YAZARLARA VE ŞAİRLERE SORDUK: Sibel K. TÜRKER...
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 16.06.2021 16:25:00 851 0

YAZARLARA VE ŞAİRLERE SORDUK: Sibel K. TÜRKER...

YAZARLARA VE ŞAİRLERE SORDUK

Türkiye'de, yazmak isteyenler nedense hep yabancı edebiyatçıları örnek alıyor, onların deneyimleri üzerinden bir fikir geliştirmeye çalışıyor. Bu anlamda “Yeni Adana’da Düşünce-Sanat ve Toplum”  olarak bir eksikliği giderme çabası içine girdik. Değerli edebiyatçılarımızın katılımıyla kapsamlı bir bellek oluşturmaya çalışacağız. Yazar adaylarına yol gösterici olacağına inanarak… Bu haftaki konuğumuz kıymetli yazarımız Sibel K. TÜRKER...

Çok uzun bir yol oldu bu. Kendi adıma rahatlıkla söyleyebilirim bunu. Bunca yürüyebileceğimi ben de bilmiyordum ve inanmıyordum doğrusunu isterseniz. En başta, kafamdaki ruhumdaki şeyleri birkaç kitapta toplar sonra geri çekilirim, kendimce diyeceğimi demiş olurum diyordum. Hayatla bu takışmam, çatışmam nasıl olsa bitmez ama birkaç temel şey bırakabilirim kendimden diye de düşündüğüm oluyordu. Genç yaşta yitip giden birçok  yazar ve şair tanımıştım. Diyecekleri bitmediyse de ömürleri bitivermişti işte. E, yazmışlardı yazabildiklerini, söylemek istediklerinin bir kısmını da güçleri yettiğince diyebilmişlerdi. Yarım kalmış hayatları ve yazıları vardı, bu içimi kederle ve tuhaf bir hayranlıkla dolduruyordu. Ben de yazıda ölüm fikrini benimsiyordum ozamanlar. Gerçek hayatta yaşasam  bile birkaç eserlik  ömrüm olacak, görevimi tamamlamış addedecektim kendimi. Bu biraz havailik gibi gelebilir size ama ben geri çekilmeyi bildiğimi sanıyordum daha gençken. 

Ama şu yaşımda bunca kitap sonra anlıyorum ki, hayatta kaldıkça yazıda da kalmak zorunda bir yazar. Çünkü bir noktadan sonra hayat- yazı düalitesi yok oluyor. Daha doğrusu anlamsızlaşıyor. Yazı ve hayat aynı şey oluyor. Tasavvuftaki birlik ilkesi gibi. Yazdıkça hayat, yaşadıkça yazı katmanlaşıyor, birbirini besliyor. Kelimelerinizi susturamıyorsunuz artık.

Sorunuzun ikinci kısmını nasıl yanıtlayabilirim, öyle öznel ki. Sessiz, içe kapalı, farkındalığı yüksek bir çocuk olmak bir cevap olabilir. O yaşlarda kitaplara sığınmak bir diğer cevap olabilir.  Yanıtları çevrede, insanlarda değil kitaplarda aramak olabilir. Yokluklar, yoksunluklar, insan kayıpları... Hayal kırıklıkları, umutsuzluklar... hepsi mümkün. Kalbiniz bir kere kırılmışsa hayattan zaten o çocuk ne yapması gerektiğini bilecektir.

Ayrıca hala o çocuğu taşıyorum içimde. O benim kılavuzum. Edebiyat olgun bir çocuğun yüreğiyle yapılırsa daha anlamlı, derin ve güzel. Buna inanıyorum.

Malesef tutucuyum yazmak konusunda. Gürültüde yazamam, her ortamda yazamam. Havaalanlarında, kafelerde yazabilen yazarlara ne kadar özenirsem de yapamıyorum bunu. Kendi odamda, gecenin sessizliğinde alıştığım eşyanın içinde olmam gerek. Çayım, kahvem yanımda ben düşüncelerimle beraber kalacağım. Düşünüp düşünüp yazacağım. Derin derin soluklanacağım. Herkes uyurkrn, yazıyla arama hiçbir şey girmeyecek. Günün seslerinden nefret ediyorum. Çünkü gündüz akan zaman da farklı. Telaşlı ve yorucu. Ben ıssızlıkta yazmayı seviyorum, belki uzaklardannköpek sesleri gelirken. Gökte yıldızlar göz kırparken. Kelimeler can buluyor o derin , lacivert gecelerde. 

Eğer bir romannyazıyorsam, roman çalışması  süreklilik talep ediyor yazarından.Hergün belli aralıklarda yazmaya çalışıyorum. Bir paragraf bile yazsam hergün oturuyorum yazımın başına. Anlatıyı terk etmeye gelmiyor. Küskün bir sevgili buluyorsunuz karşınızda. Ama çok profesyonel gibi de değilim. İş gibi bakamadım bir türlü yazarlığa. Öyle büroya, işe gider gibi bir duyguyla yazamıyorum ben.  Böyle yazanlar sanırım daha başarılı oluyor. Biraz serserilik var doğrusu. Şair kalbim hep doğru zamanı, sezgileri ve duyguları kolluyor, paşa gönlüne göre davranıyor.

Öykü ve şiir ise hem taşınan duygu, hem metinsel farklılıklar açısından sizi daha özgür bırakan türler. Bir kere sayfaların o korkunç ağırlığı yok üzerinizde. Bitirmeliyim baskısı da yok. Kalpte taşınan yazılmamış sayfaların yükü korkunçtur. Sizi karabasan gibi boğar her daim. Öykü ve şiir öyle mi ya? Kuş canı gibi hafifler. Belki de bu yüzden öykü yazmayı, şiir karalamayı her zaman çok sevdim. 

(Bu başlığın oluşturulmasında F. Hüsnü Dağlarca’nın “Yapıtlarımla Konuşmalarım”ı etkili olmuştur.)

Öncelikle ilk kitabım Kalpyazan’a seslenmek isterdim. Çünkü bu kitap adıyla bile yazarlığımın rotasını belli etmişti. Ne yazıyordum, ne yazacaktım ben? Hayır hayır öncelikle ben kimdim? Ben bir  Kalpyazan’dım ve kalpleri yazacaktım. Gizli saklı şeyleri. Açığa çıkmayanı, gölgede kalanı. Görülmeyeni gösterecektim. Falcı mıydım, kahin mi, ya da bir derviş mi? Bunu bugün bile yanıtlayamam. Ama sahtece kurgulanmış hayatların hakikatlerini arayan biri olacaktım. Buna definecilik bile denilebilir aslında.

Bu sebeple ilk kitabıma bana yazarlığımın adını bahşettiği için minnettarım. 

 


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,33% 0,16
  • EURO

    35,17% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2243,92% 0,03
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00
  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu