Elbette gemiyi yürüten de, tehlike anında kurtarmaya çalışan da kaptandır.
Ancak bu sözde mide bulandırıcı bir bencillik kokusu sezinliyorum ben.
Böylesi Atasözleri her anımsadığımda eleştiri ve değerlendirme gibi
konulardaki sığlığımız paslı bir hançer gibi saplanıyor yüreğime…
Çocuklarımızın ya da gençlerimizin yanlış davranışlarından yakınmamız
hiç tükenmez. Sanki onlar ayrı bir dünyadan gelmişler gibi. Ya da onları hata
yaptıkları bu güne kadar hiç görmemişiz gibi feryat- figan ederiz.
Eski kuşakları mutsuz eden bu davranışların kazanılmasında en az payı
olanlar suçlananlardır, desem ne dersiniz?
Savımızı bir örnek üzerinde değerlendirelim:
Belediye otobüsündeki tekli koltuklardan birinde kırk yaşlarında bir kadın
oturuyordu. Önündeki koltukta da arada bir:
“ Oğlum kalkma, düşeceksin” diye uyarıp durduğu 3–4 yaşlarındaki oğlu
vardı.
Yanı başlarında ise 60- 65 yaşlarında bir adam tavan tutacağına tutunmuş,
savrulup duruyordu.
Bu gözlem sonunda şu saptamaları yapmak kaçınılmaz oldu:
1- Kadın o çocuğun annesiydi.
2- Anne ve çocuk özürlü değillerdi.
3- Çocuk biletli değildi, ama ayakta duran adam biletliydi.
4- Belli ki çocuk adama yer önerecek kadar saygı ve yardım bilincine sahip
değildi. Bu konuda çaba harcamamış olan anne de aynı duyarsızlık içindeydi.
5- Otobüs sorumlusununsa umurunda bile değildi.
6- Bu yaklaşımlar içinde büyüyüp bileği güçlendiğinde o çocuk, ileride eleştiri
ve uyarıda bulunanlara bileğinin gücünü göstermeye kalkarsa, şaşırtıcı olabilir mi?
Tüm bunların yanında bir kusurlu daha vardı ki hepsine bedeldi:
Hakkını korumayan o adamın sergilediği tavır.
Bu adam biletli. Ne demektir biletli? Belli bir uzaklığa kadar bir koltuğu
kiralamış demektir. Kirasını ödemiş olduğu koltuk çocuk tarafından işgal edilmiş
bulunuyordu. Bu adam:
“ Hanım, lütfen çocuğunuzu kucağınıza alın; oraya oturmak benim hakkımdır”
diyemiyordu.
Bu davranışın nedeni ne olabilirdi?:
verilmiş bir ödül sayılabilirdi. (!)
duyarsızlık halkasıydı.
yılanı gibi çöreklenip oturmuştu. .
Nerden bakarsak bakalım devenin eğri olmayan yeri yoktu.
Kusur yaratmakta ortaya koyduğumuz bu imeceyi söylem haline getirerek, ayıp
üstüne ayıp eklemişiz:
“ Deveye sormuşlar boynun neden eğri? Nerem doğru ki?” demiş.
“ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”
“ Her koyun kendi bacağından asılır”
Gibi.