İlknur Güneylioğlu
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 28.09.2021 10:42:00 1581 0

İlknur Güneylioğlu

HEVES KATİLLERİ

Bir devlet, bir toplum, bir aile düşünün. Heves öldürmeye ve dolayısıyla da tek tipleştirmeye programlanmış, siz de el pençe divan duruyorsunuz onların karşısında. “Buyurun,” diyorsunuz, “Yeter ki beni tok, sıcak, canlı tut!”

Toksunuz, sıcacık ve de canlı. “Ben de az yük değilim ki, buna da şükür.”

Açsınız, buz gibi ve ruhunuzu kaybetmiş. “Beni bitirdiniz.”

Suçluluk hissettiğinizde birincisine inanıyor, öfkelendiğinizde ikincisine sarılıyorsunuz. Suçlu hissetme ve karşıdakine öfkelenme arasındaymış gibi görünen, ikisi özdeş bir benlik savaşı. Kimsiniz? Ne diyorlar?

“Onu yapma, dur!”

“Onu düşünme, unut!”

“Onu yeme, bunu yut!”

“Gülme, sızlanma, şükret!”

“Bunları giyin, ört, ört, ört!”

Örtün kendinizi, kimliğinizi, geçmişinizi, şimdinizi, geleceğinizi. Örtünün. Hiçe sayın, sayılın.

“İçeride biri var!” diyorsunuz. “Biri var, dışarı çıkmak için parçalıyor organlarımı, yırtıyor derimi, yıkıyor, deviriyor bedenimi!”

Bunun üzerine, size veriliyor silahlar. “Öldür onu!” İhtiyaçlarınızı sağlayamayan devletiniz, toplumunuz, aileniz size silahları tek tek temin ediyor, en kısa sürede.

Heves katilleri, sizi kendinizi öldürmeye azmettiriyor. Siz de suça iştirak ediyorsunuz. “Kendi”niz ölüyor. Failler müşterek mi, dolaylı mı? Suç kasten mi, taksirli mi?

Ceza.

Sosyal medyada, her gün paylaştığınız birbirinden güzel fotoğraflarınıza rağmen, aslında, sonsuza kadar dışlandığınızı düşünüyorsunuz. Oysa bir kusurunuz da yok. Yetersiz değilsiniz. “Kendi”nizi öldürenlere, öldürtenlere ihtiyacınız yok. Sizin güvenliğinizi sağlamıyorlar, canlanmanıza müsaade etmiyorlar. Yaşamaktan yoksun bırakılıyorsunuz. Finansal olarak desteklenseniz dahi. Kaçıyorsunuz uzağa kaygılarınızla. Hep, bir reddedilme korkusu belası başınızda. Aşırı eleştiriliyorsunuz. “Kendi”nizi sevilmeye layık görmüyorsunuz. Başarısız gösteriliyorsunuz. Koşulsuz itaat etmeniz isteniyor. Feda ediyorsunuz tüm gelişiminizi, vaktinizi, hazlarınızı, ömrünüzü. Başkalarını memnun etmek için. Bazen de özgüvenle karıştırıp yargılayıcı oluyorsunuz. “Kendi”niz ortada yok ki kendinize güvenesiniz. Bazense şımartılmış bir çocuğa dönüşüyorsunuz.

Tüm bunlar kulağa nasıl geliyor?

“Tokum, sıcağım, canlıyım, şükür, ben de az yük değilim ha!..” yerine. Kadere bir şükredip, bir lanet etmek yerine.

Hani, hep “Kurban psikolojisinden çıkın.” diye bahsedilip durulur ya. Sorulur mu hiç, “Kurban psikolojisindeki kişi, içinde bulunduğu durumun farkında mıdır?” diye. Özellikle, aç, buz gibi ve ruhunu kaybediyorken devreye girer. Her şey bitmiştir. Yeni bir şans yoktur. Tüm yollar tıkanmıştır. Felaket senaryoları hazırdır. Her gün daha dibe, daha dibe… Üstelik tüm bunlar, ilk başta, bulunduğumuz ortama uyum sağlamak için henüz çocukken geliştirdiğimiz çözümlerden olabilir. Yıkıcılıkla baş etmeye çalışırken başımıza gelen birçok şey gibi. Güvende hissetmedik, başkalarıyla sağlıklı ve derinden bir bağlılığımız yoktu (Başkalarının da “kendi”leri ortada yoktu.) , kendimizi ifade etmemize izin verilmedi. Hep arzuladık, ama ulaşamadık. Yalnızdık. Korktuk. Beceremedik. Aşırı eleştirildik. Cesaretlendirilmedik. Değersiz olduğumuza ikna edildik. Kendimizi suçladık. Özgüvenimiz yaralandı. Utandık. Eğlenemedik. Kısıtlandık. Hevesli olduğumuzda cezalandırıldık. İstekli göründükçe, daha çok kontrol edildik. Alıştık ve burası en iyi bildiğimiz çevre oldu. Buradan çıkmak, çok daha büyük zarar getirdi, iyice bocaladık. En iyisi, aynı hapishanede bir ömür yaşamaktı.

Sefil hapishanelerde dahi bir gün güneş açabilir, bir çiçek yetişebilir, bir kedi gelip geçebilir. Güneş ışığında, çiçeğin renklerinde, kedinin dengeli adımlarında, bir filmde, bir kitapta, Sait Faik’in “Hişt, Hişt!”inde, Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk”ünde fark etmeseydik durumumuzu, yeniden yeniden dirilmeseydik onlarla, belki çoktan geri döndürülemeyecek biçimde ölmüştü bizim de “kendi”miz. Heveslenmeye, haz duymaya, seçmeye, yeteneklerimizi geliştirmeye hakkımız var. Biz suçlu değiliz. Zihninize işlenmiş düşünceleri, ancak, parçalara ayırarak, teker teker yok edebiliriz. Bir kerede ortadan kaldırıp, “yeni” bir insan inşa etmek mümkün değil ve bu “yeni”nin “kendi”miz olduğuna emin olabilmek.  Korkular, sürekli, önünüzü, arkanızı saracaktır. Rüyalarınıza giren o ürkütücü devler de, bir köşede ağlıyor olabilir. “Bütün insan” olma yolunda, düşüncelerinizi ayrıştırın. Bu yazı için anahtar sözcük “Heves”ti. Anahtarlarınızı bir bir elinize alın, adlandırın. O sözcüklerle şiirler yazın. Bir gün, “Kendi”nize giden yola, biriktirdiğiniz imgelerinizle, çoktan çıktığınızı ayırt edeceksiniz.


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51
  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli