Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR?

 16 Ağustos 1838’de Osmanlı Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa’nın İngiltere ve Belçika Krallıkları ile imzaladığı Baltalimanı Anlaşması’nın üzerinden tam 182 yıl geçti. Bu anlaşma Osmanlı ülkesini Avrupa’nın açık pazarı durumuna getirmiş, Lozan’a dek Osmanlı devlet siyasetine yön ve biçim vermişti.


16 Ağustos 1838’de Osmanlı Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa’nın İngiltere ve Belçika Krallıkları ile imzaladığı Baltalimanı Anlaşması’nın üzerinden tam 182 yıl geçti. Bu anlaşma Osmanlı ülkesini Avrupa’nın açık pazarı durumuna getirmiş, Lozan’a dek Osmanlı devlet siyasetine yön ve biçim vermişti.

Anlaşmayı takip eden 80 yıl boyunca Islahat hareketlerinin evrimini her aşamada ekonomik sömürgeleşmenin evrimi izledi. 1838 Baltalimanı Anlaşması’nı 1839 Tanzimat Fermanı, 1854 Borç Anlaşması’nı 1856 Islahat Fermanı ve 1875’teki mali iflası 1878 Berlin Anlaşması izledi. Ekonomik her ödün, siyasi ödünlerle tamamlandı.

Baltalimanı Anlaşması ile İngiliz vatandaşları ve tüccarları, Müslüman olsun ya da olmasın “iç ticaretle uğraşan Osmanlı uyruklarının en çok kayırılan sınıfının ödediği vergilere eş vergi ödeyen” bir konuma getirilmişti.

Bu anlaşma günümüzdeki Avrupa Gümrük Birliği Protokolü’nün 182 yıl önceki biçimi gibiydi. Osmanlı Devleti, kendi gümrük vergilerini Avrupa devletleriyle birlikte belirlemeyi kabul etmiş ve bu da bizi Avrupa’nın açık pazarı haline getirmişti. Osmanlı’yı çöküşe sürükleyen ana etmen bu idi.

Biliyor musunuz, 1838’de Osmanlı Devleti’nin dış borcu yoktu. İlk borç 1854’te, Mısır’dan alınan cizye vergileri ve Suriye ile İzmir gümrük gelirleri güvencesi karşılığında, alındı. Bunu 1862 borçlanması izledi. 1875 yılına gelindiğinde, Osmanlı bütçe gelirlerinin %76’sı dış borç ödemelerine ayrılmıştı. Anlaşma ile getirilen mali reform adlı uygulamaların sonu, “ödeme sınırını aşan borçlanmalar ve bunun sonucu da mali açıdan dışa bağlanma ve siyasi bağımsızlığın yitirilmesi” olmuştu.

6 Ekim 1875’te Osmanlı Devleti iflas ettiğini ve borçlarını ödeyemeyeceğini duyurdu! 1881 yılında meşhur Muharrem Kararnamesi ile “borçların alacaklılar tarafından yönetilmesi” kabul edilerek Duyunu Umumiye İdaresi kuruldu. Bu durum, siyasi bağımsızlığın sona erdiğinin göstergesiydi.

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

6 Mart 1995’e gelindiğinde iktidardaki DYP+CHP hükümeti AB’nin hazırladığı Gümrük Birliği Protokolü’nü tartışmasız kabul edip imzalamakla, 156 yıl sonra, Baltalimanı Anlaşması’nın bir benzerini kabul etmiş oldu. Bu Protokol ile Türkiye milli pazarını, rekabet etmesi imkânsız, Avrupa mallarına açarak, gümrük vergilerini sıfırladı. Tüm fonları kaldırdı.

Sonuç: “Yeniden yüksek dış ticaret açıkları ve yeniden yüksek borçlanma!”

Ve bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1875’teki Osmanlı’nın durumundadır. O gün ülkenin dış borcu devletin tüm gelirlerinin %76’sıydı. Bugün de 576 milyar USD olarak bildirilen toplam dış borcun, 2019 yıl sonunda toplam 720 milyar, 603 milyon USD olan milli gelire oranı %79‘dur. (*) 

TL’nin yabancı paralar karşısındaki değer kaybının bu oranı her gün biraz daha yukarıya çekmekte olduğu bir gerçektir. Nitekim 2019 sonunda 5.94 olan TL/USD kuru günümüzde 7.00’nin üzerine çıkmış, bu kurla yapılan hesaplamada, Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2019 yılı toplam milli geliri 611 milyar, 483 milyon USD olarak bulunmuştur. Bu durumda toplam dış borçların toplam milli gelire oranının %94’ü geçtiği görülecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “iflas ettiğini ve borçların ödenemeyeceğini” akşama sabaha açıklayabileceğini beklemek hayal değildir. Kaldı ki ortada, tüm dünya ekonomilerini de etkilemiş ve etkilemekte olan, “covit 19 pandemisi” gibi haklı da bir gerekçemiz var! Biline…

Değerli okurlarım,

Dünle bugünü karşılaştırırken, 1915’in Osmanlı Türkiye’sinde ağırlığı gıda, dokuma ve deri sanayi kuruluşu olmak üzere, 282 adet sanayi kuruluşu bulunduğunu; bu kuruluşlardaki sermayenin sadece %15’inin Türkler, kalanının ise yabancılarla azınlıklar elinde olduğunu hatırlatırım. Kozmopolit Osmanlı yönetimi bu durumu doğal karşıladığı, milli ekonominin hayati önemini düşünemediği için hızla sona doğru gitmiştir.

Osmanlı’dan Cumhuriyete geçilen 1923 yılı Türkiye’sinde ise sadece dört fabrika kalmıştır elimizde. Bunlar: Herek ipek, Feshane yün ve iplik, Bakırköy bez ve Beykoz deri-kundura fabrikalarıdır.

Bugünkü Osmanlı torunları(!) Kanuni dönemini özlemekte olup son 150 yıldan ya hiç bahsetmezler ya da “kel bir alaka ile” Cumhuriyetin kurucularını suçlarlar. Osmanlı’nın çöküş dönemini bilen biri geçmişi özlemez! Cumhuriyetin getirdikleri ile sevinir.

Bağımsızlığın sürekli olabilmesi için ekonomik bağımsızlık temel şarttır!

Osmanlı bu gerçeği göremediği için yıkılmıştır. Son yirmi yılda iktidardaki siyasal İslamcılar da aynı kafada olduklarından, özelleştirme adı altında Cumhuriyetin seksen yıllık birikimlerini yabancılara satarak, bizi aynı sonuca getirmişlerdir.

 

Hoşumuza gitmese de bizim gerçeğimiz budur!

 

(*) 2019 yılı toplam milli gelirinin 4.280.381 milyon TL olduğu açıklanmıştır.

 

 

 

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00