(DEFTER) Büyükelçi Hasan Sevilir AŞAN

Tarih: 25.07.2020 21:35

ELVEDA ‘HODE HAFIZ’

Facebook Twitter Linked-in

Geçtiğimiz aylarda Almanyaların birleşme süreci ve Türk toplumunun hissiyatı ile Almanya’nın korona günlerine ilişkin gözlemlerini paylaştığımız yazar arkadaşımız Nermin’in, İran meyanında birebir yaşadıklarını içeren anı yazısı aşağıdadır.
OXFORD ‘’1970’li yıllardaydık. İngiltere’de Oxford’da okulun yurdunda İranlı bir kız ve arkadaş gurubuyla tanışmıştık.

Onların Şah dönemiydi. İran’ın Hyde Park’a bakan görkemli Londra Büyükelçiliği müdavimlerinden değildiler. Şah yanlısı öğrencilerin yaşadığı lüksü havsalamız almazdı.

Sakin, mütevazı arkadaşın, İran’ın neresinden ve Acem mi? Türk mü? Olduğunu bu gün bile bilmiyorum.

Bir kaç kez odasını görmüştüm. Maddi zorluk çektiği anlaşılıyordu. Sonraları, ailesinden para gelmediği, ailesiyle iletişiminin kesildiği konuşulmuştu.

Türk öğrenciler ilk etapta elimizdekileri kendisiyle paylaşmıştık ama uzun vadede nasıl yardım edeceğimizi bilemiyorduk.

Durumu diğer İranlı öğrencilere açarak, ailesiyle iletişim kurulması ve destek sağlanmasını önerdiğimizde, arkadaşımız gözle görülür bir gerginlikle, yalvarır gibi bunu reddetmişti.

Ertesi gün koridorda karşılaştığımızda ‘onların arasında çok sayıda Savak’lılar var, sakın duymasınlar’ deyip, sus işareti yapmıştı.

***

Öğrencilik yıllarımızdı, İran’da gerçek anlamda neler olup bitiyor tam bilmiyorduk. Ama Arkadaşın İran’ın bilinen muhalif ailelerinden olduğunu, Şah rejiminin baskılarına maruz kaldıklarını öğrenmiştik.

Günler geçiyor, okul çevresine pahalı arabalarla daha önce görmediğimiz tarzda fiyakalı İranlılar gelip gidiyordu. Acem abartmasına bağlıyorduk.

 

SAVAK

Bir akşam, konser dönüşüydü, İranlı arkadaş karanlıkta karşıma çıkıverdi. Boynuma sarıldı. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Sorry" deyip ağzımı kapattı. Ağlıyordu, sessizce sus işaret yapıp, veda anlamında elini sallarken "Hode hafız" dedi ve karanlıkta kayboldu.

Çok ağır bir yük altına girmiş, tatsız bir sırrı taşır gibi olmuştum. Kendimde değildim, sessizce odama çıkıp kendimi olduğum gibi yatağa attım.

***

Sabah, Hollandalı oda arkadaşımın, kapıları açıp kapaması, ‘rujum nerde’, ‘ Bu etek buruşmuş nasıl giyerim, lacivert eteğini ödünç alabilir miyim? rimelini verir misin?’lerine ‘ha, yes, okey’ diyerek uyanmıştım.

İstemeden okul yolunu tuttum. Yorgun, uykusuz halimle göze batmamak için arkalarda cam kenarına oturdum. Keyifsiz saatlerden sonra, İranlıların aralarında hararetle konuştuklarını fark ettim.

‘O arkadaş ve yakın arkadaşları kaçmışlardı. Son günlerde görünen öğrenci olmayan İranlılar tarafından aranıyorlardı..’

Her zaman daralınca koştuğum, Oxford’un en sevdiğim, kuğulu, ördekli yeşil parkına sığınmış Arkadaşımı yakalayamasınlar diye bildiğim bütün duaları okuyordum. Akşam olduğunda istemeden de olsa yurdun yolunu tutmuştum.

Yemeği kaçırmış, İtalyan arkadaşımın verdiği elmayla bir köşeye yıkılmıştım.

İranlı gurup yine hararetli ve heyecanlıydı. Hal ve tavırlarından kötü bir gelişme olduğunu anlamış, arkadaşımın adını duymuştum.

Adı, ‘hodafız’ vedası dudaklarımdan dökülürken, elimdeki elma da yere yuvarlanmıştı. Gerisini hatırlamıyorum.

***

Bir grup İranlı genç ölü bulunmuştu. Gençlerin ortak özelliği Şah rejimine muhalif olarak bilinmeleriydi. İran İstihbaratı SAVAK’ın suikast timlerinin işi deniliyordu.

***     

Günlerce kendime gelememiştim ağlamaktan. Farsi telaffuzla ‘Nermin’ diye seslenişi, sus işareti, sessiz elvedası, kaçarak uzaklaşmasını hiç unutamadım.

İran, Şah zamanında SAVAK eliyle kendi çocuklarını yemişti. Aynı bizde de olduğu gibi. 

HAYYAM

Bir gün elinde Farsça bir kitap görmüş "Ne, bu?" demiştim. "Ömer Hayyam", "Adı Ömer diye çok çile çekmiş" demiş ve devam etmişti, "Biliyor musun bu bizim niyet kitabımızdır. Herhangi bir sayfayı çevirir, beyitlerden birine parmağımızı basarız. O beyit, bizim o günkü niyetimiz olur"

Dün akşam arkadaşımın niyetine Ömer Hayyam’dan bir sayfa çevirip, "Ya şundadır, ya bunda, helvacının kızında..." tekerlemesiyle parmağımı gezdirip, bir beyit üzerinde durdum.

Okuyunca, bize söyleyecek ne çok şeyleri varmış diye düşündüm;

"Ben hangi şarapla sarhoş olursam olurum,

Ateşe, puta, neye taparsam taparım;

Herkes bir türlü görmek istiyor beni

Ben kendimi ne türlü yaparsam yaparım"

                       23 Temmuz, 2020, Almanya’’ 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —