Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu - 33


 

SEYDİŞEHİR YOLUNDA

 

Hiç kimse buyur etmedi beni

Bu dünyada hiçbir yere 

Ama açtım bütün kapıları tekmeleyerek 

 

AZİZ NESİN

 

Ağustos 1957’de, yaklaşık bir yıl önce Seydişehir’e gelin giden ablamı ziyarete giderken, Beyşehir’de inmiştim otobüsten. Böylece Konya’nın bir ilçesini ve Beyşehir Gölü’nü görmüştüm ilk kez. 

Söyledikleri gibi, yaklaşık bir saat sonra geldi; beklenen otobüs Konya’dan. Beyşehir yolcuları indi; onların yerine Seydişehir’e gideceklerle birlikte ben de bindim. 

Yola çıkmadan önce, atlasımdaki haritalara bakmıştım: “Nereye, nasıl gideceğim!” diye. Seydişehir, Beyşehir’den daha yakın, hem de epeyce yakın görünüyordu Akseki’ye. Yol yoktu ama iki ilçe arasında. O nedenle Beyşehir’e gitmem gerekiyordu önce. Sonra, Beyşehir’in güneydoğusunda kalan Seydişehir’e… 

Birçok aile gibi biz de kendimize yetecek kadar buğday yetiştiremiyorduk köyümüzde. Arazimiz yeterli değildi çünkü. O nedenle genellikle sonbaharda birkaç komşu birleşir, eşekleriyle birlikte Seydişehir’e giderlerdi; buğday almaya. Beyşehir’e uğramadan kısa, kestirme yollardan… Yol dediğime bakmayın; dağ taş aşan, zorlu keçi yollarından… 

Hele bir Zilan Geçidi’nden söz ederlerdi ki, aman tanrım! Mevsim kışa yaklaşmışsa don da olurmuş oralarda, kar da, tipi de… İki çuval buğday için, neler çekmiş babalarımız neler!.. Dahası, ninem de gidip gelmiş o yollardan birkaç kez. 

Rüzgârı yararak Seydişehir yolunda ilerlerken otobüsümüz, bunları düşündüm de… On beş, yirmi yıl öncesine göre bile ne rahattık biz şimdi!

Onca zahmet çekerek bizleri bugünlere getiren anne, baba, nine ve dedelerimizin hakkı ödenmezdi gerçekten. 

“Söz ve davranışlarımla üzüyor muyum onları acaba?” diye düşünüp özeleştiri yaptım bir süre. Sonra da söz verdim kendi kendime: 

“Üzülsem de üzmeyeceğim onları asla. Zaten onlar üzmüyorlar ki hiç beni. Bugüne dek, fiske vurmayı bırakın, bir kez azarlamadılar bile. Aman Hüseyin, sakın bir hata yapma! Çok üzülürsün sonra.” diye ısrarla yineleyip durdum içimden.

“İyi de yalnız kendi anne babana mı? Ya başka anne babalara? Kimseye, kimseye… Hiçbir büyüğüne… Hakkın yok, hiçbir büyüğüne saygısızlık yapmaya.”

Biraz daha düşündükten sonra:

“Hayır, hayır! Yalnızca büyüklerine değil yaşıtlarına, akranlarına, arkadaşlarına karşı da hakkın yok kaba davranmaya. Sakın Hüseyin sakın! Hele hele kendinden küçüklere karşı daha nazik, daha bir sevecen ol. Bir yanlışlık yapıp sana zarar verseler bile hoş gör. Güler yüzünü, tatlı sözünü esirgeme onlardan sakın! 

Kadın, erkek, büyük, küçük ayrımı yapmadan, sana nasıl davranılmasını istersen, sen de öyle davran herkese. Dayına, teyzene de, yedi kat yabancıya da… Yedi yaşındakine de, yetmiş yaşındakine de…” diye buyruk üstüne buyruk verdim kendime.

Evet, Beyşehir-Seydişehir yolunda işte böyle konuştum hep içimden. Ve söz verdim kendime: Bundan böyle daha bir bilinçli, daha bir dikkatli olacağıma… Bahane bulmaya, mazeret uydurmaya kalkmadan söz verdiğim gibi konuşup davranacağıma… 

Bir büyüğümün öğüdü olsaydı bunlar, bir kulağımdan girer, ötekinden çıkıp giderdi belki. Beni bir zorlayan yoktu ki, böyle sözler vermeye.  Yüzde yüz inanıyordum çünkü, böyle yapmanın en doğru ve en güzel olduğuna. 

İster kendi kendime olsun, ister bir başkasına, “Söz verdimse tutarım.“ derim ben ama 1957 yazında kendime verdiğim sözü tutabildim mi acaba? 

Bu sorunun yanıtını ben veremem. Versem bile ne değeri olur ki? 

Doğrusu, beni yakından tanıyanların söylediğidir elbet.

 

KIRK AMBAR 

 

Aksu Köy Enstitüsü, Aksu Öğretmen Okulu derken, uzun zamandır kitaplardan söz edemedim hiç. Oysa kaç tane kitap var masanın üzerinde, “Birkaç satırla da olsa, lütfen söz et benden!” diyen. 

Bunlardan biri eğitimci yazar Ahmet Köklügiller’in “KIRK AMBAR” (*) adlı yeni eseri… 

Bilirsiniz, kırk ambarın içinde her şey vardır. Bu kitap da eskilerin deyişiyle “adıyla müsemma”… Yani ki masal da var içinde, öykü de… Atasözleri de var, çok anlamlı özdeyişler de…

“Şiir yok mu şiir?” diyeceksiniz, olmaz olur mu?

Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel gibi halk ozanları da var; Faruk Nafiz, Kemalettin Kamu, Cahit Sıtkı da... Orhan Veli de var, Bedri Rahmi de, Dağlarca da, Attila İlhan da… Dahası yazımızın girişinde üç dizesini okuduğunuz Aziz Nesin de...

Güzel bir derleme, seçkin bir başucu kitabı olmuş Kırk Ambar. Kutlarım değerli meslektaşımı.

 

--------------------------------------------------------------------

(*) KIRK AMBAR, Ahmet Köklügiller; Baygenç Yayıncılık, Aralık 2022, alanyaguncel@gmail.com;  

Yazar A. Köklügiller: (0544) 591 46 49 

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04