Türkiye’nin kuruluş felsefesindeki önemli bazı milli bayramlarımızı kutladığımız günlerde/haftada başka ulusların da Türklerin aleyhine ve Türkleri suçlayacak şekilde soykırım ya da büyük acı günleri olarak ilan edilmesi bir Çifte Standard Anlayışı değil de nedir?
1915, 24 Nisan günü bir tek Ermeni vatandaşı öldürülmemiştir/ölmemiştir!
Ermeni iddiaları konusunu tarihçilerimize bırakmadan önce;
1911’den başlayarak yaklaşık yedi cephede saldırıya maruz kalan çok kültürlü Osmanlı devleti varlık yokluk savaşı verirken devletin ikmal yollarını kesen, erkeksiz kalan köyleri basan üstelik Rus üniformalı Ermeni isyancıların erkeksiz Müslüman- Türklere saldırıları çok artmıştı. Bu çatışmayı nebze de olsa hafifletmek için zorunlu iskana tabii tutulan Ermeni ahalisinin göç yolunda çeteler tarafından saldırıya uğramalarından sorumlu kişileri Osmanlı yargılamıştır.
Tehcir öncesi Müslümanlara yapılan katliamların en az tehcirdeki kadar sivil halk kadar değerli görülmemesi bir Çifte Standard Anlayışı değil midir?
( Ermeniler tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, 2001; Karacakaya, 2005,s,237-248)
“Türk köylerinin imhası ve Müslüman nüfusu yok etmek için sistemli bir plan vardı. Bu planın Yunan talimatı altında Yunan ve Ermeni çeteleri tarafından uygulanmaya konduğu görülür., hatta bazen düzeni birliklerin müfrezelerini yardımı ile yürütülmekteydi.” (İngiliz tarihç Arnold Toynbee- Yunanistan ve Batı Sorunu sayfa 248-286)
Osmanlı’nın Doğu Anadolu’da yenilmesini fırsat bilip, Türklerin varını yoğunu, askerlerinin hemen tümünü Çanakkale’ye yığdığı, İstanbul’un tehlikeye girdiği dönemde Doğu’da Zeytun, Bitlis, Muş, Erzurum’da ve Van’da Ermeni isyanları patlak vermesi tesadüf müdür?
Sonuçta, Ermeni çetelerinin bölgedeki Kürt ve Türklere-Müslümanlara yönelik katliamlar başladığı dönemde tehcir kararı alınmıştır.
-Tehcir kararının aldığı zaman Osmanlı ordusunu Almanlar yönetiyordu..
-Suriye’de iskâna tabi tutulan Ermenilere toprak verildiği kanıtlanmış bir durumdur. Sözde soykırım tasarlayan Osmanlı bunu yapar mıydı?
- Sözde soykırım tasarlayan bir Osmanlı neden 650 yıl beklesin ki?
“Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen raporlara göre üzgünüm ki, Türkler aleyhine olabilecek herhangi bir kanıt bulunamamıştır ve Amerika hükümetinin yeni bir soruşturma düzenlemesini gerektirecek herhangi bir durum yoktur…” (Büyükelçi R.C.Craigie İngiliz Dışişleri raporlarından, Public Report Office: No Haziran 1921 - 371/65047E.8515 (Craigie British Charged Affairs Washington to Lord Curzon No:722)
Ermenilerin 24 Nisanı tarihini soykırım günü olarak ilan etmesinin temel sebebi; ülkede örgütlenmeyi sağlayan yurt dışı bağlantıları ve işbirliğini yürüten lider kadronun bu tarihte etkisiz hale getirilmiş olmasıdır. Amaçlarına ulaşma konusunda elebaşılık yapacak lider kadrosundan büyük oranda yoksun kalan Ermeniler bu durumu bir türlü kabullenmediler ve 24 Nisan günün bütün dünyaya sözde soykırım günü olarak ilan ederek sanal ve yapay bir bellekten oluşan bir tarih yazarak, kendilerini bağımsızlığa götüreceklerine inandıkları lider kadronun tutuklanmalısını tehcir olayından daha önemli görmeleri oldukça bir Çifte Standard Anlayışı değil midir?
Üstelik, Atatürk’ün o muazzam sözleri sayesinde Türklerle Avustralyalı ve Yeni Zelandalıların arasında gelişen dostluğu da düşmanlığa çevirmeye çalışan Avustralya’daki Yunanlılar, Ermeniler 25 Nisan Anzak gününü de soykırım günü olarak anılmasını talep edecek kadar ileri gitmektedirler. Avustralya’daki Yunan lobisinin, Ermeni hatta Süryani lobisi ile kol kola girerek Anzak’lardan Türklere karşı benzer suçlamayı beklemeleri bir Çifte Standard Anlayışı değil de nedir?
25 Nisan, 1915 ise Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerlerin( Anzak’lar) Çanakkale’de karaya çıkışlarını anmak için törenler düzenlerler ve bunu canlı tutmaya çalışarak nesiller boyu Gelibolu ruhunu yaşatmaya çalışırlar. Bu ruhu devam ettiren Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar şükür ki, şimdilik, Türkleri suçlamadan, sadece ulusal kimliklerini idrak etmelerindeki rolü olarak anma törenleri düzenliyorlar. Ancak Avustralya’daki altı eyaletten ikisi sözde soykırımı parlamentolarında kabul etmişlerdir. Ermeni lobisi dünyanın her yerinde olduğu gibi Avustralya hatta Yeni Zelanda da çok çalışıyor. Yunan ve Ermeni lobisini 1915 iddialarını çürütecek şekilde Anzak askerlerinin de hatıraları vardır;
Gaziler Derneği başkanı Tümgeneral David McLaghlan (2006); “Türkler bizimle Çanakkale’de savaş alanında çok adilce ve dürüstçe savaştılar. Bu yüzden onlar bizim Şerefli Düşmanlarımızdır.”
Batı’nın Sömürgeci Ruh Anlayışının Türklere ait petrol yataklarını ve Türk Petrol Şirketini kapmasının ardından Türklere uygulanan Çifte Standarda şaşırmamak gerek.
Büyük resimde, üstte büyük ve güçlü devletler aralarında kendi çıkarları adına savaşırken, kendilerine hizmet eden zayıf halkları birbirine kırdırdıkları gerçeğini unutmamak gerekir..
Bu nedenle,1915’de başlayan hala bitmeyen, Almanlar ile İngilizler Orta Doğu petrollerini kapışma savaşında kışkırtılan Osmanlı azınlıklarının birebirine karşı saldırılarını soykırım olarak tanımlamak öte yandan iki yüzlü bir anlayışla Türklere ait petrolün kapışma maliyetinin faturasını da Türklere mal etmek Çifte Standard Anlayışı değil de nedir?
Güçlü devletlerin tuzağına düşerek, 600 yıl beraber yaşamış, imparatorluğun tüm olanaklarını Türklerden çok daha fazla kullanıp ve çok daha rahat yaşam koşullarını elde etmiş Ermeni –Süryani- Yunan,… kökenli azınlıkların kışkırtılmaları sonucu çıkan çatışmaların üstelik yüzyıllarca yaşadığı topraklara ihanetin bedelini Türklere ödetmenin adı Çifte Standard Anlayışı değil de nedir?
Ermeniler tarafından hiç sevilmeyen Ermeni gazeteci Ara Baliozian’nın iddia ettiği gibi “Osmanlı soykırım yapacaksa neden 650 yıl bekledi?” diye bir sorunun cevabını vermek bazıları için eminim hiç kolay değildir.
Kendi milletinin gerçeklerini büyük resimde içinde görme yeteneğinden yoksun bizlere karşın bu gerçekleri kökeniyle inceleyen Amerikalı bir tarih profesör olan Justin Mc Carthy’nin kitaplarından; ‘Ölüm ve Sürgün’ ve ‘Müslüman Azınlıklar’ kitaplarını okumadan, hatta ilk Ermenistan cumhurbaşkanı O’hannes Kaçaznuni’nin 1922-1923 ‘de yazdığı anılarında, “suç varsa Taşnak Partisinindir…” diyen kitabını okumadan Ermeni İddiaları Çıkmazını konusunda fikir yürütmek kendi milletine yapılacak haksızlık olacak ve Batı’nın ikiyüzlülüğüne su taşıyacaktır. Yeterli aydını olmayan bir millette de başkaları daha kolay saldırabilir.
ERMENİLERİN TÜRKLER ALEYHİNE İDDİALARINDAKİ ÇIKMAZIN NEDENİ GERÇEKTEN GERÇEĞİN PEŞİNDE OLMAMALARINDANDIR.
Ermeni iddialarına yaklaşımı; Seçilmiş Gerçeklik’ ve ‘Yalanları Yayarak Gerçeği Karartma’ üzerine olup, bu metodunun çıkmazı; iddialarında, kanıtlardan ziyade daha çok kurgulama yöntemini kullanıyor olmalarıdır.
Bu sözde çoğu uydurma iddialar konusunda çoğu yazar kaynaklarını ABD Yahudi bir aileden gelen ve ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Henry Morgentahau’un 1918 yılında, yanında çalışan Ermeni kökenli bir asistanının yardımlarıyla yazdığı bir kitaptan alır. Morgentahau, kitabını yazdığı dönemde Türkler ve Ermenilerin birbirlerine karşı gerçekleştirdikleri kıyımı söz konusu bölgeye dahi gitmeden yazmıştır. Bu kitaptaki yanlış bilgilerin Türklere olan olumsuz etkisi ve yankıları günümüze kadar taşınmıştır.
Ermeni iddiaları konusunda uzman ve üstelik Ermeni kökenli Peter Balaklian; “Morgentahau bu kitabı yazmaya Siyonistlerin Yahudi devletini kurabilmeleri için girişmiştir” der.
EMPERYALİZMİN TASARIMI
Der Spiegel yazarı Bernhard Zard; “ 1.Dünya Savaşı 1918 de sona ermiş olabilir ama Orta Doğuda tetiklenen şiddet hala sona ermedi, çıkarcı (sömürgeci) emperyalist güçler tarafından çizilen keyfi haritalar ve sınırları bölgenin üstesinden gelemeyeceği bir miras-kaos bırakmıştır.”
Tarihin cilvesine bakın ki, 1915 de Suriye’ye yerleştirilen Ermenilere karşılık ( ki çoğu aslında başka devletlere dağılmışlardır) aynı bölgeden 100 yıl sonra en az 6 milyon Suriye’linin içinde Ermeniler olup olmadığı umursanmadan Türkiye’ye yerleştirilmiştir. Türk halkı bu duruma hiç itiraz etmemiştir.