ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ’NDEN DEPREM DEĞERLENDIRMESI

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ’NDEN DEPREM DEĞERLENDIRMESI

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye ve Suriye’de yaşanan Şubat depremleri hakkında insan hakları odaklı bir değerlendirme yayınladı.

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye ve Suriye'yi derinden etkileyen deprem ve sonrası süreç hakkında insan hakları odaklı bir değerlendirme yayımladı. 

Ayrımcılık, yaşam hakkı, bilgiye erişim, ifade ve basın özgürlüğü, keyfi gözaltılar, işkence diğer türde kötü muamele, yerinden edilenlerin hakları, mülteci ve göçmen hakları, çocuk hakları, kadınlara ve kız çocuklara yönelik şiddet, LGBTİ+ hakları, yaşlıların ve engellilerin kapsanması, iş dünyası ve insan hakları, askeri operasyonlar başlıklarında 10 sayfalık değerlendirme Türkçe, İngilizce ve Arapça yayımlandı. 

9 sayfadan oluşan değerlendirmenin giriş bölümünde  şu görüşlere yer verildi:

“6 Şubat’ta ve 20 Şubat’ta Türkiye’nin güneydoğusunu ve Suriye’nin kuzeyini yıkıma uğratan korkunç depremler, kararlı ve devamlı küresel insani müdahale gerektiriyor. Bugüne kadar her iki bölgede kaydedilen toplam ölü sayısı 46 bini aştı ve bu sayı artmaya devam ediyor. Yüz binlerce insan evsiz ve barınma, gıda, içme suyu ve tıbbi bakımdan yoksun kaldı. Binlerce kişi hâlâ kayıp.

Uluslararası Af Örgütü, depremlerden etkilenen herkese en derin üzüntülerini ifade etmekte ve böylesi zorlu koşullarda arama-kurtarma çalışmalarına katılan gönüllülerin ve ilk müdahale ekiplerinin yorulmak bilmeyen çabalarını takdir ve minnetle karşılamaktadır.

Yardımlar ihtiyaç sahiplerine ağır ulaştı ve ilk depremlerin üzerinden iki haftadan uzun süre geçmişken iki ülkede de insanların ve toplulukların ihtiyaçları artmaya devam ediyor. Türkiye etkilenen illerde olağanüstü hâl ilan etti.  Suriye’de, siyasi değerlendirmeler ve lojistik zorluklar yardım ulaştırma çabalarını yavaşlattı ve engelledi, deprem bölgesinde insanların ihtiyaçlarına acil ve hızlı yanıt verme gereğini gölgede bıraktı. 

Bu gibi kriz durumlarında insan hakları askıya alınamaz ve herkesin insan haklarının iyileştirilmesi ve korunması için koordineli çaba sarf edilmelidir. Yaşam hakkı, keyfi alıkonulmaya karşı koruma, kişi güvenliği, işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakmama, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, mültecilere ve sığınmacılara uluslararası koruma sağlama ve sürdürme yükümlülüğü ve göçmenlerin haklarına riayet edilmesi olağanüstü hâllerde birkaç istisna dışında devletin başat taahhütleri olmayı sürdürmektedir. Yardımların dağıtılmasında da dahil olmak üzere barınma, yeterli beslenme, içme suyu, hijyen olanakları ve tıbbi bakıma erişim sağlanarak ekonomik, sosyal ve kültürel hakların korunması kritik önemdedir.

Kadınlar, çocuklar, yerinden edilen kişiler, yaşlılar, engelliler, LGBTİ+’lar, etnik ve ırksal azınlıklar ve ötekileştirilen diğer gruplar genellikle doğal felaketleri de kapsayan kriz durumlarında artan zorluklarla karşılaşır ve ayrımcılığa, ırkçı saldırılara ve istismara karşı özel korumaya ihtiyaç duyarlar. Doğal afetlerin yarattığı zor durumlarda yardım ulaştırma çabaları uyruk, etnik köken, din, göçmenlik statüsü ve siyasi görüş temelinde ayrımcılık dahil hiçbir türde ayrımcılık yapılmadan hayata geçirilmelidir.

 Afet müdahalelerine insan hakları merkezli bir yaklaşım, insani yardımın adil ve etkili bir şekilde sağlanmasını kolaylaştırabilir ve hükümetlerden, ayrımcılık yasağı dahil uluslararası insan hakları standartlarına ne ölçüde uydukları hususunda hesap sorabilir.  Devletler, hukuka uygun olarak bağış toplayan ve/veya afet yardımı dağıtan dini örgütler dahil hiçbir grubu ayrımcılıkla hedef almamalı ve bu yardım fonları ve malzemelerine keyfi şekilde el koymamalıdır.

Türkiye ve Suriye’de insan hakları bakımından yaşanan zorluklar aşağıda açıklanmaktadır ve bunlar, Uluslararası Af Örgütü’nün, 2010’da Haiti’deki deprem felaketi dahil doğal afetler ve bu gibi kriz durumlarında insan haklarının korunması için en iyi uygulama ilkeleri hakkındaki geçmiş çalışmalarına dayanmaktadır. “

(vş)


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ