Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair

Tarih: 03.06.2022 11:01

SENİ MUHBİR SENİ

Facebook Twitter Linked-in

Acı haberler vardı gene bu sabah.

     Siyaset mi deme, değil

     Corona mı deme, değil?

     Eğitim sistemimizin içine düştüğü hallerle ilgiliydi.

     Çocuklarımızın, yani geleceğimizin oyuncak oluşuydu.

     Elden bişey gelmeyince anılara yöneltiyor insanı.

     Eğitim- İş Sendikası/ Mersin Şube Başkanı olduğum yıllardı.

     deneyimli üyelerimizden bazıları ile bir toplantı yapmayı

kararlaştırdık. Çağırmayı düşündüklerimizden biri de İlköğretim

Müfettişi  Arif Demirci idi. Gelemeyeceğini, çünkü yarın kırsalda

falan falan köylere gideceğini söylemişti.

     Olacak ya, birkaç saat sonra da üyelerimizden Onur çıkıp geldi.

Onur yeni mezundu. Gençliğine karşın, büyümüş de küçülmüş

gibiydi. İyi bir devrimci olmanın çabası içindeydi. Yalnız erken uç

veren bir tepkiciliği vardı. Birazcık da safca olduğu söylenebilirdi.

Sabırla dinlemeye kendini alıştırmasını öneriyordum.

     Birden aklıma geldi, Arif Beyin gideceği okullardan biri Onur’un

okuluydu.  Bu fırsatla uyarmak istedim. Müfettiş Arif Demirci’yi tanıyıp

tanımadığını sordum, hiç görmemiş.

“ Bak Onur, Arif Bey değerli bir Abi’mizdir. Yalnız epeyce kuralcıdır.

Kuralların boşuna konmadığını savunur. Senin de tepkiciliğin ortada.

Davranışlarına özen göster.  Yol kavşağını gözaltında tut. Kavşağı

bilemeyebilir.” Diye uyardım.

     Çünkü köy ana yoldan birkaç yüz metre içerdeydi. O nedenle

uyarma gereği duymuştum.

     Gerisini Arif Hocadan dinleyelim:   

 

                                                               ***

     Köy yolunun sapağında bir genç bekliyordu. Kılık kıyafetinden

anladım öğretmen olduğunu. Selamlaştık:

       Hayırdır delikanlı birini mi bekliyorsunuz, dedim?:

      “ Evet Amca, ben şu köyün öğretmeniyim. Bizim Müfettiş Arif 

Bey gelecekmiş, onu bekliyorum. Adam epeyce de kuralcıymış.

Pimpirikli biri midir nedir, bilmiyorum. Sapağı bilemez de bozulur

mozulur.  O yüzden çocuklara filan da güvenemedim, kendim

bekliyorum” dedi. Baktım ki beni tanımıyor. O soruncaya kadar kim

olduğumu söylemeyip, yapmacık davranışlardan uzak, gerçekçi bir

gözlem yapmaya karar verdim. 

     İlginç bir denetleme olacaktı:

Saygıdeğer bir Hocamızdır aman yanlış yapma,

diye de uyardı beni.

Haydi okulda bekleyelim, ben de tanışayım. Yola

bir çocuk göndeririz, dedim.

Benim kim olduğumu sormuyordu. Çünkü yukarı

köylerden dışarıda memur olarak çalışan bazı kişiler, ana

yolda arabadan inip, ellerinde çantalarıyla ağır ağır köylerine

giderlerdi. Beni onlardan biri sanıyordu.

     Birlikte okula vardık. Okulu merak ediyor gibi gezip

incelemeye başladım. Öğrenciler sessizce çalışıyorlardı.

Belli ki eğitim düzeyleri gelişkindi.

     Dersaneye, çocukların yanına girebilmek için izin istedim

ve sınıfa girdim. Çocuklara sorular sordum. Yazı ve resimlerine

baktım. Öğrenmeler doğru ve derli- topluydu. Başarı gördükçe

seviniyordum. Bu pozitif halim de çocuklara yansıyor, güle-

oynaya bir ortam doğuyordu. Öğretmen biraz şaşırmış gibiydi:

zorunda kalmıştı. Yanıtsız bırakmadım:

tüm mesleklerin anasıdır. İnsanı gerçek insan yapan eğitim-

öğretimdir. İnsanlığa verdiğiniz hizmetin yüceliğini iyi bilin,

sevgili öğretmenim, dedim. Şaşkınlığı gittikçe artıyor gibiydi.

     Okulda gördüklerimden mutlu olmuştum. Kırtasiye yönlü

denetimi başka zamana bırakmaya karar verdim. Zaten Arif

Bey de gelmemişti.(!)

mutlu oldum. Bu Müfettiş Bey de bir türlü gelmedi. Ben

izin istiyorum deyip elimi uzattım, tokalaşırken de “ Ben

İlköğretim Müfettişi Arif Demirci” deyiverdim.

     İnsan gözünün şaşkınlıkla ne kadar büyüyebileceğini görmek

isteyen, o anda Onur Öğretmenin yüzüne bakmalıydı.

 

                                                               ***

     Akşamüstü hış- mış geldi Onur Öğretmen.

gülüyordum. Neden sonra ayıktı ki:

ettiğim gelme vaktinde beklemeye başladım. Ben 6- 7 aydan beri bu

yöredeyim. Yukarıdaki köylerden dışarıda çalışan çok sayıda memur

var. Hafta sonlarında filan ana yolda toplu taşıttan inerler, ellerindeki

çantalarını sallaya sallaya geçerler. Haftanın her günü masa başında

oturmaktan bıkmış olacaklar ki ağır ağır yürümeyi seçiyorlar belki. O

gurbetçilerden biri sandım. Sesi, tavrı çok sevecendi. Tatlı dilliydi. Ne

bileyim kaynaşıverdik işte.  Kendi okulları için sormak istediği şeyler

olduğunu, onun için beklemeye karar verdiğini söyledi, okula gittik.

Ama okulda anlamalıydım.  Merak ediyormuş gibi her yere bakıyor,

öğretmen gibi sorular soruyordu. Tam ilkokuldaki öğretmenim gibiydi. 

Bana izin verir misin deyip de adını söyleyince, ne hale geldiğimi ancak

resim anlatabilirdi.

     Bir de halime bakıp beni Babam gibi kucaklayınca vallahi çocuk

oldum Abi! Vallahi çocuk oldum Abi!

     Mekanın ışık olsun sevgili Arif Hocam…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —