Turkiye geçen yıl 9 milyon 750 bin ton buğday ithali ile Dünyanın enbüyük gıda ithalatçısı Çin'i geride bıraktı

Turkiye geçen yıl 9 milyon 750 bin ton buğday ithali ile Dünyanın enbüyük gıda ithalatçısı Çin

Kuraklık, yağışın uzun yıllar ortalamasından daha az gerçekleşmesi ile ortaya çıkan ve herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde meydana gelebilecek olan doğal bir iklim olayıdır.

ADANA CHP IL BAŞKANI MEHMET ÇELEBİ 

Tarım sektöründe kuraklığın anlamı, diğer sektörlerden daha farklıdır. Çünkü bitkiler için yıl içerisinde yağan toplam yağıştan çok, büyüme dönemlerinde bitki kök bölgesinde var olan su daha önemlidir. Dolayısı ile bitkilerin çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması, tarımsal kuraklık olarak adlandırılır.

Ülkemizin, küresel ısınmanın muhtemel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer aldığı, gelecekte özellikle Akdeniz ve İçanadolu bölgelerimizin iklim değişikliğinden daha çok etkileneceği tahmin edilmektedir. Tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, kuraklık olmadan önceki dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla mümkündür. Bu nedenle, kuraklıktan önceki dönemde alınacak tedbirler ve kuraklık yaşanırken atılacak adımlar ayrı ayrı planlanmalıdır. Yağışların devamlılığını sağlayarak, su arzını artırmak elimizde olmasa da kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmak elimizdedir.

Türkiye’de bazı yıllarda yıllık buğday üretim miktarları ülke ihtiyacının üstünde olurken bazı yıllarda ise ülke ihtiyacını karşılayamamaktadır. Bunun nedeni ise tarım faaliyetleri ile iklim arasındaki sıkı ilişkidir.

Suya en çok gereksinim duyan sektör tarımdır. Tarıma harcanan suyun büyük bir bölümü sulama tekniğindeki aksaklıklardan dolayı boşa gitmektedir. Sulamada, geleneksel yöntemler yerine modern yöntemler kullanılmalıdır.

Günümüzde çiftçilerin büyük bir bölümü tarlaya su basarak, ya da suyu paralel hendeklerden akıtarak sulamakta ve suya yön vermek için yerçekiminden yaralanmaktadır. Bu durumda bitkiler suyun çok azını emmekte geri kalanı ise toprağa karışmaktadır. Bu uygulama birçok yerde suyun boşa gitmesine ve kirlenmesine yol açmaktadır. Aynı zamanda toprağın aşınma, suyla dolma ve tuzlanması sonucunda verimini yitirmesine de neden olmaktadır. Günümüzde su gereksinimini neredeyse yarıya indiren çok daha verimli ve çevreye çok daha az zarar veren yöntemler bulunmaktadır. Sulama tekniklerinden en verimli olanı yağmurlama ve damlatmalı sulama sistemidir. Yağmurlama veya damlatmalı sulama sistemi, su kullanımını %70 azaltırken, ürün miktarını ise %90 artırmaktadır. Ancak bu sistemlerden ülkemizde çok az faydalanılmaktadır.

Buğday geçmişten bugüne Türk insanının en önemli besin kaynaklarından biri olmuştur. Dünyada yetiştirilen tahıllar içinde mısır ve çeltikten sonra en fazla üretilen üründür.

İnsanlar günlük enerji ihtiyaçlarının yarısına yakınını buğdaydan sağlamaktadırlar. Önümüzdeki 50 yılda da bu durumun devam edeceği öngörülmektedir. Artan nüfusun buğday ihtiyacını karşılamak için üretimin artırılması gerekmektedir. Ama son 20 yıllık üretim istatistikleri bize gösteriyor ki üretim alanları ve verimde kayda değer bir artış olmamıştır. 

Avrupa'nın batısından Hindistan'ın kuzeyine, İskandinav ve Rusya'dan Mısır'a kadar olan coğrafyada yaşayan insanlar tarafından değişmez yiyecek olarak kabul gören buğday ülkemiz insanı için gıdadan daha fazlasıdır, berekettir, nimettir ve gelenektir.

Türkiye’nin 2019 yılında buğday üretimi 19 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılı tahmini de 20 milyon ton olarak tahmin edilmektedir. Yine 2019 yılında ülkemiz 9.8 milyon ton buğday ithalatına 2,3 milyar dolar para ödedi.

Buğday ekim alanları 2004 yılında 93 milyon dekar iken, ithalata dayalı politikalar ve yerli üreticinin ısrarla desteklenmemesi sonucu 2019 yılında 24,5 milyon dekar azalarak 68,5 milyon dekara düşmüştür.

Covid 19 pandemi sürecinde Rusya ekmek fiyatını düşürmek ve kontrolü sağlamak için buğday ihracatını kısıtlayıcı önlemler alıyor. Bu buğdayın stratejik bir ürün olduğunun en açık kanıtıdır. Pandemi gibi önemli bir süreçte ülkeler ulusal çıkarlarını öne alarak ihracata kısıtlamalar getirebiliyor. Yani özetlemek gerekirse her zaman ve her koşulda üretmek zorundayız. Paramız var gerekirse ithal ederiz mantığındaki tarım politikası iflas etmiştir. 

Tarım alanlarındaki daralma ve mera alanlarındaki değişimler üretimdeki kopuşları net bir biçimde ortaya koymaktadır. TÜİK verilerine göre 2004-2019 yıllarında ekilebilir tarım arazisi 26.6 milyon hektardan 23.1 milyon hektara gerilemiştir. Bu nedenle, gıda güvenliği açısından tarım topraklarının korunması birinci öncelik olmalıdır. Verimli tarım arazilerinin başka kullanım alanlarına tahsis edilmesi engellenmeli ve bu amaçla arazi kullanım planlarının ülkenin öncelikli çalışması haline getirilmesi sağlanmalıdır. (Fİ)


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ