KONUK YAZAR


ÖĞRETMEN SÜLEYMAN BOZDEMİR

Prof. Dr. Cemal KURNAZ


Prof. Dr. Cemal KURNAZ

Süleyman Bozdemir’i kitabından tanıdım (Bir Yaşam Öyküsü- Eğitime ve Bilime Adanmış Bir Ömür, Karahan Kitabevi, Adana 2018, XX+584 s.). Hikâyemiz benzeşiyor. Benim gibi o da Toroslardan bir köy çocuğu. İkimiz de Aksu İlköğretmen Okulu’nda okuduk. O Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’ndan sonra Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Matematik Bölümünü bitirdi. Bense Hacettepe Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü. O şimdi emekli profesör.

Bana ne iş yaptığımı soranlara “öğretmen” olduğumu söylüyorum. Nerede çalıştığımı sorarlarsa üniversitede öğretim üyesiyim diyorum. Benim akademik uzmanlığım üniversite dışındakileri niye ilgilendirsin? Asıl olan öğretmenliktir. Onun üstünde bir unvan, bir paye yoktur bence. Biz her şeyden önce öğretmeniz. Süleyman Bozdemir de öyle.

                                               ***

Süleyman Bozdemir, Mersin Aydıncık ilçesine bağlı Eskiyörük köyünde doğar (1943). Köy, Toroslarda taşlık, engebeli bir arazide kurulmuştur. Yaylak kışlak hayatı devam ediyor o yıllarda. Mart ayında davar kışlağındaki kıl çadırda dünyaya gelir. Bu hayatta çocuklar erken olgunlaşır. Keçi, oğlak, koyun, deve, çoban olarak kendine zimmetlenir, onları güdüp eve getirmesi beklenir. Sorumluluk duygusu böyle oluşur.

II. Dünya Savaşı yıllarında ülkenin genelinde olduğu üzere yoksulluk içindedirler. DDT bulununcaya kadar başı bitle derttedir. Çamaşırdan çamaşıra yıkanırlar. Kaynatılmış meşe külünü deterjan olarak kullanırlar. Anasının dokuduğu bezden elbiseleri giyer. İlkokul çağına kadar bir ayakkabısı bile yoktur.

Babasının ailenin kökeni Konya Ermenek’e dayanır. Ataları demirci ustasıdır. Aile, onun için “Ustalar” diye anılırlar. Eskiden Seyfiler derlermiş. Seyfi, kelime olarak kılıçla ilgili. Asker anlamında kullanılıyor. Belki de kılıç ustası oldukları için söylenmiş olabilir. (s. 28-29).

Babası demirci Ali Usta, ilkokulu üçe kadar okumuştur. (Benim babam da öyle). Dinine bağlıdır ama yobaz değildir. Annesiyle birlikte hacca gidip gelirler. (s. 38) Kutsal kitabımızı birkaç kez hatmetmiştir. Annesi ümmidir ama hayat mektebinde okumuştur, Toros sözlü kültürünün önemli bir taşıyıcısıdır (Benim anacığım da öyle). Anne babası onun için bir hayat üniversitesidir; onu Dede Korkut masallarıyla, dillerinden düşürmedikleri atasözleri ve deyimleriyle, konuştukları pırıl pırıl Yörük Türkçesiyle büyütürler.

Anne babası, Allah’ın sevgili kullarıdır. Anne babasına karşı görevini yeterince yapamamanın pişmanlığını duyar, ruhları şad, mekânları cennet olsun diye dua eder (s. 39-409).

O yıllarda konargöçer hayatı yaşayan aile, köyün varlıklı ailelerinden sayılır. (s. 78). Zamanla çocukları okutmak için bazı hayvanlarından vazgeçmek zorunda kalırlar. Bu, bir zorunluluk olduğu kadar sosyal değişimin de bir sonucudur. Günümüzdeki gelişmeler eski hayatı tamamen değiştirmiştir.

İlkokulu köyünde okur (1952-1957). Önceleri çıra, sonraları gaz lambası ışığında ödevlerini yapar. Sınavı kazandığını öğrenince babası sevincinden hayatta ilk kez alnından öper (s. 110). Aksu’ya uğurlarken de ilk kez yanaklarından öpecektir (s. 113). Ustalar ailesi, ilk kez bir çocuğunu yatılı ilköğretmen okuluna göndermenin ve böyle bir çocuğa sahip olmanın sevincini ve onurunu yaşar (s. 111).

Beş yıl Aksu İlköğretmen Okulu’nda yatılı okur (1957-1962).  Öğretmen Okullarında son sınıfa geçen öğrenciler arasından not ortalaması 9 olan öğrenciler Yüksek Öğretmen’in hazırlık sınıfına seçilir. Burada başarılı olanlar üniversite sınavına girmeye hak kazanır ve mezuniyetlerinden sonra öğretmen okullarına ve liselere nitelikli öğretmenler olarak gönderilirlerdi. Bunların içinden, mecburi hizmetini devrederek üniversitede akademisyen olanlar da vardır.

***

Süleyman Bozdemir’in hayatı, Türkiye’de öğretmen yetiştirmenin tarihiyle örtüşür. Bu konuda verdiği bilgiler öğreticidir.  Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’da kurulur. 1940-1946 yılları arasında hizmet verir. 1946’da ders programları kısmen değiştirilerek Öğretmen Okullarına dönüştürülürler. 1954’te tamamen kapatılırlar ve İlköğretmen Okulu adıyla eğitim vermeye devam ederler.

Öğretmen Okulları altı yıl eğitim veren yatılı okullardır. Bazıları üç yıllık olup ortaokul sonrasında öğrenci alır. İlkokul sonrası altı yıllık yatılı öğretmen okulları köy çocukları için idealdir. Altı yıl çalışıp bir meslek sahibi olmak önemlidir. Üstelik yatılıdır. Yoksul köy çocukları, çatalı kaşığı, üç kap yemeği, nevresimlerini sık sık değiştirmeyi, çamaşırlarının düzenli yıkamayı, her hafta banyo yapmayı, diş fırçası kullanmayı ilk kez burada öğrenirler.

Öğretmen Okulu sınavları birkaç aşamalıdır. Öğrenci Seçme Yönetmeliğine göre, önce okuduğu ilkokulun öğretmenler kurulu (çoğu kez tek öğretmen/müdür) tarafından, çalışkanlığı, davranışları, sabrı, küçüklerine karşı şefkati, öğretmenliğe olan ilgisi, konuşma yeteneği, ahlaki durumu, milli duygusu, bir özür ve engelinin olmaması gibi hususları göz önünde bulundurarak öğrencinin öğretmenliğe uygun olduğuna dair görüş bildirmesi gerekir. Bundan sonra haziran temmuz gibi il veya ilçe merkezlerinde Türkçe ve matematik derslerinden yazılı sınav olurlar. Başarılı olanlar eylül ayında ilgili okul tarafından sınava çağrılır. Burada sözlü sınav olur.

İkinci sınava çağrılan öğrencilerin % 75’inin köy okullarından olması yönetmelik gereğidir. Öğretmen Okulunda Türkçe, matematik, fen bilgisi, öğretmenlik formasyon dersleri gibi temel dersler yanında, beden eğitimi, müzik, resim ve tarım gibi dersler de aynı derecede önemlidir. Her dersin ayrı laboratuvarı veya atölyesi vardı. Yaparak yaşayarak öğrenme yöntemini esas alan uygulamalı eğitim esastır.

İlköğretmen okulları bir bakıma köy enstitülerinin devamı niteliğindedir. Öğretmen, öğrenci ve eğitim kalitesi büyük ölçüde sürdürülmüştür.  24 Haziran 1973’te çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu eğitimde köklü değişiklikler getirir. Geçen zaman içinde köy nüfusu azalmış, şehirli nüfus artmıştır. Kanun, ilköğretimi sekiz yıla çıkarır ve her seviyedeki öğretmenlerin yükseköğrenim görmesi mecburiyetini getirir. Kanun gereği öğretmen okulları öğretmen lisesi olur. Burayı bitirenler iki yıllık eğitim enstitüsünü bitirerek öğretmen olabileceklerdir. Ancak kendilerine üniversite kapısını açan bu uygulama sonrasında öğrenciler, eğitim enstitüsüne gitmek yerine üniversiteyi tercih ederler.

Bu, iyi niyetli ama getirisi götürüsü iyi hesaplanmadan atılmış bir adımdır. Bunun sonunda Yüksek Öğretmen okullarının öğrenci kaynağı da kurutulmuş, onlar da bir süre sonra kapatılmak zorunda kalınmıştır. 1974-1975 öğretim yılından itibaren hazırlık sınıfı kapatılır. 1975-76 yılında üniversite sınavını kazananlar arasından sınavla öğrenci seçmeye başlar. Öğretmenlik mesleği eski itibarını kaybetmiştir. Nitelikli öğrenci bulmak zorlaşır. 1978’da tamamen kapatılır. Öğretmen okullarından gelen nitelikli öğrencilerle kaliteli öğretmen yetiştirilemez hale gelince, siyasetçilerin elinde “mektupla eğitim” gibi, “kırk günlük hızlandırılmış eğitim” gibi garabetlerle öğretmen açığı kapatılmaya çalışılmıştır. Bu konuda bütün hükümetlerin vebali vardır.

1980 sonrası Anadolu Öğretmen Liselerinden gelen öğrenciler sayesinde Eğitim Fakülteleri nitelikli öğretmenler yetiştirmeye başlamıştır. Ancak bir süre sonra onların da kapatılmasıyla öğretmen yetiştirmenin kaynağı çeşitlenmiş ve kalite kaybı yaşanmaya başlamıştır.

Köy Enstitüleri de Öğretmen Okulları da, değişime ayak uydurarak güncellenebilirdi. Kapatmak yerine, deneyimlerinden yararlanmak ve geliştirmek gerekirdi. Böylece kurumların sürekliliği sağlanabilirdi. Hatta binaları, mekânları restore edilerek korunabilirdi. Maalesef yapılamadı.

***

Süleyman Bozdemir, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Sınıfı (1962-1963) sonrasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi,  Fizik- Matematik Bölümü’nde okur (1963-1967). Bu süre içinde ilk üç yılında Atatürk Lisesi’ nde son sınıfta Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun Beşevler’ de açılan yeni kampüsünde kalır. Burası, yatakhanesi, yemekhanesi, kütüphanesi, konferans salonu vb. modern imkânlara sahiptir. Aylık 35 lira harçlık yanında giyim kuşam masrafları için de ödenek verilir. O gün için iyi paradır. 1965-66 yılında İngiliz Kültür Derneği’nde İngilizce kursuna yazılır. Ücretini Yüksek Öğretmen Okulu öder.

Üniversiteyi bitirince Malatya, Tarsus ve Mersin’de lise öğretmenliği yapar (1967-1971).Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak İngiltere’de doktora yapma hakkı kazanır. Londra Üniversitesi Chelsea Kolej’de fizik doktorasını tamamlar (1971-1978). Doktora sonrası kendine üniversite ararken, Çukurova Üniversitesi’ni uygun bulur. 1978-2012 tarihleri arasında Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümünde 34 yıl görev yapar. Asistan olarak başladığı bölümden profesör olarak ayrılır.

Süleyman Bozdemir iyi bir eş iyi bir baba ve iyi bir dededir. Kitabının arasına serpiştirdiği şiirlerden, şiir yazmayı kesintisiz sürdürdüğü anlaşılmaktadır.

Süleyman Bozdemir, ideolojik tercihini açıkça söylemekten çekinmez. O, kendi ifadesiyle “pozitif bilimci”, “Atatürkçü bilim sevdalısı” bir kişidir. (s. 2) Hiçbir sol örgütün içinde yer almaz ama solcu grupları kendine daha yakın hisseder ve bazı görüşlerini destekler. Kendini “yenilikçi, Atatürk milliyetçisi, Kemalist bir solcu” olarak tanımlar. (s. 247). Emekli olunca “üyesi olduğum derneklerde ve partimde çalışmalarımı sürdürmek istiyorum” diyor (s. 539).

Onun solculuğu önce ailesinden gelir. Babası, kendisinin ifadesiyle, “tam bir Atatürk-İnönü hayranı, aydın, ilerici, yeniliklere açık, iyi bir CHP’li” dir. Aksu İlköğretmen Okulu’nda bu görüşü pekişmeye başlar. Burada Türkçe öğretmeni olan merhum Mustafa Şanlı’nın hayatında önemli yeri vardır. Onu daima örnek alır.

1962’de okula yeni bir müdür atanır. “Dıştan bakıldığında beyefendi, nazik, öğrencilere hitap ederken saygılı biri” dir. Onun zamanında okul ideolojik olarak ikiye ayrılır. Bir yanda müdür ve etrafındaki milliyetçi mukaddesatçı görüşleri savundukları söylenen kişiler; öte yanda Atatürkçü, devrimci, ilerici öğretmenler. Okulda gericilik etkindir, ırkçı baskılar vardır. Atatürk devrim ve ilkeleri hiçe sayılmaktadır. Aksu köylüsünü, ilerici öğretmenlere karşı kışkırtırlar. Can güvenliği yoktur. İkinci Menemen Olayı yaşanmasından kaygı duyarlar. Bu iddialara dair elde somut deliller yoksa da, Mustafa Şanlı bunların doğru olduğunu söyler. İsmet Paşa’ya “İkinci Menemen” telgrafını çeker. İsmet Paşa onları kurtaramadığı için her biri bir yere sürülür. (s. 165-167). Çok sevdiği öğretmeninin maruz kaldığı bu olay onda derin izler bırakır.

1960 İhtilali’ni de solcu bakış açısıyla değerlendirir: DP’nin demokrasiyi rafa kaldırdığını, bunun bir sivil darbe olduğunu, askerlerin buna askeri darbeyle karşılık verdiğini, ancak Menderes ve iki arkadaşını asarak çok partili düzeni kana buladığını, böylece Türkiye’ye çok kötü bir miras bıraktığını söyler. DP’yi kuran ve sağcı olarak adlandırılan toprak ağaları, tarikatçı cemaatler, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, dinciler ve CHP karşıtları bunu hiç affetmezler. Dünyanın en çağdaş anayasalarından biri olan 1961 anayasasını benimsemezler ve uygulamak istemezler. Sağ sivil ve askerlerin, solculuğu tehlikeli bir akım olarak bilmelerinin, Türkiye’deki demokrasinin en büyük engellerinden biri olduğunu düşünür. (s.179).

Doktora sonrası kendine üniversite ararken, “hiç şansı olmadığını bildiğinden ülkücülerin hâkim olduğu fizik bölümleri” ne başvurmayı düşünmez. Çukurova Üniversitesi’ni uygun bulur.

1996 yılı sonlarında Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine dekan olarak atanır. Yeni bir üniversite olması ve tek yanlı görüşlü öğretim elemanlarının ve idarecilerin bulunduğu bir üniversite olarak kurulması nedeniyle yeni rektör, onun gibi Atatürkçü görüşte birkaç hocaya görev verir. İşi zordur. Çok çalışmak ve üniversiteyi çağdaş bir üniversite ortamına dönüştürmek için çabalar. (s. 39). Üniversite o yıllarda ülkücü görüşlü öğretim elemanlarının hüküm sürdüğü ve diğer görüşlerdeki hocalara ve öğrencilere göz açtırmadığı bir yer olarak bilinmektedir. Özellikle Atatürkçü veya sosyal demokrat görüşlüler ciddi güçlüklerle karşılaşmaktadırlar (s. 568).

***

Bozdemir, anılarını çok önemsiyor, okuyucuya bir şeyler verebileceğine inanıyor ve onu mutlaka yazmalıyım diye düşünüyor. Yazmaya başladığında, Allah’tan bunun için gerekli ömrü vermesini diliyor. Emekli olduktan sonra yazmaya başladığı anılarını 2018’de tamamlıyor. Eğitim fakültesi öğrencilerinin, öğretmenlerin, yükse öğretmenlilerin, Atatürkçü olan ve olmayan bütün aydınların, her kesimden ve düşünceden insanların bu anılarını okumasını arzu ediyor.

Kitap hedeflediği kitleyi yakalayıp okuma rekoru kırabilirse, Cumhuriyete olan borcunu bir nebze de olsa böylece ödemiş olacaktır. (s. 2)

***

Süleyman Bozdemir’in hayatı bir başarı hikâyesidir. Onun hikâyesi, aynı zamanda öğretmen yetiştirme düzeninin de ifadesidir. On bir, on iki yaşlarındaki zeki ve yetenekli, yoksul köy çocuklarını dağ başlarından toplayarak eğiten, birer beyefendi hanımefendi olarak millet hizmetine sunan eğitim sisteminin bunda büyük payı vardır. Bu şekilde yazılmayı bekleyen yüzlerce hikâye vardır. Yörük çadırından çıkıp Londra’da doktora yapan, Çukurova Üniversitesi’nde 34 yıl öğrenci yetiştirdikten sonra 2012 yılında profesör olarak emekli olan Bozdemir’in hayranlık uyandıran bir hayatı var. Meslektaşlarının ve öğrencilerinin, kitaba katkı olarak sundukları övgü dolu yazılardan onun ne kadar sevilen bir öğretmen olduğu açıkça görülmektedir. Bu yazıların kitabı baştan sona zenginleştirdiği görülecektir.

Gençlerin bu anıları okumaları yararlı olur. Yokluklar içinde bunlar başarılabiliyorsa, şimdiki gençlerin mevcut imkânlar içinde daha iyisini başarmalarını beklemek hakkımızdır.

 

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22