Acı haberler vardı gene bu sabah.
Siyaset mi deme, değil
Corona mı deme, değil?
Eğitim sistemimizin içine düştüğü hallerle ilgiliydi.
Çocuklarımızın, yani geleceğimizin oyuncak oluşuydu.
Elden bişey gelmeyince anılara yöneltiyor insanı.
Eğitim- İş Sendikası/ Mersin Şube Başkanı olduğum yıllardı.
deneyimli üyelerimizden bazıları ile bir toplantı yapmayı
kararlaştırdık. Çağırmayı düşündüklerimizden biri de İlköğretim
Müfettişi Arif Demirci idi. Gelemeyeceğini, çünkü yarın kırsalda
falan falan köylere gideceğini söylemişti.
Olacak ya, birkaç saat sonra da üyelerimizden Onur çıkıp geldi.
Onur yeni mezundu. Gençliğine karşın, büyümüş de küçülmüş
gibiydi. İyi bir devrimci olmanın çabası içindeydi. Yalnız erken uç
veren bir tepkiciliği vardı. Birazcık da safca olduğu söylenebilirdi.
Sabırla dinlemeye kendini alıştırmasını öneriyordum.
Birden aklıma geldi, Arif Beyin gideceği okullardan biri Onur’un
okuluydu. Bu fırsatla uyarmak istedim. Müfettiş Arif Demirci’yi tanıyıp
tanımadığını sordum, hiç görmemiş.
“ Bak Onur, Arif Bey değerli bir Abi’mizdir. Yalnız epeyce kuralcıdır.
Kuralların boşuna konmadığını savunur. Senin de tepkiciliğin ortada.
Davranışlarına özen göster. Yol kavşağını gözaltında tut. Kavşağı
bilemeyebilir.” Diye uyardım.
Çünkü köy ana yoldan birkaç yüz metre içerdeydi. O nedenle
uyarma gereği duymuştum.
Gerisini Arif Hocadan dinleyelim:
***
Köy yolunun sapağında bir genç bekliyordu. Kılık kıyafetinden
anladım öğretmen olduğunu. Selamlaştık:
Hayırdır delikanlı birini mi bekliyorsunuz, dedim?:
“ Evet Amca, ben şu köyün öğretmeniyim. Bizim Müfettiş Arif
Bey gelecekmiş, onu bekliyorum. Adam epeyce de kuralcıymış.
Pimpirikli biri midir nedir, bilmiyorum. Sapağı bilemez de bozulur
mozulur. O yüzden çocuklara filan da güvenemedim, kendim
bekliyorum” dedi. Baktım ki beni tanımıyor. O soruncaya kadar kim
olduğumu söylemeyip, yapmacık davranışlardan uzak, gerçekçi bir
gözlem yapmaya karar verdim.
İlginç bir denetleme olacaktı:
- Hocam, sen bu Müfettişi hiç görmedin mi?
- Görmedim Amca. Ben yeni atandım, 3 4 ay oldu.
- Kuralcı olduğunu nerden öğrendin ya?
- Bizim Sendika Başkanımız Babacan Abi söyledi.
Saygıdeğer bir Hocamızdır aman yanlış yapma,
diye de uyardı beni.
- Demek ki ilginç bir adam. Ben de merak ettim.
Haydi okulda bekleyelim, ben de tanışayım. Yola
bir çocuk göndeririz, dedim.
Benim kim olduğumu sormuyordu. Çünkü yukarı
köylerden dışarıda memur olarak çalışan bazı kişiler, ana
yolda arabadan inip, ellerinde çantalarıyla ağır ağır köylerine
giderlerdi. Beni onlardan biri sanıyordu.
Birlikte okula vardık. Okulu merak ediyor gibi gezip
incelemeye başladım. Öğrenciler sessizce çalışıyorlardı.
Belli ki eğitim düzeyleri gelişkindi.
Dersaneye, çocukların yanına girebilmek için izin istedim
ve sınıfa girdim. Çocuklara sorular sordum. Yazı ve resimlerine
baktım. Öğrenmeler doğru ve derli- topluydu. Başarı gördükçe
seviniyordum. Bu pozitif halim de çocuklara yansıyor, güle-
oynaya bir ortam doğuyordu. Öğretmen biraz şaşırmış gibiydi:
- Hayret, Amca siz eğitimden anlıyorsunuz yahu, demek
zorunda kalmıştı. Yanıtsız bırakmadım:
- Öğretmenliği ben de çok severim. Öğretmenlik mesleği
tüm mesleklerin anasıdır. İnsanı gerçek insan yapan eğitim-
öğretimdir. İnsanlığa verdiğiniz hizmetin yüceliğini iyi bilin,
sevgili öğretmenim, dedim. Şaşkınlığı gittikçe artıyor gibiydi.
Okulda gördüklerimden mutlu olmuştum. Kırtasiye yönlü
denetimi başka zamana bırakmaya karar verdim. Zaten Arif
Bey de gelmemişti.(!)
- Öğretmenim çalışmalarınız çok güzel. Sizi tanımaktan
mutlu oldum. Bu Müfettiş Bey de bir türlü gelmedi. Ben
izin istiyorum deyip elimi uzattım, tokalaşırken de “ Ben
İlköğretim Müfettişi Arif Demirci” deyiverdim.
İnsan gözünün şaşkınlıkla ne kadar büyüyebileceğini görmek
isteyen, o anda Onur Öğretmenin yüzüne bakmalıydı.
***
Akşamüstü hış- mış geldi Onur Öğretmen.
- Abi sorma başıma geleni. Kendimi çocuk gibi hissediyorum.
- Daha iyi ya. Git bilye oyna!, dedim. Biryandan da katıla katıla
gülüyordum. Neden sonra ayıktı ki:
- Peki Abi sen niye gülüyorsun? Başıma geleni bilmiyorsun ki.
- Anlat da bileyim o zaman:
- Abi sen her insanı övmezsin. Saygı duyduğun Arif Bey’ i tahmin
ettiğim gelme vaktinde beklemeye başladım. Ben 6- 7 aydan beri bu
yöredeyim. Yukarıdaki köylerden dışarıda çalışan çok sayıda memur
var. Hafta sonlarında filan ana yolda toplu taşıttan inerler, ellerindeki
çantalarını sallaya sallaya geçerler. Haftanın her günü masa başında
oturmaktan bıkmış olacaklar ki ağır ağır yürümeyi seçiyorlar belki. O
gurbetçilerden biri sandım. Sesi, tavrı çok sevecendi. Tatlı dilliydi. Ne
bileyim kaynaşıverdik işte. Kendi okulları için sormak istediği şeyler
olduğunu, onun için beklemeye karar verdiğini söyledi, okula gittik.
Ama okulda anlamalıydım. Merak ediyormuş gibi her yere bakıyor,
öğretmen gibi sorular soruyordu. Tam ilkokuldaki öğretmenim gibiydi.
- Senin misafirin geleceğe benzemiyor. Benim vaktim de azaldı.
Bana izin verir misin deyip de adını söyleyince, ne hale geldiğimi ancak
resim anlatabilirdi.
Bir de halime bakıp beni Babam gibi kucaklayınca vallahi çocuk
oldum Abi! Vallahi çocuk oldum Abi!
Mekanın ışık olsun sevgili Arif Hocam…