetin “ara” tuşuna. Görüp okuduklarımı size de ileteyim:

                  İlayda Şamilgil, 8 - 9 yaşlarındayken izlediği bir filmden etkilenerek günlük hayatla fiziğin ilişkisi dikkatini çeker. Sonra, fizikle ilgili çocuk kitapları okumaya başlar.

                  Bu noktada ailesi, ilgi duyduğu konuda destek verir kızlarına. İlayda henüz 12. sınıf öğrencisiyken, (lise son sınıf) “Sıvılardaki Su Oranını Mıknatısla Ölçebilen Ucuz, Hızlı ve Taşınabilir Bir Sistem” adlı bir proje hazırlar.

                  Şöyle açıklıyor; bu çalışmayı kendisi:

                  “Bu projede suyun manyetik özelliğinden yararlandım. Suyun içine bir mıknatıs yerleştirdiğinizde suyun üzerinde gözle görülemeyecek bozulmalar olur. ‘Ne kadar bozulma varsa, o kadar su olur.’ tezinden yola çıkarak yaptığım deneylerde sonuca ulaştım.”

                  İlayda, bu işlemin en çok 15 - 20 TL’ye mal olacağını, tarım ve gıda endüstrisinde kullanılabileceğini düşünüyor.

                  Hazırladığı bu fizik projesini, haklı olarak büyük bir heyecanla TÜBİTAK’a sunar. Ancak genç kızımızın bu projesi, beklediği ilgiyi görmez. Önemli sayılmayarak reddedilir.

                  Hem kendisine, hem de projesine güvenen İlayda, bu ilgisizliğe gücenip projesini çöpe atacağına, “Uluslararası Nobel Fizik Ödülü’ne Doğru İlk Adım” (First Step to Nobel Prize in Physics) adlı yarışmaya gönderir.

                  Polonya’da gerçekleşen ve en seçkin fizik profesörlerinin jüri üyesi olduğu, dünyanın en saygın fizik yarışmasına 70 ülkeden 5 binden fazla yarışmacı katılır.

                  İşte sonuç: İlayda Şamilgil, tam puan alarak yarışma birincisi seçilir.

                  İlayda tuhaf bir kız!.. Yaşıtları, başlarını cep telefonlarından kaldırmazken, O, 2013’te “İstanbul’daki bazı metro istasyonlarında kanser hastalığına neden olan radon gazı ölçümü yapıp İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne sunar.”  

                  Tabii bundan da hiçbirimizin haberi olmaz. Öyle önemli konular varken, bize ne radon gazından! Ölçmenin kime, ne yararı olur! Önemli bir haber değil ki bu; radyolar, televizyonlar söylesin, gazeteler yazsın!

                  Üniversitelerimiz, bu yetenekli kızımızı kapmak için bir yarışa girmişler midir; dersiniz?

                  Hayır, hayır!.. Aynen TÜBİTAK gibi çalışan üniversitelerimiz de böyle bir hata yapmaz elbette. Amerikan üniversiteleri ne güne duruyor ki?

                  Gerçekleri apaçık görebilen İlayda, ABD’deki seçkin okullara başvurur. Nerdeyse hepsi, “Buyur gel, bize gel” derse de genç kızımız seçenekleri 2’ye indirip tercihini Cornell Üniversitesi’nde mühendislik okumaktan yana kullanır.

                  Bu gâvur üniversitesi, genç kızımızı özel bir araştırma grubuna da davet eder. Yine bu üniversitenin profesörlerinden NASA’da teknoloji şefi olan Mason Peck, İlayda’ya Mars’a giden roketlerle ilgili bir projeye katılmasını önerir.

                  Sevinçle kabul edip bu projede yer alır genç kızımız, haftada 8 saat, laboratuvara giderek Prof. Peck’le çalışır.

                  İlayda’nın hedefi, ön patentini aldığı projesinin patentini de alıp bir cihaz haline getirerek insanların kullanımına sunmak…

                  Çok merak ediyorum: Seçkin bilim kurumumuz TÜBİTAK sayesinde bir gencimizi daha kapan Amerikalı gâvurlar devletimize, hükümetimize ve TÜBİTAK yöneticilerine teşekkür etmişler midir acaba?

                                                                        Hüseyin ERKAN

                                                                        huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04