ÖYKÜ: Bayram Sarı
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 22.12.2020 14:02:00 2977 0

ÖYKÜ: Bayram Sarı

Bayram Sarı: GASSALIN ÇAY MOLASI

Siz de mi aldınız üzerimdeki ölüm kokusunu? Neden oturmuyorsunuz masama? Bir çayımı neden içmiyorsunuz? Bakın çay ocağı ne kadar da kalabalık, oturacak hiçbir yer kalmamış, sadece benim masam boş! Oturup ölüm ve yaşam üzerine iki kelam edebilirdik halbuki. Peki, oturmayın! On dakikalık çay ve sigara molam da bitmek üzere zaten. Birazdan elinize bir tas su veririm! Ölünüze son suyu dökersiniz! Yüzleşme zamanı geldi.

Ölümün kapısında bekleyen ilk nöbetçiyim! Azrail, orağını hasat için vurduğunda ömürlerinize, ölünüzün çıplak bedenine dokunabilen son canlıyım!  Dönüşsüz yolculuğun ilk cümlesi benim “Teneşir Taşımda” başlar. Ölünün yakınları, gözlerimdeki anlamdan sonunda onlara da dokunacağımı bilirler ve soğukluğumdan ürkerler. Bu benim işim. Yaşamam için ölülere ihtiyacım var. Ölüm mutlak gerçek! Ben Gassal! Yıkayıp, arındıran.

Yıllardır işsiz dolaşan bir felsefe mezunu olarak, şimdi yaptığım meslekle ilgili Arthur Schopenhauer’in şu sözleri aklımdan hiç çıkmaz: “Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker. Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğünü üflememiz gibi…” Yaşamda, hep daha iyisini elde etmek için uğraştınız; umutsuz serüvenlerin yorgun kahramanları olarak yenik düşeceğinizi bilemediniz; şimdi bilmeniz gereken şu ki, çayını içmediğiniz bu adam, zafere gidecek yolda sizi ilk karşılayan olacaktır.

Ölümden endişe duyan tek canlı insandır; oysa, yaşamdan duymalıdır o endişeyi! Zihin, bilinen sonla karşı karşıya kalmamak için her zaman inanabileceği yalanlar ve sonsuzluklar uydurur kendine; bedenin çürüme olasılığı isyanları hazır tutar ruhunda ve her gördüğü ölüm de başkaldırır ve asla kabullenmez bedenin salt kendi özünü koruyan bir zırh olduğunu!

Buraya torpille girdim ve yapabileceğim tek işin bu olduğunu keşfettim. Canlılar dünyasından kovulup, ölüler diyarının kapısında huzura kavuştum. En önemlisi dünyanın tüm hırslarından arındım. Tek kötü yönü et yemeyi bıraktım. Ne iş yaptığımı öğrenen kadınlar benimle asla sevişmedi, ölümün okşayışı soğuktur ne de olsa!  Sosyal güvencesi var, maaş ve bahşişler de çok iyi. Sonuçta çorbanın kaynaması gerekiyor. İşin yoğunluğuna göre birkaç Gassal arkadaş birden yıkayıp kefenleriz ölüleri. Bu ritüel sırasında yalnızsak, yaşamın günlük sıkıntısı ve sevinçlerinden konuşuruz çoğunlukla. Ölüm, her ne kadar hiçliğin kanat seslerini duyursa da bizlere, canlıların kaygıları bizim de üzerimize yansımıştır. Teneşire yatırdığımız ölüye, taharet aldırıp bol suyla sabunlayıp, durularken, uçan pamuk ipliklerinin arasında domatesin zamlanmasından, ev kirasından ve ay sonunu nasıl getireceğimizden konuşmamız, yaptığımız işle tezat oluştursa da son yolculuğuna hazırladığımız dostumuzu rahatsız ettiğimiz pek söylenemez.

Çenesi bağlanan, gözleri kapatılan ve şişmemesi için üzerine bıçak konulan ölü, yolculuğa çıkmak için dünyanın kirinden arınması gerekmektedir ve ben, suyumu her zaman hazır tutarım; ağıtlardan, ağlamalardan etkilenmemeye çalışarak ölümün şiirini okurum. Abdest başlangıçtır: Elime doladığım bezle dudaklarını, dişlerini ve burun deliklerini ıslatırım; kollarını yıkar, başını mesh eder, ayaklarını yıkarım; sonra, ölünün her yerini sıcak suyla temizlerim; başını önce sola, sonra sağa çevirerek suyu dökerim; en son karnına bastırarak anüsünden çıkan dünyevi pislikler olursa onları da yıkarım, pamukla kapatırım. Mutlu ölü, bir andan diğerine kelebeğin kanat çırpması gibi geçendir: “Ey Rahman, Ölü için mağfiretini dilerim.”

Ölü yıkama işlemi sanıldığı kadar kolay değildir. Her din ve mezhepte ana hatları birbirine benzemesine rağmen farklılıklar vardır: Müslüman ve Ermenilerin yıkama ritüelleri aynıdır, sıcak su, sabun eşliğinde yıkanan beden kefenlenmekte ve tabuta konulmaktadır. Rumlar ölünün bedenini şarapla siler, Museviler ağızdan su vererek, kokmaması için bağırsaklarının içini boşaltır. Hıristiyanlıkta, ölü kefenlenmeden önce usulüne uygun olarak yıkanıp kefenlenir. Ölen din adamıysa, cenazeyi Papazlar yıkar ve kefenler. Kefenleme tüm semavi dinlerde uygulanan bir ritüeldir; ancak, Gayrı-Müslimlerin bir kısmı, ölü kefenlendikten sonra, erkeklere damatlıklarını, kadınlara gelinliklerini giydirmektedir.

Sünnet kefeni, önce lifafe yayılır, onun üzerine izar konulur. Ölüye kefen gömleği giydirildikten sonra, izarın üstüne konulur. İzar önce ölünün soluna, sonra sağına sarılır. En son ayaklarının altından ve başının üstünden bağlanarak tabuta konulur. Kadın cenazelerinde kefenleme: saçlar ikiye ayrılarak göğsünün üstüne konulur. Kadın kefenlendikten sonra, başı ve yüzü başörtüsü ile örtülür. İzarın üstünden göğüs örtüsü bağlanır. Göğüs örtüsü, göbeğe veya diz kapaklarına kadar uzanır. Daha sonra lifafe sarılır.

Güzel İstanbul’umuzda tüm ekaliyetlerin cenazelerini biz “Müslüman Gassallar” yıkarız: Ermeniler, Bulgarlar, Rumlar, Ruslar, Kildaniler, Süryaniler arınmak için teneşirimize yatarlar. Ölümün dili ve milliyeti yoktur. Sadece Museviler ölülerini kendi yıkar ve kefenler. İstanbul’da iki binli yılların başında yaşanan terör olaylarında hayatlarını kaybeden Museviler için İsrail’den “Zaka” adlı ekip gelmiş, yıkama, kefen ve defin işlemlerini gerçekleştirmiştir.

Ölü bedenleri temizleyip yolcu etmeyi severim. Bu sevgi “Nekrofili” ile karıştırılmamalıdır. Canlıları soyutlaştırıp, mekanikleştirerek bedene sahip olma dürtüsü değil biz Gassallardaki sevgi! Nekrofili’nin tek dürtüsü vardır; onun için kutsal olan yaşanmışlıktır, günlük gerçekler değersizdir; değişimi suç olarak görür ve özgür bir ortamda kendini ifade etmekten yoksundur. Nekrofili’nin ani öfke patlamalarını kontrol edemeyerek, kurbanlarını hükmetmek ve aşağılamak için ölülerden seçer ki, bu ölü sevicilikten çok nefrettir aslında. Gassal’ın ölü seviciliği, misafirini yolculuğa hazırlayan bir yoldaşın heyecanı olabilir ancak.

Yaşamın içinde bilinçsizce ölümü arayan insanlar, benimle karşılaştıklarında ritüelin taşımda başladığını biliyorlar. Bir tas suyu yakının üstüne dökmeye cesaret edemez çoğu. Kadınlar eşlerinin yıkanmasında bulunabilirken, erkekler kadın ölülerin yanına giremez. Ölünün yakınları, nedense dışarı çıktıklarında kendi anlamsız yaşantılarına şükrederler. İmamın dualarından, kutsal kitapların anlattığı ötelerin tasvirlerinden daha etkilidir teneşirde ölümle karşılaşmak; yaşam devam ediyordur ve üzülmek boş bir hırpalanıştır. Tası bana geri verirler ve yarım kalan işimi tamamlamam için, suskunlar ülkesinin yolcusuyla yalnız bırakırlar. Saygıyla karışık dehşet uyandırıyorum çoğunda; yıkamam, temizlemem, kefenlemem bittiğindeyse akıllarında bir iz bırakmadan çıkar, unutulurum.

Son kez kaybettiğini aramak için umut kırıntılarıyla “Gasilhaneye” gelen bir kaybeden, hiçliğin bilincine varınca, tüm yaşamın aslında ölümü istemekle geçtiğini anlar; başkalarının, daha doğrusu cemaatin ölüden çok kendisine acımasını ister; yaktığı ağıtlar kendinedir. Unuttuğuysa; Ehli- sünnet’ e göre, ölünün ardından ağlamak doğru değildir, çünkü kabirde rahatsız olur, azap görür!

Ölüme isyan ettiğim anlar oluyor bazen. Genç ölüler üzüyor beni, yaşanmamış yılları yüzünde taşıyan genç ölümler. Aşık olamamış, çocuk sevgisini tadamamış, dünden yarına geçerken gününü kaybetmiş genç ölümlere, döktüğüm sularda gözyaşlarım da olmuştur her zaman. Yaşananlar çoğu zaman yansıyor ölü yüzlere. Ölüm kurtuluş mu, yoksa mutluluğun yaşanmadan bitmesi mi? Ama her ölümün yüzü soğuktur. Ölüm esmer ve soğuktur. Evsizler, sokakta dostuna rastlar gibi kucaklaştığı Azrail’ e itirazsız teslim olur. Kimsesiz yolculuğa hazırlananlara, arkalarından el sallanmasının pek önemi yoktur. Öldürülenler: Bıçakla, tabancayla, gazla, gösterilerde dövülerek, işkence evlerinde direnerek, vatan uğruna şehit olarak… İntihar edenler: Kendini asanlar, bileklerini kesenler, zehirleyenler! Ayırmam! İşçiliğim hepsinde aynı titizliktedir. Son yolculuklarına gönderirken onları, beyazlar giydiririm yaşamın karanlığına inat. Yaşamı boyunca dünyanın çığlıklarında kendini bulamayan insan, ölümün sessizliğinde kendi huzurunu bulur. Artık sahte dünyaların yalancı oyuncusu olmasına gerek kalmamıştır.  Yaşamın boşluklarında hacmiyle var olmuş bu ölülere, yaşarken görmedikleri saygıyı göstermekten onur duyarım!

Ben öldüğümde de yıkamak isterdim kendimi. Bayram sabahlarında temiz, beyaz elbisesiyle büyüğünün elini öpmeye gidecek haylaz bir çocuk heyecanıyla…

Ölümlü dünya! Hadi gelin, henüz nefes alabiliyorken birer demli çay içelim….

 

 

 


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli