CENGİZ ARCAN


MERKEL


Gidinin kadını; liderliğin kralını yaptı.
İdeolojisini bilmem ama duruşuyla, ahlakıyla, asaletiyle üzerimizde izler bırakarak evine çekildi. İsteseydi Başbakanlık koltuğunda daha oturabilirdi, fakat o koltuğa yapışarak kalmak yerine bırakmanın da erdem olduğunu hepimize gösterdi.
Merkel’in eşi de Profesör. Adamın birkaç resmini anca markette alışveriş yaparken görebildik. Karısının yanında bolca görünüp siyasi nüfustan yararlanmak hiç istemedi. Merkel’in devlet işlerine hiç burnunu sokmadı... İşte asalet bu!
Bu konuda bizimkilerden de örnekler verebiliriz.
Örneğin Demirel’in ve Erbakan hocanın eşleri kocalarının önüne çıkmaya hiç heveslenmediler. Siyasetle ve kocalarının nüfusuyla boy göstermediler...
Rahşan hanım ise kendisini gizlese de Ecevit’in hep önünde oldu. Kocasının baş danışmanı gibiydi, belki de akıl hocasıydı. Gizli liderdi...
Bir de Çiller’in kocası vardı; dillere destan. Ayağında terliklerle Bakanlar toplantısı yapar, talimatlar verirdi. Karısının siyasi nüfusunu kullanarak komisyonculuk ve değişik akçeli işler yapardı.
Turgut Özal’ın karısı Semra hanım ise her kılığa girdi. Kocası öldükten sonra bile kocasının isminden faydalanmaya çalıştı. Etrafına topladığı papatyalardan başka eşcinsellerle bile sıkı ahbaptı. Zamanımızın ‘lale devrini’ kurdu...
Atatürk de evlenmişti. Eşi Latife hanım İzmirli zengin bir ailenin yedi dil bilen, Avrupa ülkelerinde tahsil terbiye görmüş bir kızıydı. Atatürk’ten daha eğitimli ve Atatürk’ün yerine geçebilecek yetenekte olduğu söylenerek egosu şişiriliyordu birileri tarafından...
Atatürk, bir akşam evin alt katında toplantı yaparken Latife hanıma üst katta kalmasını ve aşağı inmemesini söyler. Latife hanım hiddetinden tepinir ve ayak sesleri aşağıdan duyulur. Atatürk orada bulunanlara “koca devleti yönetiyorum ama bir kadını yönetemiyorum.’’ der. Bu gibi olaylar sıklaştıkça, Latife hanım kocasına karı olmayı beceremeyip de hırslarıyla hareket edince, Atatürk’ten öne geçmek için hamleler yaptıkça Atatürk karar vermek zorunda kalır. Latife hanımın koluna bohçasını takar ve trene bindirip İzmir’e babasının evine gönderir. Yani Atatürk de böyle bir macera yaşamıştır ama Evliliğini bitirmek pahasına devlet işlerine ailesinin karışmasına müsaade etmemiştir.  
Toplumun önünde olan kişilerin(kadın veya erkek) eşleri, hal ve hareketlerine dikkat etmek zorundadırlar. Aksi halde eşlerini de kendilerini de toplumun gözünde sıfıra indirirler.
Bizim toplumumuzda böyle durumlar bir hastalık herhalde. Eşlerden biri siyasi bir yer edinince, muhtar veya ihtiyar heyetinden biri olunca eşlerini zapt edemiyorlar. Bazen eşlerinden başka çoluk çocukları bile işe karışıyor. Aile boyu yönetici oluyorlar.
Seçilen kişi asil biri olsa da aile bireyleri ve hısım akraba seçileni madara etmek için birbiriyle yarış yapıyorlar. Tabii ki seçilen şöhretini veya hayatını kaybedince hepsi sudan çıkmış balığa dönüyor ve unutuluyorlar.
Velhasıl kelam bizim memlekette mahalle muhtarlığı yapmak bile zordur. Bir makama oturunca eşiniz eşlik yapmaz; hısım akrabanızla birlikte sizin koltuğunuza göz dikerler...
Duyar gibi oluyorum; Erdoğan’ı ve Emine hanımı soruyorsunuz bana!
Vallahi ben duymadım, görmedim, söylemedim!
Sizin duyduklarınız ve gördükleriniz varsa söyleyin!
Her şeyi ben mi yazacağım arkadaş, cesaretiniz varsa biraz da siz yazın!
Ben de okuyayım...
 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22