Sınav, elle tutulmayan, gözle görülmeyen bir bela imiş.
“ Allah belanı versin” diye ilenmek var ya, o da aslında
“ Allah seni sınava çeksin” demekmiş.
Napolyoncağızı bile pes ettirişinden belli değil mi?
Korkarım Bizimkini bile pes ettirirse işte o zaman yandık.
Tanrımız da sınav delisi midir, nedir?
***
Ama Köy Enstitülü öğretmen, sınavı sınavdan geçirirdi.
Onun zamanında “ Test” de yoktu “ Tost” da yoktu. Sınavda
On soru, azıkta çökelek vardı.
Sınav soruları konuların ciğerini sökerdi. Verilen yanıtlar o
konunun ne düzeyde kavranmış olduğunu net olarak ortaya
koyardı.
Konunun kavranış haritası olurdu alınan sonuçlar.
O sınıf 60 kişi ise, sınava giren 61 kişi sayılırdı.
Çünkü o sınav, öğretmenin de sınavı olurdu.
Yetenek farklılıkları göz önüne alınarak değerlendirildiğinde,
“ Ortak Kavram Düzeyi” haritasının ortaya çıktığı görülürdü.
Öğretmen, başarı düzeyini böylece ölçer ve önlemini alırdı:
Neler olurdu bu önlemler?:
***
Siyasetçi de bir öğretmendir bence. “ Toplum Öğretmeni dir.
İnsanları “ Eğitim Boyutunda” belli bir amaca yönlendiren
bir eğitimcidir siyasetçi.
Bu çabanın üç çeşit görev alanı vardır:
Bu etkinliklerin sonuçları nerde ve nasıl görülüyor?:
Öyleyse siyasetçi bu sonuçları titizlikle değerlendirerek,
kullandığı yöntemlerin başarı durumunu gözlemleyecektir.
Nerdeyse günübirlik değişimlere uğrayan topluma, aynı
şeyleri, aynı biçimde söyleyip durmanın başarı getireceğini
ummak, yanılgı olur.
“ Kırk kez deli desen deli olur” diyen söze aldanmamalıdır.
Bize akıllı gereklidir.