SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


-İZ BIRAKAN ÖĞRETMENLER-2

"Sultani'yi yıkmak için önce beni yıkmak gerekir." 


"Sultani'yi yıkmak için önce beni yıkmak gerekir." 
                                    -TEVFİK FİKRET

SULTANİ, bugünkü Galatasaray Lisesi'dir. Tevfik Fikret, eğitimine Aksaray'daki Mahmudiye Valide Rüştiyesi'nde başlar. Mekteb-i Sultani'de devam eder ve okulu birincilikle bitirir.(1888) Çeşitli görevlerde memurluk yapar. 1892'de Mektebi-i Sultani'ye Türkçe öğretmeni olarak atanır; sonra da okula müdür olur. 
Tevfik Fikret, "şarkın garba açılan ilk deriçesi (penceresi)" olarak nitelediği Sultani'den aldığı feyzi, okuluna ve bir kuşağa arttırarak serpecektir.
Okulun çocukları hayatla, ahlakla ve erdemle ilgili  ne varsa, onun büyüleyici, içe işleyen sesinden öğrenecektir. 

"İşte bir yol ki hep çakıl ve diken;
Geçeceksin yarın bu yoldan sen...
Geçeceksin, ayakların yorgun,
Ellerin şerha şerha, bağrın hûn,
Fakat alnın açık, yüzün handan,
Gözlerin ufka feyz ü nur akıtan
Bir tecellîye müncezib, meshûr..." -TEVFİK FİKRET

Yabancı sözcükler: şerha şerha: Dilim dilim, parça parça.  hûn: Kan. handan: Gülen, sevinçli. feyz: 1. Gürlük, ilerleme. 2.İlim, irfan. tecelli: Görünme, belirme. müncezib: cezbolunan. meshûr: büyülenmiş.

Yine sesleniyor gençliğe Fikret:
"Buna râzı değil ukuûl, elbet
Haktadır, haktır, en büyük kuvvet.
Dün sönük titreyen bu şu'le yarın,
Bir müşa’şa’ hakikat… Ey yarının
İnkılâb ordusunda çarpışacak
Kahraman, öğren işte : Kuvvet = Hak!
Ve bu düstûr elinde, bî-pervâ
Yürü! Dünyâyı fetheder bu liva!
(.…) fakat senin kılıcın
Hakka sıyrılmasın, ya çarpılsın!
Beklerim bir zafer esâsen ben
Kılıcından ziyâde kalbinden." -TEVFİK FİKRET 

Yabancı sözcükler:  ukuûl: Akıllar, uslar. şu'le: Alev. düstûr: Kural. müşa'şa': 1. Parlak, parıldayan 2. Tantanalı, gösterişli.   liva: Bayrak. bî-pervâ: Çekinmeksizin, sakınmadan.
Tevfik Fikret'in eğitimciliğini İsmail Hikmet Ertaylan'ın anılarıyla sunmak istiyorum. Ertaylan 1889-1967 yılları arasında yaşamış; Türk edebiyat tarihi araştırmacısı, ordinaryüs profesör, yazar ve öğretmendir. Tevfik Fikret'in yakın çevresinden biridir, çocukluğundan beri. Orta ve lise öğrenimini Sultani'de tamamlamıştır. Daha sonraki yıllarda Sultani'de müdür yardımcılığı da yapmıştır.
İsmail Hikmet Ertaylan anlatıyor; ben de size özetliyorum:
Fikret; biraz hesap, biraz kitap bilir makineler  değil, düşünür, anlar, yargılar, usa vurup değelendirir bireyler  yetiştirmek ister. Doğruyu, iyiyi, güzeli,  en doğru, en iyi, en güzel örneklerle göstererek öğretmek ister ve öğretir.
Bahçeyi süpürmeye uğraşan, ama bir türlü beceremeyen bir hizmetliye "Sen yorulmuşsun! Sana biraz yardım edeyim!" diye, bahçenin nasıl süpürülmesi  gerektiğini, kendisi süpürerek gösterir.
Odasından başka her yerdedir; yatakhanede, yemekhanede, bahçededir.
Herkesin gözünden kaçan eğrilikler, kirlilikler, çirkinlikler onun dikkatinden kurtulamaz. Tahtaya tebeşirle yazılmış çirkin bir sözcük, duvara kurşun kalemle çizilmiş çirkin bir resim... Kimseye, "Şu tahtayı siliniz!" dememiştir; kendi siler. 
Okulun kapıcısı anlatıyor, "Bir sabah kapıdaydım; daha erkendi ve müdür bey geliyordu, selam durdum; gülerek selam verip geçti. İki adım ilerlemişti ki birden irkildi. Ben bakıyordum; ayağının ucunda iki kâğıt parçası vardı; eğildi, aldı, kâğıtları bir kenarda duran kutuya attı... O anda duyduğum utanma ve ızdırabı ömrümde bir kerre daha duymadım."
Bir gün okulun yaşlı bahçıvanıyla görüşüyor  Ertaylan, bahçıvan buruşuk yanaklarını biraz daha buruşturarak gülüyor, "Yetmiş yaşımı geçtim çalışıyorum; seve seve çalışıyorum. Bir dakika dinlenecek vaktim yok, dinlenmek de istemiyorum. Bu müdür gelinceye kadar vücudum rahattı, gönlüm rahatsızdı. Şimdi gönlüm rahat, vücudum biraz zahmet çekiyor. Canım feda olsun... Beyefendi beni anlıyor, takdir ediyor. Bu yaşımda, şimdiye kadar görmediğim, öğrenemediğim şeyleri öğrendim. O benden çok çok usta..."
Ahçısı, işçisi, marangozu, dülgeri, sıvacısı, boyacısı, hepsi, aynı nakaratı tekrar eder.
Fikret iyi eğitimcidir; sıradışı, özel bir eğitimcidir...
Ertaylan'a tanıdığı öğrencilerden biri anlatmıştır. "Biz mektebin efeleri idik. Muallim, müdür hattâ mektep bizden bezmişti, kimse yanımıza yaklaşamadı, yaklaştırmazdık." diye başlar ve okuldaki efeliklerinden söz eder uzun uzun. Yatılı okulda okuyanlar bilir bu tür öğrencileri... Kurallara uymazlar, keyifleri ne isterse onu yaparlar, sigara bile içerler okulda... Eski, yırtık, çamurlu pantolonları duvarda çivilerde asılı durur, ceketleri sürekli sıraların  üstünde yastık olur, kolları sıvalı, ayakları potinsiz, sıra üstüne uzanırlar. Şarkı söylerler.
Fikret, okula yeni gelmiştir, yaramazlıkları sürmektedir efelerin. Hiç açılmayan sınıf kapısı bir sabah vurularak açılır; gelen Tevfik Fikret'tir. Öğrencileri o hâlde gören Fikret gülümseyerek , "Affedersiniz!" diyerek kapıyı çekip gider. Büyülenmiş gibi kalırlar. Adeta aptallaşırlar, ne yapacaklarını şaşırırlar. Bir daha oradan geçen o sınıfı tanıyamaz; eski hâlinden eser yoktur.
Yemeğe iner efelenenler; siyah muşambalı sofralarda yemeğe, etini dişleriyle sıyırdıkları yahninin kemiklerini birbirlerinin suratına atmaya alışıktırlar. Yerlere dökülen yemek suları, yemek döküntüleri, ekmek parçalarıyla iyice coşar, bunun bir çirkinlik olacağını düşünmeden kahkahalarla gülerler. Onları düzene sokmaya çalışan gözetmenlerin, o günkü deyişle mubassırların, başına dertler açarlar. 
Bahçede koşar, oynar, kirli, çamurlu ellerle ekmeğe yapışırlar. Yine aynı niyetle girerler yemekhaneye; çok şaşırırlar. Yemekhane değişmiştir, onların yemekhanesi değildir.
Üstleri beyaz keten örtülü masalar, billur sürahi ve bardaklar, keten peçeteler, maden kaşık çatallarla hazırlanmış, temiz, zarif bir yemek salonuna girerler; otururlar. Herkes serbestçe konuşmaktadır, ama konuşmanın yasak olduğu zamandaki gürültüden eser yoktur. Sanki bir peri, sihirli değneğiyle her şeye dokunmuş, değiştirmiş, güzelleştirmiştir.
O gün aç kalırlar; alt üst olmuşlardır. Kirletmemek için, o kirli elleriyle peçeteye dokunamazlar. Dökme korkusuyla ellerini yemeklere uzatamazlar. Bu, onlar için son ve kesin ders olmuştur. Nereye basacaklarını görmek, ne söyleyeceklerini tartmak zorunda olduklarını anlamışlardır. 
Öğrenci sözlerini tamamlar, "Birer sadık ve mutî kuzu olmuştuk. Fikret, bizi, mektebin azgın, kuduz kurtlarını bu hâle getirirse artık gerisini siz düşününüz!"
İşte, TEVFİK FİKRET'in eğitim tarzı... 
Bu bilgileri 19 Ağustos 1965 tarihli Düşün adlı derginin 5. sayısından  aldım. (İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı Ord. Prof. İ. Hikmet .Ertaylan) 
Yazı "Ölümünden Sonra" başlığı altında Ertaylan'ın yazdığı 21 Ağustos 1917 tarihli "Düşünce" adlı dergiden alınmış...
 İşte Tevfik Fikret''in izinde yetişen bir öğretmenin yeni yetişen öğretmenlere ışık olan marşı...

ÖĞRETMEN MARŞI

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,
Nura doğru can atan Türk genciyiz.
Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk’e denk;
Korku bilmez soyumuz.


Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun.

Candan açtık cehle karşı bir savaş,

Ey bu yolda and içen genç arkadaş!;
Öğren öğret halka hakkı, gürle coş;
Durma durma koş!   

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun.

                 -İSMAİL HİKMET ERTAYLAN

             HOŞÇA KALIN.


 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00