Buse Malkoç

Buse Malkoç

Hüzün Gemileri Mutluluk Denizinde

Herkes kendi penceresinden izliyor etrafı. Herkesin gözü herkesin üzerinde. Üç aşağı beş yukarı kötü sözcüklerle sarmalıyoruz duvarlarımızı herkese karşı. O kadar çok fazla dikiyoruz ki başkalarının hayatlarına gözlerimizi,  kendi hayatımızı görmezden geliyor, kaçırıyoruz. Cidden biri evlense ne, boşansa ne, ayrılsa ne, kime ne faydası var birilerinin başarısızlığı ve acısı? Neden onca insanın hayat yolunda yürürken boşluklara, çalılara çarptığı anları, başarısızlıklarını, hatalarını kenara not ediyor upuzun bir arşiv tutuyoruz sırf bu konuya. Cidden bu kadar mı korkuyoruz insanlardan?

Hani bazen düşmek istersin, bırakırsın kendini denizlere. Deniz sürüklesin istersin seni yürümeye mecalin yokken. Ağlamak istersin mesela sabahlara kadar. Ve ağladığın geceleri sadece sen ve tanrı bilsin istemezsin. Seni ağlatan da gücensin istersin. Bütün dünya acına şahitlik etsin çok mu şey istemişsin? Şeffaf olmak, doğal olmak işte, bilhassa insan olmak bizim çabamız. Yapamadığımız şey bu aslında; doğallık. Ah bir kere toplum içinde ağlayabilsek. Ağlamaya karşı o önyargı kalksa. Herkes süpürmese derdini halı altına, gizli gizli yaşamasa hüznünü, topluca kutlasak bunu mesela? Mutsuz olduğunda bu kadar büyük tepkiler göstermese kimse ‘’Mutlu ol ya’’ demeseler o zaman olurdu acaba. Beraber güldüğümüz gibi oturup beraber ağlayabilir miydik denizlere karşı?

Acılarımızdan vuran olmayacağını bilsek acılarımızı da açardık pazar tezgâhlarına. Hani derler ya, mutsuz olduğunu kimseye söyleme. Düştüğünü belli etme. Ağlarsan gizle. Düşmanlarını sevindirme!

Sevinsinler. Bir gün bile sevecek bir şey bulamamışlar ki başkalarının acısından zevk alıyorlar. Bari buna sevinsinler…

Hem insanoğlu sadece mutlu olmaya, çılgınlar gibi yaşamaya, âşık olmaya gelmedi ki dünyaya. Acı da var keder de, Hastalık var bazen. Bazen o aşkın hüznü var. Düşüş var. Çok yüksekten çakılmalar var. Onca duygu var işte, ölüm korkusu da var. Neden mutluluğu kabul ederken mutsuzluğu hiçe sayıyoruz ki? O da onun kardeşi değil mi, bize bir şeyler anlatmak istemiyor mu aslında?

Psikologlar yas süreci derler, bir şey bittiğinde (ayrılık, işten kovulma, ölüm, başarısızlık, dost kaybetme) bunu geciktirmeden yaşamalısın. Bilhassa mutsuz ol, ağla yas tut der psikologlar. Gizleme, gizlersen sonraya kalır. Neden mutsuz olduğunu anlamazsın. Bilincin o yası her türlü yaşar.

Her şeyde hüzün vardır biraz. Şiir bitti diye üzülmedin mi hiç? En sevdiğin filmi en sevdiğin insana izletirken sıkıldığını görmedin mi? Hiç anlaşılmak isteyip anlaşılmadın mı? Yalnız yürümedin mi sokaklarda gece yarısı? Büyümenin verdiği sancı işte. Şiir biter hüzünlenirsin ama gider o hüzne layık şiir yazarsın. En sevdiğin filme saygı duymayan birini hüzünle beraber kalbinden atarsın. Anlaşılmamanın verdiği o tuhaf belirsizlik hissini bir zaman sonra netliğe bırakırsın. Sen kendini anlarsın. Sen kendini anladığında anlaşılma ihtiyacı duymazsın. Yalnız yürüdüğün sokaklarda, o hüzne sarılır ve sadece senin yalnız olmadığını bu dünyada milyonlarca insanın biraz yalnız olduğunu anlarsın. Biz ki, öyle büyük insanlar değiliz. Mutluluk denizindeki hüzün gemileriyiz. Ne kadar şaşaalı ışıklar, aydınlatmalar son ses müzik çalsa da güvertemizde. Bizim ham maddemiz hüzünden yaratılmıştır.

 

 

 


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

Anahtar Kelimeler: Malkoç