CENGİZ ARCAN


GAZETECİLER

GAZETECİLER


 24 Aralık Hristiyanların Noel Bayramı, dolayısıyla her yerde Noel kutlamaları var.

Avrupa Türk Gazeteciler Birliği de bu geceye bir toplandı planlamış. Bizlerin de  yönetim kurulundan başkan ve yardımcılarının Türkiye’deki siyaset ve Avrupa’daki gazetecilerin sorunlarıyla ilgili  konuşmalarını dinleme imkanımız oldu.

Toplantının açılış konuşmasını yapan Sefa Doğanay ve ATGB başkanının uzun ama bilgi içerikli konuşmalarından sonra Evla Bostan hanımefendinin eleştiri ve özeleştiriyle karışık Avrupa’daki gazetecilerin konumlarıyla ilgili çok faydalandığım konuşmalarını dinledim.

Evla hanımın tespit ettiği sorunların giderilmesi için çalışacağına dair bende bir kanaat belirdi ve bu sorunların STÖ’lerinde ve siyasi oluşumlarda da olduğunu fark ettim.

Örneğin: Bu tür oluşumlarda, kurum ve kuruluşlarda birbirleriyle yardımlaşma olmamakla beraber aralarındaki kıskançlık ve bencillik olduğunu tespit etmiş olması çok doğruydu.

Ayrıca uyum (entegrasyon) sorununun sadece Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızda değil ATGB mensuplarında da olduğunu vurguladı.

Benim aklıma hemen, Hristiyan aleminin en büyük bayramı olan  Noel gecesinde ATGB’nin toplantı yapması ne kadar uygundu? En az yirmi yıldan beri Avrupa da oturan ve yabancı dilleri mükemmel olan bu gazetecilerin bayramlarını kutlayacakları ve birlikte Noel eğlencelerine katılacakları Alman, Fransız, Belçikalı dostları yok muydu? Bu da bir nevi entegrasyon sorunu değil midir?

Avrupa’daki Türk gazetecilerinin Türkiye ağırlıklı çalışmaları ve Avrupa medyasında ciddi bir yer alamaması da bir uyum sorunu değil midir?

Konuşmacıların ortak konusu Türkiye’deki tek adam sorunu ve şeriat ayak sesleriydi.

Oysa tek adam sorunu sadece en tepede değildi. Mahalle muhtarlıklarında, sivil toplum örgütlerinde, kooperatiflerde , çiftçi köylü ve esnaf odalarında ve büyük şehirlerde pıtrak gibi yayılmış olan köy derneklerinde de var.

Ve bu oluşumlar topluma hizmet etmekten daha çok toplumun birbirine düşmanlaşmasına hizmet etmektedir. Çünkü buralarda mesleki ve kültür hizmeti değil sadece kanunlara uydurularak seçim kazanma hileleri geliştirilir. Ve iş başında olan yönetimler seçime 3-0 galip başlar. Böylece her yere tek adamlar hakim olur ve halkımız bölünür, gruplaşır.

Bu tek adam sorunu sözde Müslüman olduğunu söyleyen cemaatlerde de vardır. Yaşlanmış, ölümü yaklaşmış Şeyhin önde gelen halifeleri Camilerde birbirlerini öldürmemiş miydi? Bu da bir tek adam sorunudur.

Bizler her işimizi, siyasetimizi, ticaretimizi din maskesi kılıfına bürünüp yapıyoruz. Sorunları da “din sorunu” diyerek din karalaması yapıyoruz. Aslında sorunların hepsi yönetimlerden pay almak isteyen açgözlü ve egosu şişik insanların yarattığı sorunlar...

Geçmişe bakın: Siyasi parti liderleri öldüğünde partileri dağılıp yok oldu.

Neden?

Çünkü hepsi tek adamdı. Hiç biri yedeğini/yerine geçecek halifesini yetiştirmemişti. Hepsinin arkasından kendi çocukları ve kardeşleri miras kavgası yaptılar ve siyasete babalarının bıraktığı yerden başlamaya çalıştılar. Ve siyaset ve sözde din alanı, babadan oğula geçen Padişahlığa benzeyen tek adamlar yarattı.

Dolayısıyla bu tek adam sorunu tepeden çözülemez. Çünkü o tepedeki de bu toplumun içinde yetişti.

Bu sorun anca en aşağıya inerek, hatta aileye kadar inerek medeniyete ve hakka hukuka sahip saygılı örnek insanlar ve oluşumlar yaratmakla olacaktır. Buralar para kazanılacak ve egoların tatmin edileceği yerler olmamalıdır.

Örneğin: Benim memleketimdeki sanayi kooperatifinde 35 yıl başkanlık yapan adamın tekrar seçimi kazanıp başkan olması ve bu adamın her gün tepedeki tek adamı eleştirmesi ne kadar samimidir?

Sorun çözülür!

Benim orta ve lise tahsili yıllarımda, özellikle 19 mayısta yapılar 1000, 3000 ve 5000 metre koşu yarışları olurdu. Bir de 100x4 bayrak yarışları. İşte bu!

Seçimle gelenlerin hepsi bu sistemle topluma hizmet etmelidir.

100 metreyi en iyi şekilde koşup bayrağı arkadaşına vermesini bilenlerin, içinde yaşadığı toplumlara en iyi hizmeti vereceğine inananlardanım.

İşte uzmanlık budur. “Ben uzmanım, benden başkası bu işi bilmez” diyerek oturduğu koltuğu yıllarca işgal edenlerden topluma hayır gelmez! 

Şeriat ayak sesleri de neyin nesi?

Şeriat dediğiniz de nedir ki? Arap’ın cahiliye devrinden kalma örf ve adetleri değil mi?

Din ayrı, Arap’ın örf ve adetleri ayrı bir şeydir.

Kur’an şeriatını kimse konuşmuyor ama Arap örf ve adetlerinden çıkarılan sahte şeriatı herkes konuşuyor.

Bana din lazımsa açar Kur’an’a bakarım. Yolda gördüğüm bir Arap’a veyahut Cami imamına bakmama gerek yoktur...

Bizim memleketimize şeriat geleceğine kesinlikle inanmıyorum!

Belki bu konuda çok kan akabilir ama bu millete şeriatı ikinci kez kimse kabul ettiremez!

Atatürk, Padişah ve Halifeye kul köle olmaktan kurtarıp egemenliği ellerine verdiği toplumdan millet yaratmıştır. Özgürlüğün ve medeniyetin nimetlerine alışan bu millet Cumhuriyete sahip çıkacaktır, çıkmak zorundadır.

Unutmayın ki;

Evrende geri vitesi yoktur.

Hayat sürekli ileriye akar… 

Sevgiyle ve dostça kalın 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00